Tablo ortada. Bugün itibarıyla ligin zirvesinden 13 puan geriye düşen Trabzonspor’un öncelikli hedefleri arasına “şampiyonluğu” koymak, artık fazla iyimserlik olur.
Yapılan onca transfer, saçılan on milyonlarca euro ve şişirilmiş kadronun, yıllar süren hasreti giderecek kıvama gelmesi kolay değil. Bir kez daha zaman, sabır ve hoşgörüye ihtiyaç var.
Lakin Halilhodzic macerası hüsranla sonuçlanan yönetimin, Ersun Yanal’ın “sihirli” dokunuşlarına umut bağlaması da reyting getirecek bir senaryo değil.
Hâlâ arayış aşamasında bir teknik adam, farklı oyun felsefeleriyle sersemlemiş bir oyuncu kadrosu, yönetim kademesinde yaşanan kriz, Trabzonspor’u hedef küçültmeye ya da daha inanılır söylemlere zorlayacak kuşkusuz.
Nedir bu yeni söylemler? Son yıllarda Avrupa performansı ile adından söz ettiren Trabzonspor gelecek sezon da aynı kulvarda var olabilmek için, rotayı değiştirmek ve yolunu kısaltmak zorunda.
Yani?.. Süper ligdeki ezeli rakiplerinin ciddiye almadığı Ziraat Türkiye Kupasını kazanarak, küskün taraftara bir teselli hediyesi vermebilmek.
Aslında Yanal’ın da genç ve ligde şans tanımadığı oyuncularla kupada var olamayacağını görmesi, Trabzonspor açısından bir şans. Gruptan çıktıktan sonra finale giden yolda geçmesi gereken üç engel var.
Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun büyük vaadlerde bulunduğu taraftara hedef küçülttüğünü anlatmaya çalışması komik olur. İş, ne yazık ki yine Ersun Yanal’ın vereceği mesajlara ve takımın kazanımlarına bağlı.
Birilerinin hoşuna gitmese de, hesapsızca ve düşüncesizce yapılan bu kadar yatırımın sezon sonunda kulübü içinden çıkamayacağı bir mali bataklığa sürüklememesi, Trabzonspor’un kupadaki kaderine bağlı.
Kısacası, yaratacağı tahribat yıllar sürecek ağır bedeller ödenmek istenmiyorsa, Trabzonspor camiasında herkes şapkasına önüne koymak ve acı da olsa durumu güncellemek zorundadır.
Yanlıştan dönülmeli
Türkiye’de bir İl hakemine süper ligde derbi maçı verebilir misiniz? Hayır. Gözlemci sıfatı olmayan bir spor adamı hakem değerlendirmesi yapabilir mi? Hayır? FİFA lisansı bulunmayan bir menajer transferde yetkili olabilir mi? Ona da hayır.
Peki UEFA Pro-lisans diploması bulunmayan biri süper ligde teknik direktörlük yapabilir mi? Yapar!
Söylemek istediğimiz şey, her meslek için geçerlidir. Yetkili ve sorumlu bir göreve gelebilmeniz için, kademe kademe ilerlemeniz, emek, para ve mesai harcamanız gerekir. Hakemlikte, gözlemcilikte, futbolculukta ve menajerlikte bu böyledir. Teknik direktörlükte de böyle olmalıdır. Kiralık diploma ile süper ligde görev tanımı yapılması haksızlıktır, yanlıştır. Ve bizce bu yanlıştan dönülmesi şarttır.
21. yüzyılda sahalarımız
Kara kış henüz o soğuk yüzünü göstermedi ama, statlarımızın hali şimdiden perişan. Hafta içinde iki kupa maçı ertelendi. Biri İzmir’in göbeğinde, diğeri Eskişehir’de. Gerekçe, yağıştan bozulan zeminler ve ilkel yöntemlerle temizlenmeye çalışılan sahanın futbol oynanamayacak hale gelmesi.
İlginçtir, biri bakımsızlıktan adeta çürümeye terk edilen İzmir Atatürk, öteki yılların yorgunu Eskişehir Atatürk Stadı. Nedense ikisine de uzun zamandır tesis muamelesi yapılmamış! En üst kademedeki iki ligde takımı bile bulunmayan kentlerde yüz milyonlarca liralık yeni statlar yatırım programına alınırken, ülkenin göz bebeği iki şehirde durum içler acısı.
Bu tablonun siyasetle ilişkisi olduğunu asla düşünmek istemiyorum. Tıpkı temsilcileri amatör liglerde mücadele eden Sakarya ve Kocaeli’nin çağdaş stat inşaasında öncelik almasının bu düşünceyle ilgisi olduğuna inanmadığım gibi!
Dünya’dan örnekler vermeyelim. Bu ülkede bilinçli, planlı ve yöre koşullarına uygun tesisler de mevcut. Kışın çok sert geçtiği Sivas’ta ısıtmalı zemin sayesinde iki sezondur yağmur -kar yüzünden ertelenen maç yok. Üstelik Sivas’a şimdi çok daha modern ve Avrupa standartlarında yeni bir kompleks daha geliyor.
Öte yanda ihmal edilmiş, önemsenmemiş, belki de harcama yapmaktan kaçınılmış statlarımız da var. Geçen yıl Ali Sami Yen Arena’da oynanan Galatasaray-Juventus maçına bakın. Veya İstanbul Olimpiyat Stadı’nın zeminine göz atın. Ankara 19 Mayıs’ı saymıyorum, yap-boz tahtasına dönmüş stat ve zemin, her an iflas bayrağını çekebilir.
Elbette yeni spor tesisleri yapalım. Hepsi bir öncekinden daha çağdaş ve konforlu olsun. Fakat bunları yaparken de, mevcutların zeminlerini bataklığa çevirmeyelim. Statların tamamına yakını devletin. Meteliğe kurşun atan kulüplerin tek başına sorumluluğu alamayacağı ortada. Bu aşamada devreye girmesi gereken Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, en azından yönlendirici, teknik ve teknolojik anlamda destekçi olabilir.
Aksi takdirde, zaten seyir zevki kalmamış ve kalitesi vasatın altına düşmüş liglerimizde, hem futbolcu sağlığı ciddi tehlikelere maruz kalacak, hem de maç izlemek paralı işkenceye dönüşecek!..