Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Çok değil, 7-8 yıl önce halter milli takımı uluslararası bir organizasyona giderken ortalık ayağa kalkardı.
Naim’in Leonidis’i kaç kilo ile geçeceği, Halil’in kıracağı rekorlar, Hafız’ın yine sıfır çekip çekmeyeceği, Fedail’in sürprizleri, Erdinç’in takıma katkısı konuşulurdu.
Rusların son durumu, Çinlilerin yeni sporcuları merak edilirdi.
Her antrenman takip edilir, Cuma son çıkışlarına bakarak kimin ne derece yapacağı kestirilirdi.
Acaba şimdi kaç kişi biliyor Halil Mutlu’nun sakatlığını, kimler sorguluyor Taner Sağır’ın son anda kadrodan çıkarılışını?
İnsanlar milli takım sporcularının kaçını tanıyor?
Bu çocukları hangi antrenörler çalıştırıyor?..
Halter Federasyonu Başkanı’nın adı ne?
Türk halkı bağrına bastığı haltere şimdi mesafeli duruyor.
Rahmetli Arif Nusret Say’ın ise yattığı yerde kemikleri sızlıyor.”


Bu satırlar 5 yıl önce aynı sütunlarda yer bulmuştu.
2004 yılında siyasetin spor yönetimlerine de el atmasıyla başlayan süreç kısa sürede olumsuz etkilerini göstermeye başlamış, Türk halteri tepe taklak olmuştu.
Tarihin en büyük haltercisi Naim Süleymanoğlu’nun jübilesi, Halil’in tatsız vedası, Fedail Güler, Sunay Bulut, Erdinç Aslan gibi isimlerin kenara çekilmeleri yaklaşan felaketin ayak sesleriydi sanki.

Türk halterine zirve yaptırmış bir kuşak misyonunu tamamlarken, halter yönetimine talip olanlar yeni projeler üreteceklerine geçmişle hesaplaşma içine girince, önce 2008 Pekin ve nihayet 2012 Londra Olimpiyatı’nda rezaleti yaşamak kaçınılmaz oldu.

Yaşı 40’ın üzerinde olanlar anımsar. Türkiye’ye iltica eden Naim Süleymanoğlu’nun dönemin Başbakanı rahmetli Turgut Özal tarafından Bulgaristan’a bir milyon dolar ödenerek ülkemiz adına yarışmasının sağlanması, Türk sporunun efsane başkanlarından rahmetli Arif Nusret Say’ın inanılmaz çabası ve özverisi, bizi haklı olarak bu başarının şımarık izleyicileri yapmıştı.

Say’ın vefatından sonra da hız kesmedi halter. Şimdi köşesine çekilmek zorunda bırakılan Savaş Ağaoğlu ve ekibi, ardından hep üzerine koyarak halteri yükselten Kenan Nuhut gibi başkanlarla devam etti güzel günler. Avrupa ve Dünya şampiyonaları çerez, Olimpiyatlar gururumuzdu.
2004 Atina olimpiyatı’nda tarihinin en büyük başarısı geldi. Halil Mutlu, Taner Sağır, Nurcan Taylan altın, Sedat Artuç bronz madalya kazandı.

Her şey bu kadar yolunda giderken siyasetin o sözde görünmeyen uzantıları devreye girip, masadaki büyük mirası paylaşma çılgınlığına soyununca, çöküş başladı.
Hasan Akkuş ve ekibi geçmişi elinin tersiyle itti. Garip bir seçim, acaip vaadler, dopingle mücadele safsatası, iş bilmez kadrolar, sporcular arasındaki husumet, antrenörlerin çekişmesi, Uluslararası Federasyon nezdinde yitirdiğimiz prestij ve etkinlik, Türk halterini yedi bitirdi!

Ne yapılmalı?
Yanıtı gayet basit. Bunca deneyimli eski sporcu, yaşamlarını haltere adamış başkan ve yöneticiler, haltere küstürülmüş antrenörler gözümüzün önünde dururken, elbette Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz.

Bugüne kadar fikirleri sorulmayan Naim ve Halil başta olmak üzere tüm başarılı sporcuları biraraya getireceksiniz.

