Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Juventus maçından önce düzenlenen basın toplantısında, bir meslektaşımız teknik sorumlu Hami Mandıralı’ya soruyor: “Trabzonspor Avrupa’da ve Süper Lig’de niçin farklı oynuyor?”
Mandıralı biraz düşünüyor, lafı eveliyor ve topu yanı başında oturan Zokora’ya atıyor: “Bunu futbolcularımız daha iyi bilir.”
Zokora önce üzerine alınmıyor, ardından tercümanın ısrarı ile başlıyor konuşmaya: “Sanırım ben ve arkadaşlarım Avrupa ligi maçlarına daha farklı motive oluyoruz. Herkes bu arenada kendisini göstermek istiyor, ekstra çaba harcıyor. Çünkü tüm dünyanın gözü üzerinizde, bu çok normal...”
Aynı Zokora, dediği gibi Juventus maçında takımının en iyileri arasında yer alıyor. Adeta yırtıyor kendisini. Görev bölgesinde ayak basmadık yer bırakmıyor, rakiple boğuşuyor, savunmasından top çıkarıyor, arkadaşlarına bağırıyor, bazen de öfkeleniyor!
Peki, burada bir anormallik yok mu? Gerçi Zokora o soruya arkadaşlarını da katarak yanıt veriyor ama, lig ve Avrupa maçı ayrımı yapmak nasıl bir profesyonelliktir? Emeklilik yaşına rağmen, tekrar Avrupa’ya dönme hayali yaratabilir mi böyle bir performans farklılığını? Yaratır deniyorsa, Bosingwa’nın Juventus maçı da dahil son haftalardaki formsuz görüntüsü, Malouda’nın yaklaşık bir aydır devam eden sakatlığının bir türlü geçmemesi, Colman ve Adrian’ın inişli çıkışlı grafiği, hangi mantıkla açıklanabilir?
Trabzonspor’da ciddi bir ekonomik kriz yaşandığını ve bunun giderek büyüdüğünü bilmeyen yok, tıpkı Süper Lig’deki pek çok kulüp gibi!.
Özellikle yabancı oyuncuların “parayla ilgili” duyarlılıklarının rahatsız edici boyuta vardığı ortada. Verilen çeklerin karşılıksız çıktığı yolundaki söylentiler iddia boyunun çok ötesine geçmiş durumda. Dahası, bu durumun takım içinde bölünmeye yol açtığı, yerli-yabancı kutuplaşmasının tesis sınırları dışına taştığı da, üzeri örtülemeyecek bir gerçek.
Zokora’nın o basın toplantısında safça ifade ettiği duyguları, aslında Türkiye’yi tercih eden yabancı oyuncuların kulüpleriyle nasıl bir “duygusal” bağ içinde olduklarını gösteriyor! Aldatılan mı? Onu da FİFA’ya sorun. Kaç tane boşanma ilamı asılı orada?..

Haberin Devamı

Yabancı değil, bizim Fernanda!

Haberin Devamı

Juventus maçı için Torino’dayız. Tarihi dokusunu korumuş tipik bir İtalyan kenti. Tıpkı, üç gün boyunca kaldığımız mütevazı otelimiz gibi. İşletmecisi Fernanda isimli 68 yaşında görmüş geçirmiş, kültürlü bir kadın. Konuklarıyla yakından ilgili. Bir kahvaltı sonrası küçük balkonda sohbet ediyoruz. Laf lafı açıyor, konu derinleşiyor:
“Son 5-6 yıldır durumumuz iyi değil. Fiat fabrikası kapandı, insanlar zor durumda kaldı. Çok işsiz var. On binlerce kişi kentten gitti. İşsizlerin çoğu üniversiteli. Ailelerinden yardım alıyorlar. Mesela ben. Az ama düzenli bir gelirim var. Oğlum 34 yaşında, makine mühendisi, işsiz. Ona bakmak zorundayım. Vergi çok, herşeyden vergi alıyor devlet. 13 yıllık arabamı bile değiştiremiyorum artık.” Araya giriyorum, “Bizde de benzer sorunlar var.”
Gülüyor, “Portekiz, Yunanistan, İspanya da öyle.”
Devam ediyor, işaret ve baş parmaklarını hafif aralayarak, “Bu kadar insan sonradan zenginleşti İtalya’da. Son 5-6 yılda oldu bunlar.” Gülümseme sırası bende, “O sayı bizde çok daha fazla!”
Fernanda teşhisi koyuyor: “Bir devrim ve değişim şart. Ama bu gençlerle zor. Bizim jenerasyon öncülük yapmalı, onları cesaretlendirmeli. Umarım yaşımız yeter, görürüz.”
Üşüyoruz, kahvelerimizden bir yudum daha alıp, içeri giriyoruz.
Düşünüyorum, “Bu gençlerle zor” kısmı hariç, Fernanda’nın anlattıkları pek tanıdık geliyor bana. Ya size?..

Haberin Devamı

Uyuma ey UEFA!

Mesleğimiz gereği zaman zaman yurt dışına çıkıyor, farklı ülkelerde ve statlarda maç izliyoruz.
Sonuncusu Torino’daki Juventus-Trabzonspor karşılaşması oldu. Oldu da, siz gelin gazetecilere sorun.
Stat muhteşem. Son derece modern. Her şey düzenli. Kimin hangi kapıdan gireceği, nerede oturacağı belli.
Gelin görün ki, bir UEFA organizasyonunda medya mensuplarının en önemli gereksinimi olan internet konusu tam bir fiyasko.
Maç başlıyor internet yok. Sorun UEFA temsilcisine, oradan da Juventus kulübü yöneticilerine iletiliyor, çözüm yok. İtalyan meslektaşlarımıza dert yanıyoruz, yanıt ilginç: “Galatasaray maçında da yaşandı. Ama bizim sorunumuz değil.”
Foto muhabiri arkadaşlarımız fotoğraf geçemiyor. Basın tribününde durum vahim. Maç, tenkit yazıları bekliyor. İnsanlar zamanla yarışıyor, İtalyanlar umursamıyor!
Sonra Türkiye’deki statları düşünüyoruz. İnanın iletişim konusunda Avrupalıdan en az 10 yıl ilerideyiz. Yeri gelmişken hakkını vermemiz gerek. Mahmut Özgener federasyonuyla birlikte, dönemin genel sekreteri Ahmet Güvener’in UEFA kriterleriyle ilgili çalışmaları, yaptıkları düzenlemeler ve bugün geldiğimiz nokta, bizi gerçekten diğer ülkelerden farklılaştırıyor. Buradan hepsine teşekkürler.