Fenerbahçe şampiyonluk sarhoşluğundan ayıldı, gündem Ersun Yanal’a döndü.
Merak edilen soru “Yanal ve Fenerbahçe sözleşme yenileyecek mi?”
“Normal koşullarda” bu sorunun yanıtı çoktan verilmeliydi. Takım uzak ara şampiyon olmuş, yolun başında bazı kesimlerin kuşkuyla baktığı Yanal böyle düşünenleri mahçup etmiş ve başarısını onaylatmıştı. Atarsın imzayı, bakarsın önüne derdik.
Lakin sarı-lacivertli kulüp bugün o normal koşulları yaşamıyor.
Başkan Aziz Yıldırım’ın ne zaman ceza evine döneceği konuşuluyor. Yıldırım’sız bir Fenerbahçe’nin nasıl yapılanacağı, kimin başkan olacağı, olağanüstü bir kongrenin neler getirip, neler götüreceği planlanıyor.
Şike davasında CAS’ın kararının doğuracağı sonuçlar üzerine hesaplar yapılıyor.
Gelecek sezon Fenerbahçe’nin Avrupa’da olup olmayacağı tartışılıyor.
Tüm bunlar belirsizliğini korurken, kurumsallık ile duygusallık arasında gidip gelen bir başkan ve yönetimin önceliğinin teknik direktör olması elbette beklenemez.
Ben Yanal’ın bu süreçte huzursuzluk yaşadığını düşünmüyorum. Yanal Fenerbahçe’nin başında kalıp daha önemli başarılara imza atmak istemez mi? Kim olsa ister.
Ancak şunu da göz ardı etmeyelim. Ersun Yanal Fenerbahçe’yi şampiyon yapmış teknik direktör apoletini taktı. Kariyerinde çok önemli zıplama yaptı. Tekrarı daha zor ama, tıpkı Aykut Kocaman gibi değerinden herhangi bir şey yitirmesi artık söz konusu değil.
Fenerbahçe olmaz ise belki çok daha iyi koşullarda çalışacağı takımlar olabilir. Belki de olmayabilir, sezonu dinlenerek geçirebilir. Kim bilir, belki de orta vadede yarım bıraktığı bir hedefi vardır ve oraya odaklanabilir!
Sarı-lacivertli kulübün, yukarıda sözünü ettiğimiz belirsizlikleri ortadan kaldırmadan sağlıklı plan yapması zor. Dolayısıyla “Başkanın önceliği ben değil kendisi. O sorunlar çözüldükten sonra bizim açımızdan herşey kolay olur” ifadeleri, Yanal ile Aziz Yıldırım arasında şampiyonluk maçından sonra yaşanan “özel diyaloga” dayalı bir güvenin ifadesidir.
Yıldırım ceza evine dönerse mi? Bu sadece Yanal için değil, Fenerbahçe Spor Kulübü için çok şeyin değişmesi ve ezberlerin bozulması anlamına gelebilir!
Yorumculuk ve hocalık!
Hami Mandıralı Trabzonspor’daki kara bulutları dağıtan idealist bir teknik adam.
Göreve geldiğinde işi zordu. Yapacağı tercihler, takıma aşılayacağı oyun karakteri, hem kendisi hem de Trabzonspor adına riskti.
Bugünkü tablo ve saha sonuçları Mandıralı’nın başarılı olduğunu gösteriyor.
Tüm bunları düşünürken Hami hocanın televizyon yorumculuğu geldi gözümün önüne. Trabzonspor ile ilgili değerlendirmelerinde Henrique ile söyledikleri de elbette.
O günlerde yorumcu koltuğunda ağır biçimde eleştirdiği Henrique, ilginçtir bugün Hami hocanın ve Trabzonspor’un kurtarıcısı oldu.
Ne demiş Mevlana, “Asla geçmişle yaşama, ama daima geçmişten ders al...”
Topal Ördek!..
Yasanın öngördüğü e-bilet ile futbol seyircisi henüz birbirlerine ısınamadı.
Görülen o ki, “cezasını öder, uygulamam” diyen Fenerbahçe dışındaki kulüpler boş tribünlere alıştırma yapıyor.
Yeni sezon başlamadan taraftara e-biletin ne olduğu anlatılamazsa seneye durum vahim demektir.
Başta da belirttik. Yasa uygulamayı zorunlu tutuyor. İlgili hüküm değişmediği sürece bu işten kaçış yok.
Geçen hafta aynı konuya değinirken, “Futbol günah keçisi mi?” diye sormuş, e-biletin voleybol, basketbol gibi branşlarda niçin uygulanmadığını vurgulamıştık.
Sadece e-bilet mi? Değil elbette!..
“Şiddeti önleme” yasasının bazı hükümlerinin salon sporlarında hiç dikkate alınmadığını biliyor mu idiniz?
Örneğin, güvenlik kameraları. Örneğin güvenlik güçleri tarafından kullanılacak kamera takip odaları. Örneğin olay çıkaran taraftarları ilk etapta kontrol altında tutmak için 20’şer kişilik bekletme odaları.
Yasanın emrettiği bu uygulamalar, tıpkı e-bilet gibi 14 Nisan tarihinden itibaren salon sporları için de zorunlu tutuluyor. Ve karşılığında para cezaları getiriliyor.
Salon sporlarında e-bilete karşı çıkan “dostlara” sormak gerek. Şu an kaç spor salonu istenen donanıma sahip? Değil ise yasada belirtilen para cezaları ödeniyor mu? Bu sistemlerin kontrolünü kim yapıyor? Devlete ait salonların durumu ne?
Bakın. Bir yasa çıkarıyor ve takipçisi olamıyorsanız, sporda şiddeti peşinen futbol seyircisi üzerine yıkmak ve dişinizi statlarda göstermeye çalışmak, eşitlik-adalet gibi kavramlarla dalga geçmek demektir.
Başta Spor Bakanı ve onun Genel müdürü, yasanın uygulanması ve kontrolünden sorumludur. İçişleri ve Adalet Bakanları da bu sorumluluğa ortaktır.
Yerine getiremiyorsanız, yasanın adını değiştirin. Sporda değil, “Futbolda şiddet ve düzensizliği önleme yasası” deyin, insanlar da anlasın gerçek hedefinizin ne olduğunu?..