Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu ülkede federasyon başkanı olmak zor zanaattır. Bir spor federasyonunu yönetmeye talip mi oldun ? Aşman gereken birçok engel çıkar karşına.
İlk şart, siyasi otoriteden icazet almaktır. Federasyonun adı, uluslararası alandaki şanı, sporcu sayısı ve popülaritesine göre onay makamları değişir. Genel müdür, milletvekili, bakan, iktidar partisi yöneticileri ve daha üstü! Bazen de adı geçen şahsiyetlerin en yakınları.
İki; siyaseten yol verildi ise, o branştaki kulüpleri hoş tutacaksın. Örneğin halter. Kulüplerin önemli bölümü yanındaysa bazen siyaset eşiğini aşabilir, tepki alsan da başkan seçilebilirsin. Lakin bedelini de ödemek zorunda kalırsın.
Nasıl mı? 2004’ten beri Halter Federasyonu Başkanlığını yürüten ve son genel kurulda yukarıda vurgu yaptığımız ilk şartı “atlayarak” üçüncü kez seçilen Hasan Akkuş, sizce niye istifa etti? 5 genç sporcusu dopingli yakalandığı için mi? Kimileri Akkuş’un koltuğu bırakmasını onurlu bir davranış olarak gösterebilir. Ancak gerçek şu ki, Akkuş’u istifaya götüren doping skandalı değil, siyasi otoriteye rağmen seçim kazanmış olmasıdır. Ve kendisi de gereğini yapmak zorunda kalmıştır!

Haberin Devamı

Öyle kulüpler var ki?
Halteri örnek verdik, onunla devam edelim. Bu branşta üç etkili lobi vardır. Konya, Gaziantep ve İstanbul. Yıllar öncesinden seçimlere hazırlık yapan ve aile kulüpleri oluşturan bu gruplar, halterin idaresinde söz sahibi olmak için zaman zaman işbirliği yaparlar.
Öyle kulüpler vardır ki analar, bacılar, kardeşler genel kurul delegesi gösterilir. Hayatında halter müsabakası izlememiş isimler, seçimlerde oy kullanır. Dolayısıyla kulüp desteğini almak çok mühimdir!
Bu adımı da geçen başkan adayını artık daha zorlu bir süreç bekler. Başından beri seçimlere müdahil olan siyaset bu kez de belirlediği isimleri içeren bir yönetim kurulu listesi hazırlar. Aralarında kimler yoktur ki? Bürokratlar, falanca kamu kurumundaki daire başkanları, parti üyeleri vs...
Halterden veya spordan anlamanıza gerek yoktur. Parayı veren düdüğü çalar, dışarıdan kontrol için bu gelenek yıllardır sürdürülür.

Haberin Devamı

Ödül pastası
Son olarak istenen koşulları sağlayan başkan adayı seçimi kazanır. Bu kez de verilen sözlerin ve taahhütleri yerine getirme zamanı gelir. Milli takım antrenörlüğü çok önemlidir.
Özellikle halter gibi branşlarda ödül yönetmeliğinin sağladığı maddi imkanlara ortak olabilmek için, kıyasıya bir çekişme yaşanır. Bakınız son 20 yıldaki görevlendirmelere!
Sonrası mı? Sonrası malum. Spordan bihaber, sorunlara çözüm üretmekten uzak, projesi olmayan, branşında ihtisaslaşmamış, sponsorluk ilişkileri kuramayan, uluslararası federasyon ile bağlantısı bulunmayan bir yönetim ve yetersiz teknik adamlarla ne yapılabilirse, o olur!
2004 Atina olimpiyatının ardından Türk sporunun olimpiyat düzeyinde yaşadığı hayal kırıklıkları, başarısızlıklar ve skandalların temelinde hep bu “sistemin” getirdiği yıkım yaşanmıştır.
Yarı özerklik, içi boş bir safsatadır.
Seçimler kandırmacadır.
Federasyon yönetimleri çağdaş bir yapılanmadan çok uzaktır.
Hal böyle olunca kendini spora adamış insanlar bile pes etme noktasına gelmiştir. Asıl can acıtan da budur.
Hadi buyurun, Türkiye’de bir spor federasyonunu yönetmeye talip olun. İşinize gelirse, bizde böyle!

Haberin Devamı

Aziz Yıldırım gitmesin

Haftaya sezonun tansiyonu en yüksek maçlarından biri oynanacak.
Şike sürecinde yaşananların Trabzonpor ile Fenerbahçe arasında yarattığı gerginlik malum. Buna bir de Emre Belözoğlu ile Zokora davasını ekleyin, tam fırtına havası.
Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım takımla birlikte Trabzon’a gitme niyetinde. Hakkıdır gidebilir.
Ancak sağduyunun sesi aynı şeyi söylemiyor. “Bir daha asla Trabzon’a gitmem” diyen Yıldırım’ın o statta bulunması, istenmeyen pekçok şeyi tetikleyebilir. Bırakalım futbol sahada oynansın. Sonuç sahada alınsın! Hava bu kadar elektrikli iken, bir kıvılcıma ne gerek var?

Etik kurulu sadece şikeyi mi inceler?
Futbolda son dönemlerde iki konu çok tartışıldı.
İlki, Şenol Güneş’in Trabzonspor teknik direktörlüğünden istifa etmesinin hemen ardından Tolunay Kafkas’ın bu göreve getirilmesiydi. Diğeri, Hikmet Karaman’ın Gaziantepspor ile yollarını ayırdıktan saatler sonra Bursaspor takımının başına geçmesi.
Olayın kahramanlarına sorarsanız, yapılan iş normal, yasal, kafalarda soru işareti bırakmayacak kadar doğruydu.
Türkiye, TFF bünyesinde faaliyet gösteren Etik Kurulu’nu şike sürecinde tanıdı. Ve kurulun işlevi adeta şike ile özdeşleştirildi.
Bakın Etik Kurulu talimatının 1. maddesi ne diyor?
“Türk futbolunun etik değerleri ve toplumdaki saygınlığının korunması için futbol camiasının uyması gereken etik davranış ilkelerini ve futbolun etik kurallarını düzenlemektir.”
Futbolun içindeki herhangi bir hareketin, bu kurul tarafından sorgulanması için şikayet şart değil. TFF disiplin müfettişleri, gerektiğinde toplum vicdanında rahatsızlık yaratan olaylar için devreye girip inceleme isteyebilir.
Naçizane önerimiz, her iki teknik adam transferinde yaşananların “etik değerleri” etkileyip etkilemediğinin, ilgili kurul tarafından ele alınması ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması. Dolayısıyla kafalardaki soru işaretlerinin kalkması.
“Adam sen de, onca sorun içinde derdin bu mu?” diyenler çıkabilir. Nasıl olsa üç gün sonra bu konu da zaman aşımına uğrar, böylece futbolun marka değerine zarar gelmemiş olur, değil mi?