Ağaoğlu ve Nuhut gibi başkanları, haltere emeği geçmiş yöneticileri aynı masa etrafında toplayacak, kurtuluş reçetesini isteyeceksiniz.

Hiçbir fedakârlıktan kaçmayan eski sağlık ekibinin şimdi profesörlük unvanı alan değerli hocalarına ricacı olacaksınız.

Sporcunun kazanacağı madalya üzerinden gelecek ödülü hesaplamayan, yetiştirdiği gençler ile övünen antrenörlerin gönlünü alacaksınız. Bir virüs gibi camianın ciğerini çürüten asalakları temizleyeceksiniz.

En önemlisi ise, Türk sporuna yön verenlerin niyetine bağlı: “Bizden- onlardan” ayrımından vazgeçip, halteri çocuğu gibi seven ve yüceltmeyi düşünen gerçek sahiplerine teslim edeceksiniz. Sadece halteri değil, sporun bütününü siyasetin vasiyetinden kurtaracaksınız.
İşte o zaman Türk halterinin bugün dibe vuruşunu göz yaşları ile izleyen rahmetli Arif Nusret Say’ın ruhu huzura erebilir.
Tercih sizin...

Haberin Devamı

Bu kafayla olimpiyat mı?...
Bir haftadır dünyanın en büyük spor organizasyonunu izliyoruz. Yüz milyonlarca insan ekranları başında gözlerini kırpmadan tarihe tanıklık ediyor.
Peki Türkiye hangi pencereden bakıyor olimpiyata? Nasıl yorumluyor dersiniz?
Birkaç örnekle durumun facia olduğunu anlatabiliriz.
TRT Spor’da Okay Karacan, Cem Dizdar ve Necil Ülgen’in katkısı ile hazırlanan programı izliyoruz.
Sosyal medyadan utandıran sorular ve tepkiler geliyor;
“Bırakın olimpiyatı, transfer haberlerine ne zaman geçeceksiniz?”
Bir başka twitt..
“Melo’nun transferi ne oldu? Geliyor mu Galatasaray’a?..” “Programı olimpiyat ile bitirecekseniz izlemeyelim..”
Sevgili Cem dayanamıyor.
“El insaf. Dünya’nın en önemli organizasyonunu konuşuyoruz, bize hâlâ transfer haberlerini soruyorlar..”
Salı akşamı. TRT Spor’da Erdoğan Arıkan, Londra’da günün gelişmelerini yorumluyor.
Soru yine sosyal medyadan! “A Milli Takım niçin olimpiyatta yok? Katılsa iddialı olurdu?”
Erdoğan gocunmuyor; “Olimpiyat elemelerinde ümit milli takım düzeyinde yarıştık. Başarılı olamadık.”
Yazmakla bitmez. Benzeri saçmalıklar yüzlerce...
Sporu futbol olarak algılayanlara sözümüz. Hiç bir şey bilmiyorsanız susun. Hoşunuza gitmiyorsa izlemeyin. Beğenmiyorsanız okumayın.
Bu ülke 2020 olimpiyatına aday olacak. Varsayalım kazandık. Milyar dolarlık yatırım yaptık. Dünyayı ayağımıza getirdik.
O salonları, tesisleri, güzelim tribünleri bu zihniyet mi dolduracak? 15 milyonluk dünya kentinin prestijini, sporu futbola endeksleyen beyinler mi kurtaracak?
Olimpiyat idealinin en hararetli savunucusu Sayın Başbakan, bu mesajı lütfen dikkate alın.
Memleketimin en ücra köşesinden en önemli kentine, en cahilinden en aydınına “olimpiyat ruhunun” ne olduğunu anlatamadığınız takdirde, bunca çabanızın karşılığı bir “hiç” olacaktır.
Trafik sorununu çözeriz. Tesisin alâsını yaparız. Güvenliği sağlarız. Misafirin kralını ağırlarız. Lakin bu bakış açısını değiştiremiyorsak.
Boşuna ümitlenip, kendimizi kaldırmayalım.