Efendim, Süper Lig kadrosuna yükselmiş her hakem, her maçı yönetirmiş. Hayır, Türkiye'de her hakem her maçı yönetemez.
Hadi versenize Deniz Çoban'ı, Fenerbahçe- Galatasaray derbisine.
Derbiler ayrı.
Niye ayrı olsun?
Sizin söyleminiz değil mi, 20 kişilik çekirdek kadronun sezonun tüm yükünü çekeceği?
Talimatları, kuralları hepsine ezberletebilirsiniz. Ancak uygulamaya, saha içinde "hakem" olmaya gelince işin rengi değişir.
Son örneği, Gaziantepspor- Bursaspor maçı.
Benim gibi pek çok kişinin içine sinmese de, Çoban kitabına bakarak maçı tatil etti.
Söylenecek laf yok.
Lakin o mu tatil etti, yoksa tatil mi ettirildi, bu tartışılır.
Dikkatli gözlerden kaçmamıştır.
Muharrem Yılmaz'ın başına taş isabet ettikten sonra Çoban'ı yönlendiren kim? Kıdemli yardımcısı Nihat Mızrak! Ağzını kapatarak Çoban'a tiyolar veren, hatta tatil kararını sufle eden de o.
Sen hakem olarak talimatları yorumlayıp inisiyatifini kullanamıyor, sağlıklı kararı tek başına veremiyorsan, elbette eleştirileceksin.
Kabahat sadece Deniz Çoban'da değil.
Konyalı hakem, yaratılmaya çalışılan çarpık sistemin bir parçası.
Asıl sorumlular, MHK Başkanı ve yardımcısı.
"O.Y." biraderler.
Açık söyleyelim, dört hafta dinlendirildikten sonra psikolojik olarak hazır olmayan bir hakemi, kör göze parmak sokar gibi ligin önemli maçlarından birine, olsa olsa "O.Y." biraderler verebilirdi.
Sayın Oğuz Sarvan;
İyisiniz. Hoşsunuz. Düzgün insansınız, ama yetmiyor işte. Teslim olmuşsunuz Yüksel Okçuoğlu'na, sizi de, camiayı da parmağında oynatıyor.
Federasyon Başkanına hesap vermek de size düşüyor.
Henüz liglerin başındayız. Önümüzde 29 hafta var. Ne hatalar, ne skandallar göreceğiz daha.
Adalet ve eşitlik gibi kavramlardan bihaber, önyargılı, kafasında bin tilki dolaşan insanların görevde olduğu MHK'den başka ne beklenebilir ki?
Sayın Sarvan, her hatadan sonra "Nasıl olsa arkamda kapı gibi O.Y. biraderler var" diyen hakemi ödüllendirip, diğerlerine ikinci sınıf muamelesi yaparak koruyamazsınız koltuğu.
Gün gelir, kayıtsız şartsız her dediğinize inanan Federasyon Başkanı da çeker desteğini.
Yabancı yorumcu, yabancı eğitimci, yabancı hakem derken, bir bakmışsınız, yabancı bir MHK Başkanı ithal etmişiz.
Üzülerek, sıkılarak ve utanarak söylüyorum; galiba en çok da buna ihtiyaç var!
MERAK?ETME, SABRET!
Ankara'dan yetişme, İstanbullu olma futbol yorumcusu, her duyumun üzerine atladığı gibi yine kulağına fısıldananlarla racon kesmeye yeltenmiş.
Mahkemeye intikal etmiş bir davanın, hem savcısı, hem hakimi, hem de bilirkişisi olduğunu sanan muhterem merak etmesin.
Yargı, en doğru kararı verir.
O zaman kim haklı, kim haksız yere zan altında bırakılıyor, TSYD ailesi olarak konuşur, değerlendiririz. Ankara şubesi yönetimi de istifa ettiğine göre, neyin ak neyin kara olduğunu görürüz.
Dış kulvardan polemiğe devam edenler mi?
Onlara da bir şeyler düşer elbet!
Kocaman'ın canı sıkılmıyor mu?
