Şu çok net görüldü; son sekiz haftada takımların başını en çok sakatlıklar ağrıtacak.
Başakşehirli Danijel Aleksic de konuya dikkati çekmiş ve “Şampiyonluğa ulaşacak takım, daha az sakatlık yaşayan olacaktır” demişti.
İspanya La Liga’da, İngiltere Premier Lig’de ve İtalya Seri A’da hazırlık döneminde onlarca oyuncu sakatlandı. Çoğu da kas bölgelerinden.
Demek ki, uzun bir aradan sonra futbolculara yapılan yüklemeler risk yaratıyor. Rakamlar ve haberler ortada.
Bizde de benzer olaylarla karşılaşmamız kaçınılmaz. En az virüs kadar ciddi bir tehlike söz konusu.
Her takımın kendine göre önemli futbolcuları var. Özellikle şampiyonluk ve kümede kalma uğraşı veren ekiplerde sakatlık faktörü belirleyici olacak.
Teknik direktörlerin, sağlık ekiplerinin ve oyuncuların çok dikkatli olması gereken bir süreçten geçiyoruz.
Ortam normal değil. Saha içi de öyle. Oyuncuların kendini koruma içgüdüsü, ikili mücadeleler, gol sevinci, hakemlerle diyaloglar, alışılmışın dışında ve sürprizlerle dolu bir görsele hazırlıyor bizi.
Hep deniyor ya “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye... Şu maçları kazasız belasız bitirelim de, olmasın!
Kayıkçı kavgası
Daldan dala atlamayı sevmem. Lakin sakat bir durum daha söz konusu.
Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’in 2010-11 sezonuyla ilgili açıklamalarına Fenerbahçe Kulübü’nün gösterdiği tepki, ortalığı yangın yerine çevirdi.
Tıpkı bir dönem TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın başına gelenler gibi. Bir Galatasaraylılığı kalmıştı. Çok ayıp edildi!
Gelin ki konu “şike” olunca, eylemleri ve söylemleri nedeniyle camiadan dışlanmaya çalışılmaları, aslında apoletlerinde Fenerbahçeli yazmasıyla ilgilidir.
Onlar seçilirken alkışlayanlar, federasyon kurullarına istedikleri isimleri yerleştirip çıkar sağlayacağını düşünenlerdir.
Ben Aydınlar’ın da, Özdemir’in de Fenerbahçe sevgisinden kuşku duymuyorum. Ama duyanlar var! İkisini de yakından tanırım. Bu denli ağır eleştirileri ve suçlamaları hak etmediler.
İlginç değil mi? Fenerbahçeliler, Fenerbahçeliler ile kavga ediyor.
Aydınlar küsüp köşesine çekildi. Sırada Özdemir varsa, kaybeden kesinlikte o olmayacaktır.
Aman dikkat, saha dışında da futbolumuz sakata gelmesin! Kayıkçı kavgası kimseye fayda sağlamaz.
Seyircisiz Trabzonspor’a yarar mı?
Trabzonspor şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri.
Koronavirüs nedeniyle lige verilen aradan sonra maçların seyircisiz oynanması, zorlu bir fikstürü olan bordo-mavili ekibe avantaj olabilir diye düşünüyorum.
Son sekiz haftanın beşi deplasmanda... Bunların arasında Telekom Arena’daki Galatasaray müsabakası da var. Artı, salı günü yine Ziraat Türkiye Kupası rövanşı için Fenerbahçe’ye konuk olacak.
Göztepe, Alanya, Denizli ve Kayserispor karşılaşmalarını küçümsemiyorum ama seyirci baskısı olmadan boş tribünlere oynamak, Trabzonsporlu oyunculara kritik sınavlarda pozitif yansıyabilir.
Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir her ne kadar son üç haftayı seyircili planlasa da, virüs önlemlerinin bu kadar gevşetilmesinden sonra başımıza ne geleceğini kestirmek zor. Macera aramayalım.
Eğer bir Kovid-19 talihsizliği yaşanmaz ve maçlar tamamlanırsa ne âlâ. Kötü senaryolar uzak dursun futboldan!
Hakemlere hoşgörü!
Hepimiz Kovid-19’dan korunmak için öngörülen tedbirlere uymaya çalışıyoruz.
Lig başladı. Futbolun en önemli paydaşlarından biri olan hakemlerin de işi hayli zor. Merkez Hakem Kurulu, Süper Lig hakemlerini TFF’nin Riva tesislerinde kampa, daha doğrusu karantinaya aldı. Doğru ve isabetli bir karardı.
Hem fiziksel, hem zihinsel hazırlıkları titizlikle uyguladıklarını biliyorum. Ancak bazı sıkıntılar da yaşanacak. Örneğin 40 gün aynı yerde kapalı kalmak psikolojilerini nasıl etkileyecek?
İkincisi; maçlara gidiş-gelişler. Kimi hakemler uçak kullanmaktan çekiniyor. Aralarında uzun karayolu seyahatlerini göze alanlar bile var. Stresi de cabası.
Üçüncüsü; yardımcı hakemlerin durumu. RİVA’dakiler hijyen açısından koruma altındalar. Maçlara gidecek yardımcıların virüs kontrolü yapılacak ama tüm ekibi komple izole etmedikten sonra ister istemez bir risk ve çekince söz konusu oluyor.
Evet çok ekstra koşullardan geçiyoruz. Herkes dikkatli olmak zorunda. Ama sürekli eleştirdiğimiz hakemlerimize bu süreçte daha ılımlı ve anlayışlı yaklaşmamız gerekiyor. Onları hedefe koyma alışkanlığımıza biraz ara verelim.
Endişe, yolculuk koşulları, beklentileri karşılama çabası, hakemleri futbolculardan daha çok yoracak ve yıpratacak.
Gelin en azından son sekiz haftada kolaya kaçıp hakemleri konuşmak yerine, futbolumuzun sağ salim düzlüğe çıkması için yapıcı yorumlarda bulunalım.
Çünkü; çarkın bir dişlisi dahi kırılırsa, bu işten ekmek yiyen binlerce insan zarar görür!
Çince kadar yabancı!
Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’nın virüsle mücadelesini takdirle izleyenlerdenim. Olağanüstü bir performans gösteriyor ve mesai harcıyor.
Öte yandan çok iyi bir medya ekibi olduğu da kesin. Sosyal platformlarda son derece aktifler. Doğru ve etkili mesajlar veriyorlar.
Son olarak “normalleşme” sürecinin istismar edilmesinden duyulan rahatsızlığı, Bakan Koca’nın ifadeleri ve Çince bir etiketle şöyle dile getirmişler;
“Sokağa çıkma kısıtlamasının kalkması, her şeyin normale döndüğü anlamına gelmesin. Eğer tedbirlerle kendinizi virüse karşı güvenceye almazsanız, karşılaşacağınız sonucu bilemezsiniz. Türkçesi; bir koronavirüs hastasının yoğun bakımda yaşadıkları, size Çince kadar yabancıdır.”
Daha onlarca uyarı sayabilirim. Harika işler çıkarıyorlar.
Yanı başımızdaki tehlike daha nasıl anlatılabilir ki?