Adına meslek diyebiliyorsak, Türkiye’deki en nankör işlerin başında gelir hakemlik.
Futbolcu hata yapar, camia sahip çıkar.
Teknik adamı yanlış tercihleriyle takımını yakar, kulüp başkanı ve taraftarı onun için savaşa girer.
Yönetici eylemleri ve söylemleriyle futbolun tüm değerlerini alt üst eder, kocaman bir ordu onu savunur.
Hakem hata yapmaya görsün. Ötesinde, berisinde bir Allah’ın kulunu (Türkiye’de bir hakem hariç) bulamaz.
Ne MHK Başkanı vardır ona varoluş nedenini hatırlatacak, ne bir federasyon yöneticisi oradadır destek olacak. Fırsat bu ya, hakem hata yapınca kulüp başkanı vurur, teknik adamı vurur, futbolcusu vurur. Yetmedi mi? Hakem eskileri (!) vurur. Son darbe de medyadan gelir.
Posası çıkarılmış hakemim tutunacak bir dal, ayakta kalmasına yardım edecek bir el, her insanın hata yapabileceğini anlatacak bir dost sesi ister.
Ama neredee?..
İşte son Beşiktaş-Galatasaray derbisi.
Hangisinden başlasak. Melo kendi kalesine gol attı. Uğur, Elmander’e asist yaptı. Hakan Balta rakibin golünü yoktan var etti. Bir o kadarı da göze batmadı. Lakin o gün bugündür, kimse futbolcuların yaptığı hataları konuşmadı.
Varsa yoksa hakemler.
Bir yetkili de çıkıp “Evet hakemlerimiz hatalıdır. Ama bak, senin futbolcun da hata yapıyor” cinsinden kelâm edemedi.
Neden? Çünkü futbolun kolay harcanacak unsurudur hakem. Hele seni kollayacak baban, eşin dostun yoksa! Yandın, bittin demektir.
İyi güzel de, niçin kimse, “Federasyon Başkanının, MHK Başkanının ve Başkan Vekilinin Beşiktaşlılığının bilindiği bir ortamda hakemin inanmadığı, emin olamadığı bir pozisyonda o takımın aleyhine penaltı vermesi kadar “salakça” bir fantezi kuramayacağını” sorgulamıyor? Asılsız senaryolar ve planlar bozulacağı için mi?
Aslında boş konuşuyoruz. Hakem bariz bir hata mı yaptı? Bakmayacaksın gözünün yaşına! Sökeceksin kokartını, bitireceksin hayatını! Sen rahat, ben rahat!
Bu arada konuyla ilgisi (!) yok ama MHK Başkanı Sayın Zekeriya Alp’in yanıtlayacağını umarak sormak istiyorum!
“Ülkenin en önemli derbilerinden birine hakem gözlemcisi olarak niçin Serdar Çakır atandı?..”
Konusuna fevkalade hakim olduğundan mı? Yoksa Türkiye’nin en üst düzey hakemi ile akrabalığından mı?
Belki de camianın iyi bildiği, sayın MHK başkanının henüz vakıf olamadığı, ancak isterse hemen öğrenebileceği bazı yeteneklerinden dolayıdır Çakır’ın son zamanlarda bu kadar revaçta olması!..
Alex mi Fener’i istemiyor, Fener mi Alex’i?
Kimin aklına gelirdi şike sürecinde tek yürek olan Fenerbahçe camiasını Aykut Kocaman-Alex polemiği bölecek diye?
Sen bir yıl boyunca diren, birlik ol, mücadele et, başkanına ve takımına koşulsuz sahip çık. Sonra da kaptan ile teknik direktör arasındaki haklılık tartışmasına taraf olup farklı frekanslardan sesini yükselt.
Olacak iş mi? Olur. Bal gibi olur.
Aslında bugünün konusu değil ki Kocaman-Alex gerilimi.
