Trabzonspor taraftarı takımın içinde bulunduğu durumu kabul etmekte zorlansa da, gerçekler gün gibi ortada.
Hem ekonomik, hem sportif açıdan tarihinin en sıkıntılı günlerini geçiriyor kulüp.
Mevcut durumu sorgulamanın anlamı yok artık.
Herkes, neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor.
Dolayısıyla eleştiri ve tepkinin dozu, koşullara göre ayarlanmalı.
Karşımızda bu sezona dair hedeflerini yitirmiş bir takım, o takımı bulunduğu noktadan yukarı taşımaya çalışan bir teknik direktör var.
Başkan Muharrem Usta’nın sorunları, işin yönetimsel boyutunda.
Borcu düşürmek, fahiş ücretlerle yapılan sözleşmeleri düzenlemek, yarar sağlamayacak oyuncuları göndermek, Usta ve ekibinin sorumluluğunda.
Doğrudur, taraftar öncelikle saha sonuçlarına bakar. Kazanırsan ne âlâ.
Peki ya kaybedersen?..
Fırsata dönüşebilir
Bazı krizler yarınlara yönelik çıkarımlar sağlamak adına fırsata dönüştürülebilir.
İnsanlar öncelikle şu realiteyi anlayacak; Eldeki kadro bu. Yapabilecekleri belli. Kimse mucize beklemesin.
Lakin endişeye de gerek yok, formasını sahaya koysan, küme düşmeyecek kadar büyük bir marka Trabzonspor!
Öyleyse sabır, destek ve teşvik, sorunların aşılmasındaki en etkili yöntemler olacak.
Trabzon kenti, başkan Usta’nın 50. yılda şampiyonluk sözüne de takılıp kalmasın.
Bugünden yarına yapılması gerekenlerin listesi hayli kabarık çünkü.
Kulübü yönetenlerin adım adım ilerlemesi, öz kaynaklarını harekete geçirmesi, mali fair-play kriterlerine uygun bir çizgiye gelmesi, toparlanıp ayağa kalkması ve takımın yarışmacı kimliğine tekrar kavuşması, beklentileri hep yüksek olmuş bir camiaya sinir bozucu gelebilir.
Fakat gelmesin, tahribatın boyutları dışarıdan göründüğü ve düşünüldüğünden fazla.
150 bin euroluk karşılıksız çek için icra memurlarının kulübün kapısına dayandığı günler yaşanıyor.
Ancak unutulmasın ki, geçmişte de çok örnekleri var; Trabzonspor’a en büyük zararı “Trabzonsporluyum” diyenler vermiştir!
Marcelo ve kırmızı kart
Beşiktaş’ın Marcelo Guedes tepkisini anlayabiliyoruz.
Marcelo’nun takımını on kişi bırakması ve Konyaspor karşısında turun zora girmesi, elbette hoş karşılanmayacaktı.
Üstelik Başakşehir maçı öncesi savunmada seçeneği kalmayan Şenol Güneş’i daha da zor durumda bıraktı bu kırmızı kart.
Siyah-beyazlı kulübün cezanın ertelenmesi şeklindeki başvurusuna gelince...
Kim yol gösteriyor, kimler akıl veriyor bilmiyoruz.
Koskoca Beşiktaş kulübünün, kurumsal bir yapıya sahip olması gereken yönetimin, böyle bir talepte bulunmadan önce talimatları incelemesi, taraftarı yönlendirirken sorumlu davranması gerekmez miydi?
Bugüne kadar onlarca hatalı ofsayt, bir o kadar penaltı ve eleştirilen hakem kararı gördük ki...
Kalkmayan bir bayrak üzerinden yazılan senaryo, Beşiktaş kulübüne yakışmadı doğrusu.
Nihayetinde erteleme isteğinin kabul edilmesi, azıcık bu işleri takip edenler de biliyor ki, çok zor.
Bazıları bundan on yıl önce yaşanmış olayları örnekleyip, Beşiktaş’a klavuzluk ediyor!
Lakin bilmiyorlar ki, 2006 yılındaki talimat ile bugünkü çok farklı. En az on kere değişti ve o dönemlerde “cezanın ertelenmesi” gibi bir hüküm yoktu!
Her neyse.
Bir de bardağın diğer tarafından bakalım konuya.
Marcelo niçin kırmızı kart gördü?
Bariz gol şansını engellemekten. Hem takımı eksik bıraktı, hem yenilgiye yol açtı, hem de bir sonraki maçta cezalı duruma düşerek hocasını çaresiz kıldı.
Pozisyon gereği futbolcu refleksi görüşüne katılmıyoruz. Özellikle bir savunmacının, o tehlikeli bölgede neleri yapıp yapmayacağını iyi bilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yüzde 10’luk bir şansı da olsa, rakibe müdahalede bulunmayabilir, son vuruş golle sonuçlansa bile, kırmızı kartın yarattığı tahribat, bugün yaşananlardan fazla olmayabilirdi.
Aslına bakarsanız o da biliyordu hakem düdüğünü çaldığında...
Sonrasında tek bir itirazda dahi bulunmadan sahayı terk etmesi profesyonel anlayıştan ziyade, suçluluk duygusundandı kuşkusuz.
Evet hakemleri eleştirin, hatalarını şikayet edin. Hakkınızı arayın. Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu’nu uyarın.
Hepsini yaparken biraz da iğneyi kendinize batırın. Kitleleri yönlendirirken bir başka büyük kulüp başkanının taktiklerinden sakının.
Sakının ki, Beşiktaş gibi camialar, adına, geçmişine ve başarılarına layık yönetiliyor diyebilsin insanlar!
Futbolu karıştırmayın
Ulusca zor bir süreçten geçiyoruz. Ateş çemberinin ortasındayız adeta.
Çoluk çocuk, kadın, asker, polis, sivil, yitirilen onca canın acısını yaşıyoruz yüreğimizde...
Lakin ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin spor, özellikle de futbol üzerinden bu acılara katkı vermesini asla kabul edemiyoruz.
Hafta başında bu psikoloji içinde bir maç vardı.
Amedspor-Fenerbahçe kupa mücadelesi.
Karşılaşma seyircisizdi. Oysa yöre insanına doksan dakika da olsa nefes aldıracak, sorunlarından uzaklaştıracak futbol şöleni yaşanmalıydı orada.
Amedspor bir pankartla çıktı sahaya.
Federasyon hayır dedi, maçın temsilcisi uyardı.
Sonrası malum.
İki takım futbolcuları pankartın arkasına geçti ve objektiflere poz verdi.
Tahminimiz, Amedspor bu eylemi nedeniyle ceza alacak.
Peki ya Fenerbahçe?
Suç ortağı mı sayılacak pankartın? Kim anlatacak Diego’ya, Fernandao ve Kjaer’e olup bitenin mantığını?
Sorunların çözüm yeri futbol sahaları değil.
TÜSİAD İstişare Kurulu Başkanı, bir spor adamı Tuncay Özilhan’ın sözleriyle noktalayalım;
“Ölen bir çocuğa kimin demeden, beraber üzülelim. Çocuk öldüren her kör kurşun kimin tabancasından çıkarsa çıksın, beraber lanetleyelim. Kutuplaşmayı reddedip birbirimizi ön yargısız dinleyelim.”