Türkiye Futbol Direktörlüğü kavramı Fatih Terim ile birlikte girdi hayatımıza.
Geçmişte Milli Takımlar Sorumlusu, Tek Seçici, A Milli Takım Teknik Direktörü gibi sıfatlara âşinaydık.
Yıllarca isimler değişti, unvanlar bâki kaldı.
Lakin Futbol Direktörlüğü “daha ağır, daha ciddi, daha kapsamlı ve bilgelik içeren” bir görev oldu.
Belli ki, futbolun yeniden yapılanması sürecinde Terim’li bir kurgu oluşturulmuş, makamın adı da böyle uygun görülmüştü.
Şunu net biçimde biliyoruz; Terim bu göreve çok güçlü geldi.
Gücüne güç katmak amacıyla kartvizitine “Direktör” yazıldı.
Sadece A Milli Takım’dan değil, futbolun A’dan Z’ye tüm unsurlarından sorumlu Fatih hoca.
Yetkileri, yaşam tarzı, prensipleri ve tercihleri ile adeta biçilmiş bir kaftan “Türkiye Futbol Direktörlüğü” onun için.
Cuk oturdu mu, oturdu.
Terim, sadece alt yapı, milli takımlar ve saha sonuçlarına bağlı kalmayacağını, söylemleri ve projeleriyle dile getirdi.
Hatta siyasetin, dönemin koşullarını kullanarak oluşturduğu futbol genel kurul yapısına dahi vurgu yaparak, hareket alanının çizgilerini belli etti.
Bu kadar farklı konuya aynı anda hakim olmak ve proje üretmek, donanımlı bir ekip gerektirir. Hocanın başarısı buna bağlı.
Terim’in kontratı süresince koyduğu hedeflere ulaşması bir yana, A Milli Takım’da yaptıkları daima vitrin sayılacaktır.
Bu kulvarda elde edilecek sonuçların, aysbergin görünmeyen yüzünü nasıl etkileyeceğini şimdiden kestirmek mümkün değil.
Ancak kapsam bu kadar genişken, günlük polemiklere odaklanmak motivasyonu bozar.
Veliahdı yok
Benim merakım, “Türkiye Futbol Direktörlüğü” Terim ile özdeşleşmiş bir kavram mıdır, yoksa bundan böyle futbol kültürümüze yerleşecek bir makam mıdır?
Terim ayrıldıktan sonra yerine gelecek isim, aynı yetkilere sahip olacak mıdır?
Örneğin Jose Mourinho’ya teklif yapılsa, bugün Terim’in üstlendiği misyonu sürdürebilecek midir?
Yoksa bu unvan Terim ile birlikte tarih mi olacaktır?
Kurumsal yapının gereği, uzun vadeli planların hayata geçebilmesi, önemli görevlerde süreklilik gerektirir.
Ancak bazı makamlar kişilerle bakidir.
Tıpkı Futbol Direktörlüğü gibi.
Türk futbolu yakın gelecekte önemli atılımlara hazırlanıyor.
Bir yanda Kulüpler Birliği Vakfı’nın Futbol A.Ş. projesi, diğer tarafta Kulüpler Yasası, seksen yıllık ezberi bozacak değişimler içeriyor.
Fatih Terim’in bu radikal gelişmeleri dışında kalması düşünülemez. Tek endişemiz, Terim kendi limitlerini zorlarken, onun enerjisini tüketecek, planlarını erteletecek, keyif aldığı işlerden uzaklaştıracak faktörlerin dev reye girmesidir!
Niçin Gökhan Gönül?..
Hani bazen “gözümle görsem inanmam” dediğiniz olaylar vardır.
Gökhan Gönül’ün hafta boyu konuşulan doping tartışması da aynen böyle.
Takımlar üstü futbolcu olmak ayrıcalıklı bir şey.
İnsanlar ilk günden itibaren Gökhan’ın bilinçli olarak doping yapabileceğine inanmadı.
“Vardır bu işte bir sakatlık” dendi ve gerçek ortaya çıktı.
Peki neydi, Gökhan’ı özel kılan?
Atletizmde, halterde, güreşte peşpeşe gelen doping skandallarını kanıksamış bir toplum, neden milli oyuncunun dopingli yakalanmış olabileceğine ihtimal vermedi?
Tuttuğu takım ne olursa olsun, niçin “O yapmaz” diyebildi?
Öncelik, elbette Gökhan Gönül’ün kişiliğinde. Kendisiyle barışık, özü sözü bir, samimi ve dürüst bir insan.
Çalışkan, fedakâr ve başarılı bir sporcu. Yeri geldiğinde özür dilemeyi bilen, hatasını kabullenen ve bunu ifade eden bir karakter.
Yaşadığı onca ağır sakatlığa karşın, mücadeleden vazgeçmeyen örnek bir emekçi.
Tüm bu pozitif unsurlar bir araya geldiğinde, karşınızda duran insan profili, sizi ister istemez kötü düşüncelerden uzak tutuyor.
Gökhan Gönül’ü tabulaştırıp, diğer meslektaşlarını ötekileştirmiyoruz tabii ki.
“İyi bir insanda” olması gereken erdemler, yozlaşmanın, vurdumduymazlığın, aymazlığın ve emek hırsızlığının prim yaptığı dönemlerde karşımıza çıkınca, yitirdiğimiz değerlere üzülüyoruz sadece.
Gökhan Gönül bu yüzden kıymetli ve ayrıcalıklı bir futbolcudur gözümüzde.
Collina’dan A-B-C dersi
UEFA Hakem Komitesi Şefi Pierluigi Collina, perşembe günü üst klasman hakemlerine önemli mesajlar verdi.
İyi bir hakemde olması gereken özellikleri tek cümlede özetledi: “Yetenek, çalışmak, cesaret.”
Bizim hakem yöneticilerimiz ve hakemlerimiz bilmiyor mu işin sırrını?
Niçin sürekli eleştirilerin odağında hakem var? Neyi eksik yapıyoruz diye sorgulamak, var olan sorunları ortadan kaldırmıyor. Gerekçesi çok net, Collina’nın olmazsa olmaz üç şartı, çoğu hakemimizde bir araya gelemiyor.
İstisnalar kuralı bozmaz. Biri hep eksik kalıyor. Yan unsurları geçin. Türk hakemliğinin en ciddi sıkıntısı “cesaret”tir.
Cesaretiniz yoksa, Collina’nın dediği gibi tüm emekleriniz çöpe gider!..
Volkan yanlış yere nokta koydu!
Fatih Terim şöyle demişti milli kaleci kriziyle ilgili: “Volkan konusunu medya üzerinden tartışmam, tartışılmasına izin vermem...”
Talebesi ne yaptı?
Mesajını medya üzerinden, Fenerbahçe dergisi kanalıyla verdi: “Doğru olduğuna inandığım şeyi yaptım. Pişman değilim. Özür dilenecek bir durum yok. Kimse özür beklemesin.” Görünen o ki, Terim olduğu sürece Volkan Demirel’e milli takım kapısı kapandı. Volkan haklıdır, diğeri haksızdır, asıl suçlu şudur faslını geçtik.
Haftalardır konuşulan “özür” sözcüğünün öznesinin iyi anlaşılmadığı belli.
Volkan’dan özür bekleyenler, Fatih Terim ve milli takımdaki arkadaşları idi.
Aynı cephede savaştığı, emek verdiği, birlikte sevinip üzüldüğü insanlardı, konunun öznesi.
Deneyimli kaleci, noktayı tam da onların üzerine koydu. Herkese hayırlı olsun!