Eğri oturup doğru konuşalım.
Futbol kalitesi, taraftar coşkusu ve hakem performansı eleştirilse de, Avrupa’nın en çekişmeli liglerinden birini izliyoruz Türkiye’de.
Sürprizlere açık, şampiyonluk ve kümede kalma mücadelesi son haftaya kadar sürecek bir heyecan bizimkisi.
İşte geçen hafta yaşananlar. Fenerbahçe Osmanlıspor’a puan kaybetti, avantaj 24 saatliğine Beşiktaş’a geçti.
Beşiktaş bir akşam sonra Kasımpaşaspor’a yenildi, Fenerbahçe daha büyük bir avantajın sahibi oldu.
Kalan 7 haftada kendi göbeğini kesen ipi göğüsleyecek.
Ya Avrupa’nın üst düzey ligleri?
İspanya’da Barcelona en yakın takipçisinden 6 puan önde. İtalya’da Juventus ile Napoli arasındaki puan farkı aynı. Premier Ligde en büyük sürprizi yapan Leicester City 7 puan farkla lider. Bayern Münih bitime 6 hafta kala 5 puanlık avantaja sahip. Fransa’da P.S. Germain 25 puan fark atıp şampiyonluğunu ilan etmiş durumda.
Biz de öfleyip pöflüyoruz bu nasıl lig diye!
Her hafta bir bahane üretip öküz altında buzağı arayanlar mı istersiniz, çirkin senaryolarla insanları karalamaya kalkanlar mı yoksa?..
Sosyal medyada örgütlenip, teknik direktör, futbolcu ya da yöneticiler üzerinden şampiyonluğu kurgulayanlar cabası!
Rıza hocadan utanın
Beşiktaş’ın Kasımpaşaspor’a yenildiği maçtan önce dedikodu üretenler ve ardından Rıza Çalımbay’a hakaret kuyruğuna girenler, aldıkları okkalı yanıt sonrası utanıp pişman oldular mı bilinmez ama, aynı psikolojiyi Fenerbahçe’nin de yaşayacağı kaçınılmaz.
Ne demişti Çalımbay; “Ben Beşiktaşlıyım bunu gizlemedim. Yıllarca kaptanlığını üstlendim. Ancak burada da sorumluluğumuz var. Bize Beşiktaş’ta ne öğretildi ise onu yaptım.”
Ahlâksızlığın sınırlarını zorlayanlar önce Rıza Çalımbay’ın Beşiktaş’a “kıyak” geçeceğini iddia etti.
Aynı ahlâksızlarla yarışanlar ise, maçtan sonra niçin kazandı diye sorgulamaya kalktı.
Kocaman’ın eli güçlü
Eminim bu insanlardan rol kapmaya çalışanlar, Fenerbahçe’nin Konyaspor ile oynayacağı 3 kritik maç için de yüzsüzce klavye silahşörlüğüne soyunacaklar.
Bugün spor kamuoyunun tamamına yakını Rıza hocanın adamlığı ve dürüstlüğünden şüphe duymuyorsa, bir o kadarı da Aykut Kocaman’ın erdemi ve spor etiğine bağlılığından endişe etmez.
Aykut Kocaman da ekmeğini yediği, suyunu içtiği camianın hedeflerini anımsattı ve altını çizdi; “Konya tarihi açısından önemli bir maç olacak. UEFA’ya gidebilmek için 6 puanlık farkı korumalıyız.”
Ne demek bu? “Beni Aykut Kocaman yapan Fenerbahçe de olsa, kendi işimize bakacağız.”
Var mı itirazı olan?
Aslında Aykut Kocaman’ın spekülasyonlara karşı eli daha güçlü.
Hem Fenerbahçe, hem de Beşiktaş ile oynayacağı maçlar, Konyaspor’un kaderi kadar, şampiyonluğun şeklini de belirleyecek.
