Bizim tanıdığımız Şenol Güneş’in karakterinde, “kıvırtma”, “U dönüşü” gibi futbolun etik değerleriyle örtüşmeyen manevralar yoktur.
Kafasında, başarılı olmanın dışında kurguladığı sinsi planlar da, hâkeza...
Hafta içinde yayıncı kuruluşa verdiği röportajda endişelerini ve şikayetlerini dile getirmesi, şampiyon olmuş bir takımın teknik direktörü olarak Şenol hocanın hakkıdır.
Güneş’in yeni sezonda hem Şampiyonlar Ligi, hem Süper Lig arenasında geçen yıldan daha güçlü bir ekibe sahip olma arzusu, Beşiktaş kulübünün ekonomik göstergeleriyle örtüşmese de, takımının 3. yıldızı takma hedefi, hocanın kariyeri açısından önemlidir.
Bu yüzden gerçekleri dile getirmiş, eksiklerin giderilmesini istemiş, muhatabı başkan ve yönetim olduğu için de paylaşımı onlar üzerinden yapmıştır.
Gelin görün ki, talepleri Fikret Orman ile Şenol Güneş kavgasına dönüştürülünce, yeni bir durum tespiti yapmak durumunda kalmıştır.
Açık konuşalım: Geçen seneki kadrosundan çok önemli 4 futbolcusunu kaybetmiş bir takım, beklenen takviyeler yapılmadığı takdirde nasıl yarışmacı olabilir?
İşte lig başladı. Yeni alınacak oyuncuları tanımak ve sisteme monte etmek kolay iş midir? Olası başarısız sonuçların faturasının önce teknik adamlara kesildiği bir ligde, Güneş’in sitem etmesi suç mudur?
Beşiktaş takımından söz ediyoruz. Şampiyon olurken futbolu ile keyif veren, taraftarı ile bütünleşen, yeni stadı ile coşan takımdan.
Aynı heyecanı yeni sezona taşıma isteği, elbette Güneş’in de başkan Orman’ın da hayallerini süsler. Lakin futbol, matematik kadar nettir. Maceraya yer yoktur. Elindeki malzeme ne ise, alacağın karşılık odur.
Bu kadronun Şampiyonlar Ligi’nde, ki yeni formatı ve oyuncu tercihleri dikkate alınırsa, başarılı olması gerçekten zordur.
Transfer telaşı
Şenol Güneş bunun farkında değil mi? Elbette farkında. “Şampiyonlar Ligi’nde ezilmek istemiyorum” mesajı çok net.
Fikret Orman gerçekleri görmüyor mu? Tabii ki görüyor. Sezon başlarken transfer telaşı bunun için...
Beşiktaş’ın yaşadığı sorunların medya üzerinden tartışılması ve çözüm aranması, camiada hoş karşılanmayabilir. Ancak taraftarın da durum tespiti yapabilmesi açısından, hafta içinde yaşananlar yeni sezona projektör tutabilir.
Şenol hoca “kovsalar da gitmem” diyor. “Kimseye yalakalık yapmam”, “kızgınım, üzgünüm, kırgınım” diyor.
Onun bu ruh hâli, takımın performansına kuşkusuz olumlu yansımayacak. Dikkat, Beşiktaş yarışa bir adım geriden başlıyor!
Bu ne yaman çelişkidir?
Okuyup üfleyerek insanlara cennet vadeden şarlatanların ekranları parsellediği bir süreçten geçiyoruz.
Daha düne kadar şeriat özlemiyle demokrasiye meydan okuyanların, bu kez ay- yıldızlı bayrakları eline alarak sergilediği duruşun çelişkisini anlamaya çalışıyor, bu ulus!
Siyasette, iş dünyasında, sanatta, sporda, medyada, zihinleri zorlayan “FETÖye lanet okuma yarışı, yıllardır biat etmeyen, terör örgütüne direnen, mağdur olan, hapis yatan, son nefesini gururuna feda eden, işini eşini yitiren, tanrıdan ve milletinden özür dilemek zorunda kalmayan insanlara ağır geliyor doğrusu...
“Biz niçin kandırılmadık?” dediklerinde, vicdanları tatmin edici yanıt alamıyor, bu kez kendilerini kimin kandırdığını sorguluyorlar ister istemez!
FETÖ tehlikesi büyük oranda önlenmiş olabilir. Ancak onun yerini doldurma özlemi taşıyan, Cumhuriyeti ve demokrasiyi tehdit eden yeni takıyecilere dikkat!
Bu ülke, benzer bir travmayı zor kaldırır artık...
O patlayıcılar nasıl giriyor?
Futbolda deplasman yasağının kaldırılması tartışmaları bitecek gibi değil.
Geçen hafta alınan kararın hemen ertesinde, Süper Kupa finali oynandı. Konya’daki maçta ve öncesinde yaşananlar, yasağın kalkması için erken diyenleri haklı çıkarmış görünse de, biz kısıtlamalarla yaşanmayacağını savunan taraftayız.
Ancak... Öncelikle şu soruların yanıtlarını vermeliyiz:
Stat çevresinde üç güvenlik çemberi olmasına rağmen, o patlayıcı maddeler içeri nasıl girdi?
Üst aramasında tespit edilemedi ise, tribünlere ne zaman ve nasıl sokuldu?
Yasaklı maddelerin stada girmesi engellenemiyorsa, bıçak, çakı, muşta gibi öldürücü aletlerin tribüne bir şekilde sokulması ve daha vahim olayların yaşanması da, mümkün değil mi?
Lafı gevelemenin anlamı yok. Demek ki, çoğu maçta olduğu gibi, ortada bir güvenlik sorunu ve vurdumduymazlık var.
Hep şiddet yasası ve uygulanabilirliği konuşuluyor ya... Bizce gerek yok. Süper kupaya gölge düşüren kim varsa, sorguları tamamlandıktan sonra emniyetten elini kolunu sallayarak çıkabiliyorsa, o yasa sporun kenar süsü olarak kalmaya devam edecektir!
Gözünü kan bürümüş holiganları, elbette bugünden yarına ıslah edemezsiniz. Bu, toplumsal bir sorun. Aileden, okuldan, yaşadığı ortamdan kaynaklanan arızalarını futbol arenasında gidermeye çalışan bir güruh, ne yazık ki gerçek futbol seyircisini de statlardan kaçırıyor. Asıl göremediğimiz tehlike bu.
Yasakları kaldırırken gereken önlemleri alamaz, bu insanlar birlikte maç izlemeye lâyık değilmiş algısını ortadan kaldıramazsanız, ilk derbiden sonra geçen sezona geri dönersiniz!