Önce Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Şanlıurfa GAP Arena stadıyla ilgili soruşturma açtırdı.
Ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından görkemli bir törenle hizmete giren Mersin Olimpiyat Stadı’nda maç oynanamayacağı açıklandı.
İkisinin de gerekçesi yeni Türkiye söylemlerini tekzip eder nitelikte!
Urfa Stadı’nın çimleri bakımsızlıktan kurumuş, Mersin’de ise saha zemini futbolcu sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuştu.
İnsanın hafızası almıyor.
Şanlıurfaspor müthiş paralar harcayarak Süper Lig’e çıkma gayretinde...
Mersin İdmanyurdu bu sene yükseldiği Süper Lig’de iddialı olabilmek için daha şimdiden hesabı kitabı karıştırmış durumda.
Şimdi bu iki takım da, saha zeminleri bozulduğu için en azından 3-5 maçı evinde oynayamayacak, göçebe gibi dolaşacak.
Elin oğlu uzayda bitki yetiştirmeye çalışıyor, biz iki dönümlük çime bakamıyoruz.
İnsan sormadan edemiyor; “Bu kadar mı aciz durumdayız?”
Ayıp, günah, milli servete yazık...
Para çok, bakım yok
80’li yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı o sene öngörülen yatırım programı açıklar idi.
Filanca kente kapalı yüzme havuzu. Ötekine 30 bin kişilik stat. Bir diğerine güreş salonu filan.
Hemen yanında da bütçeye konan para yazılırdı; Bir lira, beş lira, on lira gibi komik rakamlar.
Şaşırmayın böyle yürüyordu işler. Herhangi bir şehre yapılacak tesis yatırım planına alınıyor, lakin senelerce tek bir çivi bile çakılmıyordu.
Neden? Zamane siyasetçileri seçim bölgelerine adeta rüşvet veriyor, sonra da para yok diye sızlanıp duruyordu.
Bugün öyle mi?
Para da var, o tesisleri yapacak idare de!
Milyonlarca dolarlık arenalar bir çırpıda bitiriliyor, açılışında şov yapmak gelenektendir, yine siyasetçilere düşüyor.
Olsun, onlar şovlarını yapsınlar da millet hizmet görsün.
Buraya kadar her şey iyi, güzel. Zaten olay bundan sonrası. Yani o tesislerin bakımından, onarımından, kullanılır halde tutulmasından sorumlu yöneticilerin sorunu konuştuğumuz konu!
Sırasıyla Gençlik ve Spor İl müdürleri, Spor Genel Müdür yardımcıları, Genel Müdürü, Bakan yardımcısı ve nihayetinde Spor Bakanı. Sorumluluk silsilesi böyle işliyor teşkilatta!
Onlar da bu tip çaresiz durumlarda aşağı doğru soruşturma açtırıyor, inceleme başlatıyor. Sonunda kabak, stat müdürü veya tesis sorumlusunun başına patlıyor.
En kolay, ama en zor
Çağ teknoloji çağı da, kafa aynı kafa. Değişen bir şey yok.
Sayın Akif Çağatay Kılıç... Spor, bu ülkenin en kolay yönetilecek, ama en zor bakanlıklarından birisidir.
Hem her şeyi yaptırabilir, hem de hiç bir şey yaptıramazsınız. Teşkilata hakim olduğunuzu düşünürsünüz, ama onlar bildiklerini okur. Kendine has, böyle bir karmaşık düzeni vardır sporun!
Şimdi, ödediği vergilerle bu tesislerde hakkı olan her vatandaş gibi, başta bu iki stat olmak üzere konunun takipçisi olmanızı ve ülkedeki spor tesislerinin bilançosunu çıkarıp ne halde bulunduklarını görmenizi, gerekirse önlem almanızı bekliyoruz.
Bu arada insanlar şu konuyu da merak ediyor Sayın Bakan:
Ne oldu Erzurum’da çöken kayak pisti? Sorumlular bulundu mu? Bulundu ise haklarında yasal işlem başlatıldı mı? Milyonlarca liralık zarar kimden tazmin edilecek?
Biz unutmadık, siz de unutturmayın lütfen!
Trabzon Yönetimi haklı
Yarın oynanacak Fenerbahçe maçının da önüne geçti Akyazı Kompleksi’ne verilecek isim. Büyükşehir Belediyesi Kültür Komisyonu tesisin adını “Recep Tayyip Erdoğan” olarak kabul edince, Cumhurbaşkanı’na yakınlığı ile bilinen kulüp başkanı dahil, yönetim tepkisi koydu; “İsim hakkı ile ilgili tasarruf yetkisi yalnızca Trabzonspor Yönetim Kurulu’na aittir.” Kulüpler açısından çok önemli bir gelir kaynağı halinde olan stat isimlerinin pazarlanması, ne yazık ki günümüz idarecilerinin yağcılık boyutuna varan alışkanlıklarını değiştirmeye yetmiyor. Bakın göreceksiniz bu hamle ters teper. Cumhurbaşkanı bile olup bitene pes der, o komisyon da aldığı kararla kalır...
Basketbol ve futbol
Hafta içinde iki milli hüzün yaşadık.
Basketbolcularımız Dünya Şampiyonası’na çeyrek finalde veda etti.
Futbolda Avrupa Şampiyonası elemelerine şok bir yenilgiyle başladık.
Avustralya’yı son saniye üçlüğü ile yendiğimiz maçtan sonra basketbolcularımız ekran karşında idi. Kimi kötü oynayıp kazandığımızı söyledi, kimi şanstan bahsetti. Bir başkası ise tüm arkadaşlarını verdikleri mücadele için kutladı.
Ne rakibin tahrik edici sert oyunundan, ne hakemlerin yanlı tutumundan söz eden vardı.
Objektif analiz yapabilecek kadar olgun, mazeret aramayacak kadar farkında idiler nasıl bir takım olduklarının.
Dönüyoruz futbola... Hocasından futbolcusuna şişirilmiş bir egoyla çıktıkları İzlanda maçı sonrası sıralanan mazeretleri dinliyoruz. Sanki her şeyi doğru düzgün yaptılar da, rüzgara çıktı bozgunun faturası!
İspanya da Dünya Kupası’nda ödemişti bedelini... Onlar itiraf etmişlerdi doymuşluğun getirdiği rezaleti.
Bakıyoruz, aynı sendrom bizim millilere sirayet etmiş. Aman Fatih hocam. Yolun başındayız, testi kırıldıktan sonra acısını yaşamak yine millete kalmasın!