Dün Rıza hoca, bugün Aykut Kocaman. Aynı zihniyet yarın hakemler, federasyon ve siyaseti kullanarak karşımıza çıkarsa, kimse şaşırmasın.
Zirvedeki iki takımın da kalan tüm maçları birbirinden zor. Sezon sonu için 84 puan hesabı yapmak da öyle hâkeza.
İnanan, her rakibi ciddiye alan ve gerçek gücünü ortaya koyan takım ipi göğüsleyecek.
Kesin olan şu; bahane üreten, yetersizliklerini gizlemeye çalışan, en önemlisi, korkan kaybedecek.
Dilsiz şeytan olmayalım!
Cezasız kalan her suç, toplumun değer yargılarını törpülüyor, adalete olan inancını zedeliyor.
Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, cana kast eden saldırıların faili meçhule bürünmesi, vicdanları yaralıyor.
Yaşanan kaosun farkında olan insanlar öfkeleniyor, kızıyor, isyan ediyor.
Tepkisizlik ise en büyük tehlike.
“Neden, niçin ve kimleri” kafamızdan silmeye başladığımız vakit, aynı belâlar ile karşılaşma olasılığımız artıyor.
Fenerbahçe kulübü hafta içerisinde “365 gün oldu” başlığı altında bir bildiri yayınladı.
Çaykur Rizespor deplasmanında yaşanan silahlı saldırıyı anımsattı ve sordu:
“Takım otobüsümüze kurşun sıkan ya da sıkanlar kimler? 365 gün geçmesine rağmen neden failler hâlâ bulunamadı? Faillerin arkasında kimler var? Geçen 1 yılın ardından, yapılan tüm başvurulara rağmen, faili ve kurgusu meçhul kalan bu olayla ilgili neden kamuoyunu tatmin edici bir cevap alınamıyor?”
Kuzuların sessizliği adeta. Aydınlatıcı tek bir açıklama yok. Yetkililer belki farkında değil ama, bu sessizlik en çok saldırının yaşandığı kentin insanlarını töhmet altında bırakıyor.
Öyleyse, nasıl terörle yaşamaya alışmayacak, her gün gelen şehit haberlerine duyarsız kalmayacak, kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarını asla kabul etmeyeceksek, geçmişte faili meçhullerden çok canı yanmış bir toplum olarak, “haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” diye haykırmamız gerek!
Bunun adı nedir?
Futbol Federasyonu Hakem İşleri Müdürlüğü, hafta içinde tüm hakem ve gözlemcilere SMS göndererek uzun yıllardır bu görevi yürüten Burçin Keskin’e teşekkür etti ve yollarının ayrıldığını duyurdu.
Keskin yaptığı işi önemseyen, hakemlerle diyaloğu düzgün, Türkiye’nin UEFA Hakem Konvansiyonu’na girmesinde katkı sağlayan ve uyum sürecini başarıyla yürüten, Boğaziçi Üniversitesi mühendislik mezunu olmasına karşın, kendini hakemliğe adayan bir kişilikti. Açık söyleyelim yeri kolay dolmayacaktır.
Burçin Keskin’den önce de aynı müdürlük bünyesinde çalışan üç personelin işine son verildi. Ardından 10 seneyi aşkın bir süredir camianın içinde yer alan MHK eski başkanı ve eğitimcisi Oğuz Sarvan ile sezon sonu vedalaşılması kararlaştırıldı. Profesyonel hakemlerin eğitiminden sorumlu Serdar Çakır’a ise ayrılık mesajı, UEFA Hakem Şefi Collina’nın da katıldığı son üst klasman hakem seminerine çağrılmayarak verildi.
Yeniden yapılanma mı, geçmişle hesaplaşma mı, yoksa farklı bir kadrolaşma mı amaç, bilmiyoruz.
Lakin bu kadar ciddi değişimlerin, öngörülemeyen sıkıntıları da beraberinde getirebileceğini de unutmayalım!