85’li yılların ortalarıydı. Milliyet’teki stajyerlik dönemimde ilk imzalı haberimi Spor Müdürümüz Şansal Büyüka manşete taşıdığında sevinçten uyuyamamıştım.
Futbol Federasyonu’nun Ulus’daki ofisinde bir hafta tozlu dosyaları karıştırmış, kulüplerin futbolculara yaptıkları sözleşmeler ve devlete beyan ettikleri rakamlar arasındaki farkı çıkarıp, ne kadar vergi kaçırıldığını yazmıştım.
O günden bu yana federasyonun işleyişi, talimatları, kurulları ile yatıp kalkarız. Yüzlerce olay, onlarca federasyon, bir o kadar Merkez Hakem, Disiplin, Tahkim ve Hukuk Kurulu üyesi tanıdık.
Bunca yıllık deneyim gösterdi ki, her hukukçu (ceza, medeni, kamu, iş vs.) futbol hukukçusu olamaz. Futbol ayrı bir bilgi, uzmanlık ve bakış açısı gerektiriyor.
Evrensele bağlı kalmak kaydıyla, kendine has kuralları ve değerlendirmeleri var. Bu nedenle yıllardır talimatlarda ucu açık, yorum gerektiren konular, başka değişle kıvırma payı bırakılır! Yeri geldiğinde can simidi olsun diye.
Vicdan mı talimat mı?
Nereden bu noktaya geldik? Caner Erkin olayı üzerinden. Kusura bakmasınlar, futbolun adaletinden sorumlu kurullar boşuna eleştiri almıyor. Kurullarda bulunan başkan ve üyeler, “yönlendirilen” pozisyonunda değil, kendilerini o görevlere getirenleri “yönlendirmek” ve seçenek sunmak durumunda. Bu yeterlilikleri var mı? Hepsi kendi dallarında uzman olsalar da, futbol hukukunu işin içinde öğrenmeye çalışmak, böyle krizlere neden oluyor bazen.
Zamanlama hatası, yorum hatası, değerlendirme ve mukayese hataları peşi sıra gelince, oklar da Futbol Federasyonu’na çevriliyor.
Geçmişte teknoloji ve iletişim bu kadar ileri değildi. Gazeteci olarak bir disiplin talimatı alabilmek için hatırlı dostlar koyardık araya. Şimdi öyle mi? Cep telefonundan istediğiniz talimata ulaşabilir, benzer olaylarda kime ne kadar ceza verildiğini sorgulayıp, taraftar olarak sosyal medyayı ayağa kaldırabilirsiniz!
Şeffaflık şart
Basit bir soru; Beşiktaşlı Babel’in cezasının Tahkim’de bir maça indirildiği gün, Caner’e verilen cezanın açıklanması, ister istemez bazı senaryoların yazılmasına yol açmadı mı? Diğer tarafta, milli oyuncunun zoraki özürü “Özür dilediği için PFDK’ya gitti” yorumlarına neden olmadı mı?
Geçtik hepsini; böyle bir süreç yönetilirken federasyonun daha şeffaf ve bilgilendirici olması gerekmiyor muydu?
“Hakem görmemiş, duymamış, hatta bilerek kartını kullanmamış olabilir. Ancak, milyonlarca kişinin önündeki o hareketleri ve küfürleri cezasız bırakmak vicdanımıza sığmadı. Hakemin rapor etmediği saha içi olayına müdahale edilmiyor. Bu bir milat olmalı. Cezanın itiraz mercii Tahkim Kurulu’dur” şeklindeki açıklamaya, şu anda verilen tepkilerden fazlası gelir miydi? Sanmam.
Zaten ertesi gün talimatı değiştirip, görüntülerle cezanın yolu açılmadı mı?
Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören şöyle demişti: “FETÖ soruşturmasından sonra kurullar için kulüplerden aday talep ettik. Kimse isim vermedi...”
Amaç üzüm yemek değil bağcı dövmekse, kulüpler bunu zaten hakkıyla yerine getiriyor!
Kimse savunamaz
Caner’in eylemi tartışmaya açık biçimde cezalandırıldı. Savunan da var, karşı çıkan da. İsteyen bardağa dilediği taraftan bakabilir. Uzlaşma sağlanan konu, Caner’in savunulamayacağı.
Beşiktaş başkanının dediğine göre de aslında pırlanta gibi çocukmuş. Pırlanta kendi değerini bu kadar düşürmez! Bakın geçmişteki vukuatlarına.
Öfkesi sadece hakemlere değil. Takım arkadaşları, hocaları, yöneticileri var, kabarık dosyasında.
Küfür, yumruklaşma, antrenmanı terk etme, kadro dışı bırakılma var sicilinde. Galatasaray’da, Fenerbahçe’de, CSKA’da ve Beşiktaş’da.
Efendim, Caner’in ki öfke patlaması imiş! Hayır, onunki “öğrenilmiş” davranış biçimi. Karşısına kim çıkarsa, üzerine koya koya gidiyor.
Ne diyelim, üzerindeki forma Beşiktaş olunca, rahmetli Süleyman Seba geliyor aklımıza. Onun döneminde yaşansa şu olay, “getirin sözleşmesini ben yırtacağım” derdi, eminim!
Ahhh o kameralar!
Yayıncı kuruluş, kulüpler için altın yumurtlayan tavuk. Ciddi paralar kazanıyorlar ve yıldızlara yatırım yapıyorlar.
Peki, yayıncı kuruluş görevini adaletli bir şekilde yerine getiriyor mu?.
Günlerdir Caner Erkin’i konuşuyoruz. O kamera Beşiktaşlı oyuncuya odaklanmasa, Kalkavan gibi milyonlarca insan da anlamayacaktı ne olduğunu! Tıpkı Fenerbahçe maçında Şenol Güneş’in hakemlere saydırdığı an gibi! Dört büyüklerle ilgili sayısız örnek verilebilir.
Diyeceksiniz ki ne var bunda? Çok şey var.
Bir derbi ile Sivasspor- Antalyaspor maçının taraftar kitlesi elbette farklı olacak. Birini televizyon başında on milyonlarca, diğerini onda biri kadar insanın izlediği gerçek.
Yayıncı kuruluş ne yapıyor? Galatasaray-Fenerbahçe derbisini 28, diğerini 8 kamera ile takip ediyor.
Birinde hapşırsanız görüntüye geliyor, ötekinde kritik sadece pozisyonlar irdeleniyor.
Derbide küfür eden anında enseleniyor, diğer tarafta tükürse yakalanmıyor. Ne oluyor o zaman? Derbilerde hakemin de, futbolcunun da, teknik direktörün de işi zorlaşıyor. Her şey mercek altında, herkes her an takipte. Caydırıcı oluyor mu? Caner örneğinde gördük, olamıyor!
Kapatın o derneği!
Akıllardaki soru şu; Mete Kalkavan şikayetçi olur mu Caner’den? Adamın biri sokakta ayağına bastınız diye sövse size, ne yaparsınız?
Ya kavga eder, ya da polis çağırıp yargıya taşırsınız. Arkanızı dönüp gitmezsiniz. O görüntüleri izledikten sonra eminim Mete Kalkavan da böyle düşünüyordur. Ama izin vermezler. Bu iradeyi göstermesine fırsat tanımazlar. Daha önce onlarca hakeme yapıldığı gibi. Sus, otur!
Ha, bir de hakem derneği vardı değil mi? Kınama yazısını okuyan, hakemine sahip çıktığını gören var mı? Hayır. Zaten fitne, fesat ve ayrımcılık yapmaktan başka bir işlevi yok! Bu olaydan sonra kapatın gitsin o derneği!