Üç maçta yedi puan, Trabzonspor’un Avrupa hedefi açısından mükemmel bir performans olarak değerlendirilebilir. Buna bir de grubun favorisi gösterilen Lazio’nun kayıplarını ekleyin, Mustafa Akçay’ın takımı yolu yarılamış sayılabilir. Var mı itirazı olan? Yok.
Peki, UEFA Avrupa Ligi’nde işler bu denli yolunda giderken insanlar niçin memnun değil Trabzonspor’un oynadığı futboldan? Taraflar neden tepkili? Niçin tribünler hâlâ boş? Bazı futbolcuların diken üstünde olması çok mu normal? Ya da Onur’un son dönemlerdeki olağanüstü formu olmasa, Trabzonspor’a “başarılıdır” sıfatı yakıştırılabilir mi?
Mustafa Akçay’ın dediği gibi beklenti yüksek tutulunca, beğenmek zor, eleştirmek kolaylaşıyor. Bazen de kantarın topuzu kaçabiliyor.
Biz hocanın iyi niyeti ve doğru işler yapma çabasından zerre kadar kuşku duymayanlardanız. Lakin kusurumuza bakmasın, Akçay’ın halen bu takıma ne oynatmak istediğini, kafasında nasıl bir sistem oluşturduğunu, oyuncu tercihlerini yaparken kriterlerinin ne olduğunu anlayabilmiş değiliz. Hani rakibe göre takım deseniz, öyle bir şey de yok.
Ayağına kurşun sıkmak
Örneğin herkesin çok şey beklediği Malouda. Bu adam kanat oyuncusu. Alıp orta sahanın göbeğine koyar, pas trafiğini yönetmesini beklerseniz, son iki maçtaki gibi hayal kırıklığı yaşarsınız. Yılların stoperi Aykut’dan sol bek yaratmak ister, kadroda bile düşünmediğiniz Janko ve Bamba gibi yattığı yerden para kazanmayı Türkiye’de öğrenen futbolcuları yeniden keşfetmeye kalkarsanız bunun adı risk almak değil, ayağına kurşun sıkmak olur. Yetenekleri kısıtlı da olsa, sezon başından beri olağanüstü gayret gösteren ve Trabzonspor’u Avrupa liginde sırtlayan Henrique’yi santrafor arkası oynatıp mucizeler yaratmasını beklemek ve tribünün hedefi haline getirmek ise insafsızlık tabii. Bir de Yusuf konusu var elbette. Yeteneklerini inkar etmezse Türk futbolunun yıldızı olacak bu çocuğun hevesini kırarsanız, zaten kısıtlı olan kadronuzdan istediğiniz verimi alamazsınız.
Yıllarını futbola vermiş bir teknik adamdan daha çok şey mi biliyoruz? Haşa! Ama görünen köy kılavuz istemiyor bazen. Trabzonspor’un niçin göze hoş gelen bir futbol oynayamadığını, neden eleştirildiğini sorgularken, bu saptamaların da yapılması gerektiğini düşünüyoruz sadece.
Biraz daha cesaret
Hocam!.. 3-0’lık Akhisar yenilgisine takılıp kalma sakın. Maçtan sonra neler hissettiğini az çok kestirebiliyoruz. Ancak o endişeleri zihninde önce sen gideremezsen, takımın ne yapsın?.. Yeni rekorlar kırmak, biraz daha cesaret gerektirmez mi?
Yıldırım sandıkla mı gider
Fenerbahçe Kulübü 3 Kasım’da son yılların tansiyonu en yüksek seçimli genel kurulunu yaşayacak. Başkan Aziz Yıldırım ise belki de ilk kez Mehmet Ali Aydınlar gibi ciddi bir rakiple karşı karşıya gelecek. Bu tarz genel kurulların sonucunu önceden kestirmek elbette zor. Ancak bir gerçek var ki, Aydınlar sonu hüsran ile bitecek bir mücadelenin içine balıklama atlayacak karakterde bir insan değil. Yıldırım’ı rahatsız eden de bu. Eğer adaylığı ile ilgili kararı değişmezse, bir dönem daha o makamda oturması genel kurul delegesinin beyni ve yüreği arasında yapacağı muhasebeye bağlı.
Yıldırım’ın delege üzerindeki etkisi malum. Aydınlar ise ilk kez böyle bir yarışta mücadele edecek. Bu dezavantaj gibi görünse de deneyimli spor adamının son dakika hamlesi çok önemli. Mehmet Ali Aydınlar’ın tüm seçim stratejisini şike sürecine bağlayacağı düşünmek büyük yanılgı olur. Zaten, sandık da böyle bir duygusallığa karşılık vermez.
Aziz Yıldırım’ın veliaht olarak Ali Koç’u işaret etmesi yeni bir oluşum değil. Koç, camianın bu kulübün başında görmek istediği ilk isim. Kararını değiştirir de teklifi kabul ederse, genel kurulun dengeleri tamamen değişebilir, tahminler alt üst olabilir.
Düşünebiliyor musunuz? Bir tarafta Koç, öte yanda Aydınlar. Ne demişti Aydınlar: “Aziz Yıldırım aday olursa ben de varım.”
Ya Yıldırım yoksa? Aydınlar, Yıldırım’ın işaret edeceği bir aday karşısında yarıştan çekilir mi? Sanmam. Hele bu isim Ali Koç olursa asla. Kaybedeceğini bilse de vazgeçmez. Çünkü Aydınlar’ın sabit fikri, 3 Temmuz’dan bu yana yaşananların tek sorumlusunun Yıldırım olmadığı yönünde.
Resmi olarak seçime gireceğini henüz açıklamayan Aziz Yıldırım’ın Koç’u ikna etmek için yoğun çaba harcadığı duyumların çok ötesine geçti. Çünkü camiada “emanetçi” olarak algılanmayacak tek şahsiyet Koç. Dolayısıyla böyle bir gelişme sürpriz olarak değerlendirilemez.
İki hafta önce şöyle bitirmiştik: “Türkiye’de kritik dönemlerde en hayati kararlar, son dakikada ve hesapta olmayan “faktörlerin” devreye girmesiyle alınır. Aziz Yıldırım da, aday olmayı düşünenler de, o genel kurulda oy kullanacaklar da, bunu hesaba katmalıdır!”