Hadi yabancı futbolcuyu anlarız. Gidip adamların peşinde koşuyor, ikna edebilmek için dil döküyorsun.
Türkiye’ye geldiğinde elbette istediği rakamı alacak. Dilediği kontratı yapacak. İşini garantilemek için de, euro veya dolar üzerinden ücret talep edecek.
Ödemedin mi? FİFA kalkanı var. Faiziyle çatır çatır koparır hakedişini.
Avrupa’da yıldızı sönmüş, emeklilik dönemi için Türkiye’yi tercih etmiş yabancıların çoğu, bu paraları başka yerde göremezler. Buna ücretlerin kemiksiz sunulması da ekleyin. Cazibesi artıyor ligimizin!
Ya yerli oyuncular? Çoğunluğu dört büyük kulüpte, Türk lirası yerine euroda diretmeleri, bulunmaz Hint kumaşı olduklarından mıdır?
Öyle olsalar, Futbol Direktörü Fatih Terim ve ekibi ellerinde fenerler, milli takım için Avrupa’yı didik didik etmeye çalışır mıydı acaba?
Bu ekipten tam 23 teknik adam Almanya, Belçika, Hollanda, İsviçre, Avusturya, Fransa, İngiltere, İrlanda, İskoçya, Galler ve İskandinav ülkelerinde, futbol eğitimini ve kültürünü doğru almış Türk asıllı gençlerin izini sürüyor.
Niye bu kadar çaba ve emek? Çünkü Türkiye’de bu işi başaramıyor kulüplerimiz. Varsa da üstün yetenekli gençlerimiz, sadece yarışmacı takım olma hedefi koyanların kurbanı oluyor çoğu.
Federasyonun ve ilgili birimlerin, alt yapılarla ilgili hazırladığı rapor acı gerçeği ortaya koymasa, Terim’in ne işi var Galler’de, Belçika’da?
Büyük kulüplerin derdi belli. Armut piş ağzıma düş. Yerli armut olmayınca da, kulüplerin yarınlarını ipotek altına sokacak ithalat politikaları girer devreye. Kalitesi de tartışılır.
Açın gözlerinizi
Kimsenin aldığı parada gözümüz yok. “Bu topraklar üzerinde çalışan herkes emeğinin karşılığını alacak” diyen Fidel Castro gibi.
Lakin Sneijder’e bu saatten sonra vergisiz net 4.5 milyon euroyu Avrupa’da hangi kulüp verebilir? Ya da en pahalı yerliler arasındaki Selçuk İnan, Mehmet Topal veya Hamit Altıntop sınır dışına çıksalar, görebilirler mi 2 milyon 750’şer bin euro yıllık net kazancı?
Kur arttıkça el ovuşturan yerli futbolcu profili artık değişmeli. Buna yerli teknik adamlar da dahil!
En çok zararı gören Galatasaray işe uyandı. Diğerleri, yılların hatasından dönebilmek için kolları sıvadı.
Türkiye’de futbolun milyar dolarlık sektör olması, yayın gelirlerinin iştah kabartması, geçmişin yanlışlarını sürdürmemeli.
Futbolu ve kulüpleri yönetenler, gözlerine inen perdeyi bu kez de kaldırmayı başaramazsa, çil çil dolarların hayalini görmeye devam ederler.
Uyandıklarında ise, çok geç olur!
Ankara cezalandırılıyor!
İş, içinden çıkılmaz hale geldiğinde deriz ya, “Yılan hikayesine döndü” diye.
Başkentin stat sorunu da o hâle geldi artık.
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç bu denklemin neresinde duruyor, kimler kendisini bilgilendiriyor bilmiyoruz ama, çürük raporlu 19 Mayıs Stadı bir faciaya yol açarsa, hesabı nasıl verilecek?
Geçen pazar Gençlerbirliği - Trabzonspor maçı için gittiğimizde bir kez daha içimiz acıdı. Her yanı dökülüyor stadın. Makyaj yapa yapa, kabuk bağlamış duvarları. Tuvaletleri deseniz, önünden geçmezsiniz. Ankara’nın göbeğinde hilkat garibesi gibi duruyor öylece.
Peki neden? Türkiye’nin dört bir yanına çağdaş statlar yapılırken, başkent niçin nasibini alamıyor furyadan?
3. lig takımlarına bile Avrupa standartlarında tesis sunulurken, Ankaralı futbolseverler hangi mantıkla cezalandırılmaya çalışılıyor?
Neredeyse 20 yıldır aynı hikayeyi dinliyoruz. Projeler çiziliyor, arazi aranıyor, kaynak yaratılıyor derken, dönüp dolaşıp 19 Mayıs Stadı’na geliniyor.
Son açıklama stadın yıkılıp, bulunduğu yere yapılmasıydı. Ancak aradan aylar geçmesine karşın, yaprak kımıldamıyor. İlk kazma vurulsa umutlanacak insanlar.
Bizim de kulağımıza pek çok söylenti geliyor. 19 Mayıs Spor Kompleksinin ranta dönüştürülmesini planlayanlar, bitmez tükenmez AVM tutkularını yasal olarak “dokunulmaz” ilan edilen arazi üzerinde hayata geçirmek isteyenler varmış!
Sayın Bakan Kılıç’a çağrımız, eğer size de ulaşıyorsa bu pazarlıklar, lütfen önlemini alın, fırsat vermeyin ve yeni stat projesini en kısa sürede hayata geçirin.
Söyleyin tanrı aşkına... Sakarya’dan, Samsun’dan, Adana’dan, Antalya’dan, Bursa’dan, Trabzon’dan, Eskişehir’den, Sivas’tan, Mersin’den, Malatya’dan ne eksiği var Ankara’nın?
İşi sürüncemede bırakmanın, siyasi bir tavır olduğunu sanmıyoruz. İktidarın 16 vekili ve aynı partinin Büyükşehir Belediye Başkanı bu sorunu çözemiyorsa, kim ne zaman çare bulacak diye, soruyoruz sadece.
Bir Ankaralı olarak söylüyorum, utanıyorum bu ilgisizlik ve vurdumduymazlıktan.
Bu nasıl Yeniçeri?
Osmanlıspor, Süper Lig’deki ve UEFA’daki performansıyla takdiri hak eden bir performans sergiliyor.
İki kulvarda da olanakları ve gücü oranında başarılı. Özellikle ilk Avrupa deneyiminde, onu çantada keklik görenleri şaşırtmış durumda.
Geçen hafta Bükreş’te Steaua maçını izledik. İlk on birde dokuz yabancı oyuncu vardı. Numan ve Musa’nın dışındakiler ithal. Kulübe de öyle.
Osmanlı Stadı’na gidenler bilir. Yapı, Osmanlı’yı çağrıştıracak motiflerle bezenmiştir. Tribünde eski Türk devletlerinin bayrakları vardır. Stat içinde ve dışında sürekli Mehter Marşı çalınır. Hatta bandosu bile bulunur. Kulübün armasını altı hilal oluşturur. Yeniçeri taraftar grubu kurulmuştur. Avrupa maçlarında misafirlere şerbet ikram edilir.
Hepsine tamam da... Osmanlı felsefesiyle pek örtüşmüyor takımın oyuncu yapısı. Katılıyoruz; yarışın içinde kalmanın, başarılı olmanın gereklerinden biridir doğru transfer politikaları. Ama, alt yapıyı önemsemek, kendi değerlerini yetiştirip kazanmak da vardır oyunun felsefesinde.
Hele adın ve verdiğin mesajlar, sürekli Osmanlı’yı çağrıştırıyor ise!