Söz veriyorsanız arkasında duracaksınız. Ya da, arkasında duramayacağınız sözler vermeyeceksiniz.
Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu’nun sezon başında kamuoyuna “devrim“ diye sunduğu, ancak hâlâ alt yapısını oluşturamadığı profesyonel hakemlik konusu tam bir muamma haline geldi.
Son olarak hukukçuların hazırladığı profesyonellik sözleşmesi, Antalya’daki seminer sırasında Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus’un önüne kondu.
Sözleşme koşullarının FIFA kokartlı iki hakemin beklentilerini karşılamadığı gelen duyumlar arasında.
Bu yüzden Çakır ve Aydınus düşünmek için süre istemiş.
Oysa asıl düşünmesi gerekenler, UEFA Birinci Başkanvekili Şenes Erzik’in, haziran ayındaki mali genel kurulda yaptığı uyarıyı dikkate almayanlar olmalı.
Futbolun lokomotifi ülkelerde niçin profesyonel hakemliğin uygulanmadığını araştırmak, büyük sözüne kulak vermek, deneyimlerden faydalanmak yerine olmayacak duaya zorla amin demeye çalışmak, Oğuz Sarvan’ın önünü mü açacak, yoksa Mahmut Özgener’in tarihte iz bırakmasını mı sağlayacak?
İkisi de beyhude çaba...
Sarvan’dan söz etmişken...
MHK’nin ağır topları, pardon “profesyonelleri“, hafta içinde Türkiye Gazetesi’ni ziyaret etmiş, meslektaşlarımıza önemli mesajlar vermişler.
İtiraf edeyim, çizdikleri “pembe tablo“ çok yakışmış kendilerine.
FIFA listesinden, eğitime, sürprizlerden Sarvan’ın telefonda kaç saniye konuştuğuna, Uilenberg’in katkısından ligi kaç hakemle götüreceklerine dair bilinmeyen (!) ne varsa anlatmışlar.
İlginçtir, hemen her konuya değinmişler de “profesyonel hakemlikle“ ilgili tek kelime etmemişler.
Ellerine yüzlerine bulaştırdıklarından mı?
Sanmam. Beceremedikleri tek iş bu değil ki halı altına süpürüp kurtulsunlar!..
Yöneticilikte, hele hakem camiası gibi bir kurumun başında her şeyin iyisini yaptığını sanmak yanılgıdır.
Bugün birbirinizi pohpohlar, aldığınız parayı ne kadar hak ettiğinize kendinizi inandırabilirsiniz.
Gerçeklerle yüzleşme vakti geldiğinde ise sizi ne hemşehrileriniz, ne de sırtınızı dayadığınız bir büyük kulüp kurtarabilir sizi.
Neden mi?
Çünkü onların da kendilerini kurtarmaya çalışırken feda etmeyi göze alacakları şeyler olacaktır.
Tıpkı başınız sıkıştığınızda yapmayı alışkanlık haline getirdiğiniz adaletsiz ve acımasız uygulamalarınız gibi!
Kulüp yönetmek zor zanaattır!
Böyle gelmiş böyle gider.
Başka türlü davranamazlar. Elleri mahkum.
Hepsinin bir beklentisi var.
Kimi tesis yaparken para yardımı alır.
Kimi stat için sırtını devlete dayar.
Kimi vergi borçlarını affettirmek için Ankara’nın yollarını arşınlar.
Arada özel işleri de vardır. İhale falan alırlar.
Baraj inşa eder, enerji işine girer, otoyollara asfalt dökerler.
Hal böyle olunca, gelen iktidar ağam, giden paşam olur.
Onlarla iyi geçinmez, temsil ettiğin camiaların doğruları adına dik durmaya kalkarsan vay haline.
Başına gelmedik iş kalmaz.
En hafifinden, bir bakmışsın vergi müfettişleri şirketinin kapısında.
Sonra ayıkla pirincin taşını.
Bu memlekette kulüp yöneticisi olmak zor zanaattır.
Meşakkatli uğraştır.
Fedakârlık ister. Zeka ve beceri ister. Kimi zaman da önemli yerlere itaat ister!
Ne mutlu bizimkilerde hepsinden var.
Boşuna dememişler; At binenin, kılıç kuşananın.
Fenerbahçe’nin final maçı!
Antalyaspor sınavı, en az geçen sezonun son haftasındaki Trabzonspor maçı kadar önemlidir Fenerbahçe için.
Hem Aziz Yıldırım, hem Aykut Kocaman, hem de futbolcuları bağlıyor bu önem sözcüğü.
Hafta boyunca teknik direktörün, kaptanın ve başkanın yaptığı açıklamalar gelinen noktanın ne kadar kritik olduğunu gösteriyor ki, Fenerbahçe takımı kredilerin tükendiği, sözün bittiği yerde maçı kayıpsız atlatırsa, şampiyonluk yarışının en ciddi adayı olacaktır kuşkusuz.
Peki, gözlenen aşırı motivasyon katkı mı sağlar, zarar mı verir?
Bu kadar üst düzey futbolcunun birarada oynadığı bir takım, normal koşullarda bu stresin üzerinden gelebilir.
Beklenti budur.
Lakin, başta Emre ve Lugano gibi her an patlamaya hazır bombaların kendilerini kontrol etmesi şart.
MHK’nin ikinci yarıda itirazlara sıfır tolerans ile yaklaşma talimatı vermesi, hakemler üzerinde baskı kurmayı alışkanlık haline getirmiş futbolcular açısından ciddi bir dezavantaj oluşturacak.
Maç sıkıntıya girerse Fenerbahçe’nin işi zor.
Ligin en az faul yapan takımı karşısında Antalyaspor’un nasıl bir anlayış sergileyeceği de önemli.
Taktik ve teknik özellikler kadar fiziksel gücün ön plana çıkacağı mücadelede, kafaları kurcalayan konu Fenerbahçe’nin özellikle oyunun ilerleyen bölümlerinde gösterdiği düşüş.
İstatistikler Fenerbahçe açısından bir tehlikeye işaret ediyor.
Puan kaybettiği Trabzonspor, Kayserispor, Bursaspor, Gaziantepspor ve Ankaragücü maçlarının ikinci yarılarında etkisiz kalan, farklı galip geldiği Konyaspor ile Eskişehirspor karşılaşmalarının aynı bölümlerinde oyunu rölantiye alan ve sadece birer gol bulan Fenerbahçe’deki bu zaafın Kocaman da farkında.
Kamp sürecindeki yüklemelere futbolcuların verdiği tepki karşısında geri adım atması, takımın hazır hale gelmesinden mi, yoksa Kocaman’ın yeni sorunlardan çekinmesinden mi, yanıtını bugün göreceğiz.
Tabii sonuçlarını da ha keza!
Bu arada, ilk yarıdaki maçlarını Trabzonspor’dan önce oynadığı için şikayetçi olan Fenerbahçe’nin bu sesi anlaşılan o belli yerlere ulaşmış.
Yarın önce lider sahne alacak, ardından Fenerbahçe.
Avni Aker’den gelecek skor sarı-lacivertlilere ekstra itici bir güç sağlar mı, bilemem.
Maç öncesi ve içinde yaşanacaklar ne olursa olsun, ortada bir gerçek var;
Bugün Fenerbahçe için final, kaybedenler için ise kader günü.