Aykut Kocaman'ın yerinde kim olursa olsun şöyle düşünür;
"Kulüple ilgili medyada yer alan pek çok haber yalanlanıyor. Peki benim hakkımda yazılıp çizilen bazı haberlere neden ses çıkarılmıyor? Örneğin Antiç'in, Fenerbahçe'ye teknik direktör olacağı haberleri neden tekzip edilmiyor? Yönetim, Alex'ten yana tavır koydu manşetleri niçin tepki görmüyor?"
Yalanlama ile ilgili kararlar Başkan Aziz Yıldırım'ın tarafından alınıyorsa ki, öyle olduğu biliniyor, ortada ciddi bir sıkıntı var demektir.
Alınmıyorsa daha vahimdir, çünkü yönetim içinde deneyimli hocayı istemeyenlerin sayısının arttığına işarettir.
Kocaman'ın ya da herhangi bir teknik adamın bu durumdan rahatsız olmaması olası mı?
Hem "Sonuna kadar arkandayız, biz olduğumuz sürece sen de buradasın" diyeceksin, hem de en kritik noktalarda tavırsız kalıp yalnız bırakacaksın!
Bu sessizlik hayra alamet değil!
Aykut Kocaman bir yandan gereksiz spekülasyonlar ile uğraşıyor, diğer taraftan devrimden söz ediyor.
Geleceğe yönelik planlarını elbette inanarak, isteyerek dile getiriyor.
Lakin gerçekleştirecek güce, desteğe ve ekipmana sahip mi bilinmiyor!
Hepsinden önemlisi, sabırlı, gerekirse değişim sancılarına göğüs gerecek bir başkan ve yönetimin varlığı artık net bir şekilde hissedilmiyor.
Ya pislikler temizlenecek ya kına yakacağız!
Çok büyük siyasi baskı, talimatları rafa kaldırtacak bir kamuoyu tepkisi oluşmaz ise Gaziantepspor'a olaylı maçın faturası, hükmen yenilgi olarak kesilecek.
Buraya kadar tamam.
Ya ortaya çıkan risk.
Müsabaka talimatının 20. maddesinin 4. bendi açık;
"Belirtilen sebeblerle aynı sezonda ikinci kez müsabakanın tamamlanmamasına neden olan takımlar, bulunduğu sezonda müsabakalardan çıkarılarak bir alt lige düşürülür."
Yani sezonun 5. haftasında Gaziantep'te yaşanan olaylar aynı statta tekrarlanırsa ver elini Bank Asya ligi.
Bu mümkün mü? Kağıt üzerinde evet.
Düşünün... Yönetimin bir taraftar grubuyla arası açık. Bunun her kulüpte yaşanması doğal.
Adına provakatör deyip, yıllardır önlem almadığınız birtakım insanlar yine o stada gelip, hakeme, rakip takım oyuncusuna bir taş, bir kol saati veya bir cep telefonu isabet ettirirse!..
Ne diyeceksiniz hakeme?
"Aman Gaziantepspor maçlarında olayları iyi süz, maçı hemen tatil etme. Kafayı gözü sardır devam et" gibi talimatlar veremeyeceğinize göre.
Yandı gülüm keten helva.
Olur mu? Olur.
Peki ne yapacak Futbol Federasyonu? Dedik ya, talimatı uygularsa küme düşürecek.
Peki geçen yıl Diyarbakırspor'u düşürebildiler mi?
Hassas ve derin konulara tekrar girmeyelim!
Sonuçta Diyarbakırspor'a dokunamayan federasyon, Gaziantepspor veya X bir takıma da ilişemeyecek.
Bir yıldır dilimizde tüy bitti. Stat anarşisini sonlandırmak, tek başına Futbol Federasyonu'nun işi değil.
Saldırganı cezalandıracak, yargılayacak ve caydıracak bir yasayı hâlâ meclis genel kuruluna indiremediysek, yaptıkları yanına kâr kalanlar daha büyük tehdit ve olaylarla, hem de arsızca karşımıza çıkacak.
Kimse "Adalet bakanı şunu istemiyor", "İçişleri müsteşarı buna karşı çıkıyor" tarzından laflar etmesin.
Tablo ortada. Tehlike yanı başımızda.
Ya bu pislikleri elbirliği ile futboldan kazıyacak veya bir aktardan 50'şer gram kına alıp yakacağız!