Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Zorluklarla geçen sezonun taçlandırılması için, adı üzerinde tam bir final maçıydı. Pandemi dönemindeki performansıyla hedefinden kopan Trabzonspor ile sezonun başarılı ekiplerinden Alanyaspor’un randevusunda sonucu belirleyeci unsurlar deneyim, sakinlik ve özel yeteneklerin devreye girmesi olacaktı.
Bu avantajını kullanan kazandı. Trabzonspor tam on yıl sonra ligi ikinci bitirmenin burukluğunu Ziraat Türkiye Kupasını müzesine taşıyarak telafi ederken, taraftarın da gönlünü almayı bildi sanırım. Ben bu takımı ve emeği geçenleri alkışlıyorum.
Dikkatimi çeken, Hüseyin Çimşir’in ayrılmasından sonra iki maçlığına dümene geçen Eddie Newton’un takım üzerindeki dokunuşları idi. Çimşir’in yardımcılığını yaparken savunma zaaflarına müdahale edemeyen Newton, inisiyatifi ele alınca son Kayserispor ve dün geceki Alanyaspor maçlarında orta alan ile son blok arasındaki alanı daraltarak rakibin hareket alanını kısıtlamayı bildi.
Bu denklemi çözmek zor değildi. Çimşir keşke uyarılara kulak verip, gerekli önlemleri alabilseydi. Lakin şu öne geçtikten sonra geriye yaslanma alışkanlığı var ya! Onu değiştirmek kolay değil. Bunun taktikle, teknikle ilgisi yok. Yerleşmiş bir psikolojik rahatsızlık yaşıyor Trabzonspor. Eddie, bu hastalığın devası olabilir mi? Neden olmasın ki? Sürprizlere açığız!
Ligin en çok gol atan takımı olmasına karşın, son sekiz haftada kalesini rakip forvetlere kapatamayan bordo-mavili ekip, yine aynı kabusu mu görecek diye düşünmedik değil.
Çünkü Abdülkadir Ömür’ün golünden sonra farkı artıracak enerjiye sahip görünmedi Karadeniz ekibi. Alanyaspor ikinci yarıda oyunu rakip alana yığdı. Erol Bulut yaptığı oyuncu değişiklikleri ile hücum gücünü takviye etmeye çalıştı. Plan etkili de oldu, ancak son vuruşlarda etkisiz kaldı. Aslına bakarsanız, ilk dakikadan itibaren oyunun ortağı olmayı düşünse, finalin hikayesi farklı yazılabilirdi.
Trabzonspor bu kadar çaresiz mi idi? Elbette hayır. Ligin hızlı hücuma en etkili çıkan takımından söz ediyoruz. Bazı maçlarda bu özelliğini kullanamasa da, Sörloth gibi bir ustası varsa, ona destek verecek kuvveti hazır ise, zoru kolaya çevirme şansı da yükselir.
Norveçli golcü kuşkusuz süper lige damgasını vuran oyuncuların başında geldi. Bazen sakin, kimi zaman suskun görünse de, kuzeyin soğuk sularını ısıtan yıldız idi. Dün gece de yaptığı asist ve attığı golle sadece Trabzonspor’un değil, Avrupa futbolunun da en yetenekli isimlerinden biri olduğunu kanıtladı. Kıskananlara parmak ısırttı.
Çok iyi anımsıyorum. On yıl geçti. Urfa’daki final maçında tribünde idim. Trabzonspor o statta Fenerbahçe’yi yenerken futbol coşkusu ve arzusu gözümün önünde. Evet, dün gece aynı iştahı yoktu, ama kazanmak adına çok doğru işler yaptı. Kupayı da anasının ak sütü gibi hak etti.
Şampiyonluk kaçtı diye bu takımı yerden yere vuranlar için kupanın anlamı var mı bilemem ama, kimse Trabzonspor’a “başarısız” diyemez. Derse, ya niyeti farklıdır, ya da gerçeklerden bihaberdir!
Nefes almanın bile zor olduğu bu koşullarda iflas etmiş bir kulübü hayata döndüren, ligi ikinci bitirip şampiyonlar vizesi alan ve Türkiye kupasını kazanan takımını hâlâ eleştirenlere sözüm; “İstanbul’a bakın, ufukta ne görüyorsunuz?”