Özgüvenini yitirmiş bir takımın yönetim değişikliğinden sonra oynadığı ilk maçı kazanması elbette önemliydi. Para olmayınca pek çok olumsuzluk yaşandığı gerçeği, Trabzonspor’u uzunca zamandır huzursuz ve mutsuz oyuncu topluluğuna çevirmişti çünkü.
Henüz mazbatasını almayan başkan Muharrem Usta’nın, maç öncesi futbolcularla yaptığı toplantıda ne söylediği ve ne vaad ettiğini bilmiyoruz ama, bu konuşmanın takım üzerinde duygusal (!) bir etki yarattığı kesin.
Sadece duygusal etki mi? Trabzonspor’u uzun zamandır böyle hırslı, agresif ve istekli görmemiştik doğrusu. Çok mu iyi oynadı? Hayır, ama iyi mücadele etti. Özellikle maçın ikinci yarısında önde basan, orta alanda top yapmasına engel olmaya çalışan ve rakibi hataya zorlayan bir takım vardı sahada.
Zaten ilk iki golde bu anlayışın ürünüydü. İlk golde Sezgin’i bunaltan, ikincisinde Emre Güngör’ü penaltı yapmaya sevk eden baskı vardı. Skoru belirleyen son vuruşun teknik direktör Sadi Tekelioğlu’nun Cardozo’nun yerine son on dakikada şans verdiği genç Mumammed’ten gelmesi ise anlamlıydı.
Rakibin on kişi kalmasından sonra iyice rahatlayan bordo-mavili ekip 85. dakikada basit bir golü kalesinde görünce, kalan süre sıkıntılı geçti doğal olarak. Yine de sakin kalmayı başardı ve ciddi problemler yaşadığı süreci bu kez hasarsız atlattı.
İşin saha içine baktığınızda “Biz yapmamız gerekini yaptık, sıra sizde” mesajı vardı yönetime. Hani bir söz vardır, ne kadar ekmek o kadar köfte. Trabzonspor’da durum aynen böyle.
Muharrem Usta ve yönetimi kulüp tarihinin en bunalımlı döneminde göreve talip oldu. Maddi açıdan büyük problem yaşayan camia, biliyoruz ki bir kaç gün içinde yaraları saracak, moralleri yükseltecek hamleler yapmak zorunda.
Trabzonspor takımının gerçek kimliğini ve yarışmacı özelliğini bulması kolay olmayacak. Yaratılan tahribatın boyutu o kadar büyük iken, yeni başkan ve yönetiminin taze kan olarak kısa vadade bunu sağlamasını kimse beklememeli.
Gecenin en ironik olayına gelince. Dün geceki maçın seyircisiz oynanmasına neden olan eski başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun protokol tribünündeki yerini alması ve “onur” konuğu olarak boy göstermesiydi kuşkusuz!