Ligin on haftası geride kaldı. Sezona 50. yılda şampiyonluk iddiasıyla başlayan Trabzonspor’un puanı on iki. Ya da şöyle diyelim, kaybettiği puanlar on sekiz.
Fenerbahçe, Başakşehir ve Beşiktaş ile deplasmanda berabere kalmış, hatta galibiyeti kaçırmış, geçen hafta Galatasaray’ın yenilmezlik unvanına son vermiş bir takımdan söz ediyoruz.
Zirveye ayar veren Trabzonspor’un diğer rakipleri karşısında aldığı sonuçlara ne demeli? Göztepe, Alanya yenilgileri, Akhisarspor faciası ve Malatyaspor maçı basit iş kazaları olarak nitelendirilebilir mi? Hepsinde irdelenmesi gereken ayrı sorunlar var.
Öncelikle şu saptamayı yapalım; bu maçları kazansa, lider Galatasaray’ın da üzerinde yer alacaktı bordo-mavililer. Şaka gibi değil mi? Herkes Beşiktaşlı futbolcular için “maç seçiyorlar” yorumu yapıyor ya, Trabzonsporlu oyunculara da sormak gerek; “rakibe göre mi oynuyorsunuz?”
Öyle olmadığını iddia ediyorlarsa, işte fırsat. Kayserispor maçında da Galatasaray karşısındaki gibi coşkulu, baskılı bir Trabzonspor izlettirmek ellerinde. Futbol bu, oynar mücadele eder, ama puan kaybedersin. Lakin arkandan laf söylettirmezsin!
Fenerbahçe’ye kök söktürüp bir hafta sonra Göztepe’ye boyun eğiyorsan, Başakşehir gibi bir rakibe sahayı dar edip sonraki maçta 3-0’lık avantaja rağmen Alanyaspor’a teslim oluyorsan, Beşiktaş cehenneminden puan çıkarıp, ardından Akhisarspor’a utanç verici bir skorla yeniliyorsan, Ersun Yanal’ı günah keçisi ilan edip kurtulamazsın bu sonuçların vebalinden.
İşi kolay değil
Rıza Çalımbay, Türk futbolunun en bilgili ve deneyimli hocalarından biridir. Üstelik de zekidir. Gerçekleri geldiği günden itibaren tespit ettiğini ve karşılaştığı tablonun vehametini anladığını iyi biliyorum. Onun “bize zaman lazım” saptamasının, Yanal’ın her mağlubiyetten sonra avans istemesinden farklı olduğunu da hâkeza! Durumu idare etmekle, durumu kurtarmak arasındaki fark gibi bakış açıları.
Ne diyor Rıza hoca? “Sezon başında gelseydim çok daha farklı bir kadro kurardım.”
“Bazı oyuncular takım olma kriterlerine uymuyor?”, demek mi istiyor acaba? Zaman gösterecek ne anlama geldiğini!
Peki, yöneticilerin hiç mi suçu yok bu tarz krizlerin yaşanmasında? Camianın aklıyla alay edercesine, sadece cebini doldurmak için gelen oyuncuları tercih etmek midir yöneticilik? Gerçekçi olmayan vaadler ile taraftara hoş görünmeye çalışmak, işler kötü gidince hedef küçültmek midir liderlik? Mevcut borcu kısa sürede ikiye katlamak mıdır kulübe hizmet?
Kimse Ersun Yanal’a kızıp, faturayı ona çıkarmasın. Yanal’ı kolundan tutup bu takımın başına getiren ve bu uğurda yönetici arkadaşını karşısına alan, zamanla “tek adamlık” rolünü sevip, kendi şirketini idare eder gibi kulüpçülük yapanlardır, sorumlu listesinin başındakiler.
Çalımbay son şans!
Rıza hocanın Trabzonspor için son şans olduğunu düşünüyorum. İlk yarı bitimine kadar dördü deplasmanda yedi maçı var. Elbette 21 puan çıkarmasını beklemiyor kimse. Takım içindeki sorunları çözmek, futbol felsefesini oyunculara kabul ettirmekten daha zor. Tabii bir de gözden çıkarıldığını düşünen, küsen, gitmeyi kafasına koyan futbolcuları kazanmak var işleri arasında.
En büyük avantajı kişiliği ve saygınlığı sayesinde taraftarla kuracağı iletişim. Haklı olarak önce onların desteğini istiyor hoca. Sabrın sonu selamet mi, göreceğiz!
Hoşça kal kardeşim Nuri..
Belki de futbolunun en verimli dönemini yaşıyordu Bundesliga’da. Borussia Dortmund takımında forma giymeye devam ederken açıkladı çoğumuzu şaşırtan kararını.
“Futbola başlarken en büyük rüyamdı milli formayı giymek, ay-yıldızı gururla taşımak. Çok şükür hayat, hayalini kurduğum her şeyi sırasıyla yaşattı bana. Değişimin sihirli gücüne, zamanı geldiğinde mevkileri devretmenin yararına inanırım. Bu bayrak yarışıdır.Önümüzdeki 10-15 sene bizlere büyük başarıları yaşatmaya aday bir jenerasyonumuz var. Yeni bir geleceğe imkan verebilmek için, milli takım kariyerime nokta koyuyorum. Farkında olmadan üzdüğüm, hayal kırıklığına uğrattığım kimseler varsa, haklarını helal etsinler.”
Asıl sen bize haklarını helal et sevgili kardeşim. Seni tertemiz, milli duyguları içten yaşayan, efendi bir insan olarak tanımıştık. Şimdi bir kademe daha yüceldin gözümüzde. Bazılarının asla gelemeyeceği ve bilemeyeceği bir nokta orası.
Sen kimseyle kavga etmedin, kabadayılık yapmadın. Baban yaşındaki insanlara el kaldırmadın. Kutsal forma altında riyakâr olmadın. Küçüklerine sevgi, büyüklerine saygıyı esirgemedin. Parayla şımarmadın, prim çirkinliklerine karışmadın. Milli takıma koşarak geldin, çağrılmadığın vakit kimseye kızmadın. Adının hiçbir olayla anılmasına izin vermedin. Magazin sayfalarına meze olmadın. “Adamlık” sözcüğünü ağzına almadın, çünkü gerçekten “adamdın.”
Pırıl pırıl bir genç olarak sırtına geçirdiğin milli formayı, yüreklerimizdeki en müstesna köşelerden birine yerleşerek bırakıyorsun şimdi.
Ve adım gibi eminim, o bu onurlu kararın arkasında duracak; işaret ettiği yeni jenerasyon da milli formayı pazarlık konusu yapanları değil, Nuri Şahin’i saygıyla anacak!
Güle güle, yolun açık olsun kardeşim...
Kavga biter mi?
TFF hukuk kurulları sürekli eleştiriliyor. Özellikle de disiplin kurulu. Neden? Çünkü sürekli değiştirilen ve giderek uzayan bir talimatı var. Şu an tam 102 maddeden oluşuyor. Yanlış nefes alsan, uydurulacak bir hüküm vardır mutlaka. İngiltere Futbol Federasyonu’nda 15, FİFA’da 30 madde içeriyor disiplin talimatları.
Federasyon, geçenlerde Kulüpler Birliği’nden yeni bir talimat taslağı istemiş. Üzerinde çalışılıyor. Daha basit, yoruma fırsat vermeyen, kafa karıştırmayan bir metin. Ligin ikinci yarısına yetişecekmiş güya. Bakalım 100 küsur madde yarıya inince, tartışma ve kavga bitecek mi?..