Trabzonspor’da 3. Ersun Yanal dönemi resmen başladı. İki tarafa da hayırlı olsun.
Geçen hafta, başkan Muharrem Usta ve deneyimli teknik adamı nelerin beklediğini dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışmıştık.
Demek ki riskler göze alınmış, Yanal’ın koşulları kabul görmüş. Zaman içinde bugün sergilenen uyum tablosunun ne kadar korunabildiğini, birlikte göreceğiz.
Gelelim Başkan Usta’nın geleceğe dönük “revize” edilmiş planlarına...
Başkanın Lig TV’de Şansal Büyüka ile yaptığı programı izledik. İlgimizi çeken cümle, Beşiktaş ile ilgili bölümdü. Belli ki, “feda” bundan sonra sıkça işiteceği bir sözcük Trabzonsporluların!
Ne demişti Usta?
“Beşiktaş örneğini Trabzonspor camiasında herkesin irdelemesini istiyorum. Bu süreçte Beşiktaş nereye geldi, Trabzonspor nereye düştü? Doğru işleri desteklemezsek 4-5 yıl daha boşa geçer.”
İşte “revize” sözcüğünü bu yüzden kullandık. Seçim kazanmanın heyecanı ile 50. yılda şampiyonluk sözü veren Usta, aradan geçen altı ayda acı gerçeklerle yüzleşti. Sözlerinin ne kadar havada kaldığını anladı. Kusurumuza bakmasın, ilk etapta bu vaade inananların gözünde bir eksi puan yazıldı hanesine.
İkinci eksi, yönetim dahil camianın bir bölümünün tepkisine rağmen, Yanal’ı takımın başına getirmesi ve üstlendiği risklerin karşılıksız çıkması olabilir ki, bu Usta’nın başkanlık macerasının da sonunu getirebilir.
Sabır, istikrar ve özveri
Öyleyse, Beşiktaş örneğinden yola çıkarak, dip yapmış Trabzonspor’u yeniden ayağa kaldırmanın sabır, cesaret ve özveri istediği, camianın aceleci davranmaması gerektiği, üzerine basa basa anlatılmalı.
Adım adım ilerleyelim; Beşiktaş ekonomik olarak ağır bir yükün altına girmiş, transfer yapamaz hale gelmiş, harcadığı her kuruşun hesabını tutmak durumunda kalmış, ancak tercihlerini doğru saptamıştı.
Ardından stadı yıkıldı, 2.5 seneye yakın bir süre göçebe gibi dolaştı. Önce Samet Aybaba gibi gençlere önem veren bir teknik direktör, sonra Biliç gibi idealist ve Beşiktaş ilkeleriyle örtüşen bir hoca ile çalıştı. Kadronun iskeleti bozulmadı. Maliyeti düşük oyuncularla takviye yapıldı. Taraftarın beklentisi göz ardı edilmedi, ancak mevcut durum onların zihnine nakış gibi işlendi. Zaten en büyük destek ve itici güç, her daim taraftarı oldu.
Sonrası malum; ayağa kalkış ve yeniden yarışmacı olma dönemi Şenol Güneş’le start aldı. Ruhunu bulmuş, yönetimi ile uyum sağlamış, taraftarını inandırmış bu birliktelik, geç de olsa özverinin ve inancın karşılığını aldı.
Başka seçenek var mı?
Tarihinin en kötü sezonunu geride bırakan Trabzonspor cephesinde, yanıt bekleyen sorular şöyle:
- 5 yıldır şike ve kupa söylemleriyle büyük zarar gören, düşüncesizce yapılan transferlerin bedelini ağır bir şekilde ödemek zorunda kalan Trabzonspor, gerçeklerle yüzleşip, diriliş savaşını başlatabilir mi?
- Medyası, tribünleri ve geçmiş yönetimleriyle tekvücut olup, Muharrem Usta’nın çizdiği hedefin peşinde koşabilir mi?
- Beşiktaş örneği, Trabzonspor’un bünyesine ve dinamiklerine uyar mı?
Paydaşları, hakikaten Trabzonspor’un iyiliğini istiyorsa, fazla seçenekleri yok. Bu aşı da tutmazsa; ne adı, ne forması, ne başarılarla dolu geçmişi, ne de medyası kurtarabilir Trabzon’u!
O zaman, güle güle Gomez!
Beşiktaş’ın şampiyonluğuna katkı sağlayan isimlerden biri de Mario Gomez’dir kuşkusuz.
Attığı goller, yaptığı asistler ve İtalya’dakinin çok önüne geçen performansıyla, kare asın en değerli parçası oldu kendisi.
Rakamlar Gomez’i ayrıcalıklı bir noktaya taşısa da, vazgeçilmez olduğu hissine kapılmak, Alman futbolcuyu duygusallaştırmış (!) anlaşılan.
Siyah-beyazlı taraftar, daha lig bitmeden “Gidecek mi, kalacak mı?” tartışmasının fitilini ateşleyen Gomez’in ağzına bakıyordu adeta.
Hafta içinde NTV’de Güntekin Onay’ın konuğu oldu Gomez.
Bu kez net konuştu ve koşulunu söyledi:
“Şampiyonlar Ligi’nde güçlü rakiplerle mücadele edeceğiz. Bu yükü taşıyabilecek bir kadro sözü verilirse, seve seve kalırım.”
Herkes işini yapar!
Orada duralım Herr Gomez! 7 yıl sonra şampiyonluk hasretini dindiren kadronun yıldızlarından, tıkır tıkır işleyen çarkın önemli parçalarından biri olabilirsin. Fakat bu kulübün başkanı, yönetimi ve teknik direktörünün yerine konumlandıramazsın kendini...
Yüreğinden geçen, Şampiyonlar Ligi’nde yol alacak iddialı bir takımda forma giymektir elbette. Bunun da Beşiktaş olmasını isteyebilirsin.
Ancak bir sezondur buradasın. Bu kulübün hangi badireleri atlattığını, hangi fedakârlıklarda bulunduğunu, var olmak ile uçuruma yuvarlanmak arasındaki çizgiyi nasıl aştığını bilemezsin. Sen yoktun o zor günlerde... Umuda yürüyüşün son virajında katıldın ekibe... Hakkını da verdin. Teşekkürden fazlasını da hak ettin.
Lakin, kalma koşulunu öne sürerken, karar verme mekanizmalarını hiçe saymak gibi bir lüksünün olmadığın bilmelisin.
Dahası, birlikte şampiyonluğa yürüdüğünüz arkadaşlarının yetersizliklerini tespit etmek ve önlem istemek, bırak da başkalarının işi olsun.
Beşiktaş camiası ne golcüler, taraftarın gönlünde taht kurmuş ne yıldızlar gördü. Mario Gomez de bunlardan biri olabilir. Beşiktaş’ta gerçekten kalmak istiyorsan, lafı dolandırmak yerine, üzerine düşeni yapmalısın.
Merak etme, akıl vermesen de herkes kendi görevini ve sorumluluğunu kulübün çıkarları doğrultusunda yerine getirir.
Haa beğenmiyorsan, kimseyi oyalama. Beşiktaş’ın sana teşekkür ettiği gibi, sönmek üzere olan yıldızını parlatanlara şükranlarını sunar, dilediğin kulübe gidersin!