Türk futbolunda bir yıldız adayı daha doğuyor. Adı; Arda Güler.
Yetenekli, zeki, hırslı ve gencecik. Yolu çok uzun. Kariyerine Avrupa’da devam etmesine kesin gözüyle bakıyor herkes.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jorge Jesus’un himayesinde kısa zamanda büyük aşama kaydeden Arda, şimdiden yurt dışında önemli kulüplerin radarına girmiş durumda.
Onu izlerken Arda Turan geliyor aklıma. Çıkarmaya çalışıyorum beynimden. Benzetmek istemiyorum. Kaderi aynı olmasın diyorum.
Galatasaray’da başlayıp İspanya’nın deve dişi gibi takımlarında devam eden, ancak bir o kadar da çalkantılı geçen futbol yaşamında şan, şöhret ve paranın ağırlığını kaldıramamıştı Arda Turan. Öyküsü de hazin bitti.
Arda Güler pırıl pırıl bir genç. Yiyeceği fırın dolusu ekmek var. Dikkate alması gereken iyi ve kötü örnekler var. Dahası onu izlerken keyif alan milyonlarca insan var. Kimseyi senden mahrum bırakma Arda.
Sindire sindire oku
Arda geleceğinin planlamasını yaparken “menajer” tuzaklarından uzak durmalı. Elini verdin mi kolunu kaptırırsın bu düzende.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç pamuklarda saklamalı onu, evladı gibi korumalı. Arda’yı para makinesi değil, sağlam karakterli, kendisini Arda Güler yapan bu kulübün değerleriyle yükselecek bir pırlanta gibi görmeli.
Son sözüm genç kardeşime; görüyorum ki acele etmeden, teker teker çıkıyorsun merdivenleri. Aman öyle devam et. Mutlaka idolün olan futbolcular vardır. Onların öykülerini de sindire sindire oku. Ama sakın Arda Turan’a benzeme.
Ders al, ders vermeye kalkma. Mesela Tugay Kerimoğlu’nun dünyanın en üst düzey liginde senelerce nasıl kaldığını sorgula. Hatta git ağabeyine sor başarısının sırrını. Jübilesinde on binlerce Blackburn Rovers taraftarının kendisini “Tugay” maskesi ile nasıl uğurladığını anlatsın. Eğer gözleri doluyorsa, senin de çıkarman gereken mesajlar vardır içinden. İstikrar, mütevazılık, profesyonellik ve yetenek.
Seni çok çok iyi yerlerde göreceğimizden eminim. Ne kendini üz, ne sevenlerini. Şansın açık olsun ARDA GÜLER...
Müzede değil, Katar’da olmalıydı
Cüneyt Çakır bu ülkenin yetiştirdiği en önemli hakem. Kariyerinde yok yok. Ülkemizi uluslararası platformda başarıyla temsil etti. Ama gelin görün ki en büyük darbeyi içeriden yedi. Seveni kadar sevmeyeni de var. Hakemliğin kaderidir, ne İsa’ya yaranırsın, ne Musa’ya.
Onun da ciddi hataları oldu. Bazen hırsı aklının önüne geçti. Yüklenen misyon kişiliğini yordu. Zaman zaman sınırlarını zorladı. Lakin tüm bunlar Çakır’ın sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en iyi hakemlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmedi.
Hafta içinde Cumhurbaşkanlığı külliyesinde “Türk Futbol Tarihi müzesi” açıldı. Futbolumuzda “iz bırakanların” anıları sergilendi. Cüneyt hoca için de bir köşe hazırlanmıştı. En üst düzey organizasyonlarda görev yaparken giydiği forma, çaldığı düdük, gösterdiği kart ve kramponları vardı ona ayrılan köşede. Cüneyt hoca kendisine ayrılan bölümün önüne gelince ne hissetti bilmiyorum ama, benim içim cız etti.
Cüneyt Çakır’ı son bir defa Katar’daki dünya kupasında görmek isterdim. Hak ediyordu. Ama öyle bir süreç yaşandı ki. Bir daha asla tanık olamayacağımız hikayeyi kendimiz sonlandırdık. Günahı da sevabı da orada duruyor.
Çakır’ın yeri müze değil, Katar olmalı idi!
“Öyle değil mi UEFA başkanı sayın Ceferin?”
Ahh be Gökmen kardeşim
Hazan mevsimi geldi. Hiç sevmem. Ayrılık, acı ve hüzün demektir benim için. En sevdiklerimi, yapraklar ağacına veda ederken yitirdim.
Bir kötü haber de yine böylesi dönemde geldi. Ankaragücü’nün ve Türk futbolunun sevilen isimlerinden Gökmen Barış hayatının baharında ayrıldı aramızdan. Tertemiz yüreği, beyefendi kişiliği ve mütevazı tarzı ile çok sevmiştik onu. Çok değil, bir hafta sürdü yaşama tutunma çabası. Çekmedi ama, onu seven herkezi üzdü Gökmen.
Ailesine ve sevenlerine sabır, Gökmen’imize yaratandan rahmet diliyorum. Mekanın cennet olsun kardeşim.
Neden hesap soruyor?
“Ben doğmadan önce kaderimi yazan tanrı, ben öldükten sonra neden hesap soruyor?..” - Stephen Hawking