Anımsayın geçen sezon başında da benzer diyaloglar gündeme gelmiş, ancak Fenerbahçe teknik direktörü, yaşanan onca sıkıntının üzerine tuz-biber ekmemek için uzun süren “sessizlik” politikasını tercih etmişti.
Ve kim ne derse desin sezonun geneline baktığınız vakit Aykut Kocaman başarılı bir performans çizmiş, takımı, şampiyonluğu finalde kaçırmıştı.
Kocaman, Alex krizini de son dakikaya dek akıllıca idare etmişti. Fenerbahçe camiası haftalardır sosyal medya üzerinden hiçbir çekince duymadan hocasına, başkanına, taraftarına mesajlar veren Alex’i konuşuyor.
Ancak bu kez durum farklı. Geçen yıl aynı dönemlerde Başkan Aziz Yıldırım cezaevinde kendi derdine düşmüşken şimdi kulübün başında ve “tarafı” belli.
Peki, bu krizin perde arkasında gerçekten Alex ve Kocaman’ın güç savaşı mı yatıyordu?
Bu soruyu özü sözü aynı bilinen bir Fenerbahçe yöneticisine sorduk.
Aldığımız yanıt bir hayli ilginçti;
“Alex yılda 2.4 milyon euro net para kazanıyor. Maç başı alacakları hariç. Sezon sonunda sözleşmesi bitecek. Ancak niyeti yeni bir kontrat daha yapmak. Yaşı 35’i aşıyor. Takıma eskisi kadar katkı sağlaması fiziken mümkün değil. Aykut hoca da bu gerçekten yola çıkarak onsuz bir takım yaratmaya çalışıyor.”
“Alex devre arasında gitmek isterse?”
“Galiba niyeti bu. Çünkü sözleşmesindeki hükme göre gitse bile o sezonun parasını alma hakkına sahip.”
“İlginç bir sözleşme” diyoruz.
“Evet öyle yapılmış. Brezilya’ya dönse bu parayı ona kim verebilir ki?”
Fenerbahçe kulübünün üç yıl önce Futbol Federasyonu’na gönderdiği “iç disiplin talimatı” geliyor aklımıza.
Taa o günlerden sosyal medya üzerinden her türlü paylaşıma sınırlama ve ceza getiren talimatın Alex’e uygulanıp uygulanmadığını merak ediyoruz.
“Hatırladığım kadarı ile birkaç futbolcuya uyarı ve para cezası verdik. Ancak Alex’e herhangi bir ceza uygulandığını sanmıyorum. Ama araştıracağım.”
Görülüyor ki Alex’in ayrıcalığının sınırları yok. O konuşuyor, tepki gösteriyor, eleştiriyor, haddini aşan işlere giriyor, tüm bunları yaparken saygınlığından ve ona duyulan sempatiden kaybediyor, ama bir türlü huyundan vazgeçmiyor.
Onun Fenerbahçe için ne kadar önemli bir oyuncu olduğu, geçmişte yaptığı hizmetlerin büyüklüğü ve mütevazı kişiliği bile bu gerçeği değiştiremiyor.
Öyle ya, Alex’in sıkıntılarını teknik direktörü, kulüp başkanı veya diğer yöneticilerle konuşmak yerine, sosyal medya üzerinden mesaj yoluyla paylaşmaya devam etmesinin başka nasıl bir izahı olabilir ki? Acaba haklılığını geniş kitlelere duyurmak ve istediklerini elde edebilmenin bir yolu olarak mı kullanıyor beyninden parmaklarına iletilen sözcükleri?
Nihayetinde ortada iki seçenek var.
Ya Alex Fenerbahçe’yi istemiyor, ya Fenerbahçe Alex’i?
Alex’in niyeti geçmişte iki kez tekrarlandığı gibi Kocaman ile girdiği güç savaşından galip çıkabilmek ise yanılıyor.
Ne Aziz Yıldırım ne Aykut Kocaman Alex’e bundan fazla tolerans göstermeye niyetli görünüyor.