Onur Kıvrak sadece Trabzonspor değil, Türk futbolu için büyük bir kazançtır.
Son dönemlerde bu ülkede yetişen en yetenekli, genç yaşına rağmen en başarılı file bekçisidir o.
Özellikle bu sezon sergilediği performans müthiş. Bugün Trabzonspor Avrupa’da bir noktaya geldi, ligde ise küme düşme hattının dışında kaldı ise inanın yüzde 50’den fazla pay Onur’undur.
Ve iddia ediyorum Onur’u artık hiç bir güç parayla Trabzonspor’da tutamaz. Perşembe günü oynanan Juventus maçını Avrupa seyretti. İtalyan ekibinin teknik direktörü Conti’yi hırstan kudurtan, yaptığı kurtarışlarla takımını tarihi bir hezimetten kurtaran Onur Kıvrak, eğer isterse sezon sonunda illaki çok daha büyük hedefleri olan bir takıma transfer yapar.
Efendim, kulüp önlem olarak yıllık ücretinde iyileştirme yapmış. Sözleşmesini uzatmış, bonservis bedelini üç katına çıkarmış... Hepsi boş laf.
Değil 7.5 milyon euro, kalesini asgari 5 yılını garanti altına almak isteyen her kulüp, onun için iki katı parayı gözünü kırpmadan verir, bastırır çil çil euroları, alır bonservisini.
Taraftar hesap sorsun
Bu arada Onur’u bağrına basan, her maçtan sonra ona sevgisini gösteren Trabzonspor taraftarı da sakın kızıp bozulmasın.
Onur yarın Türkiye’de bir başka kulübe veya Avrupa’ya giderse, aman diyeyim ona Selçuk ve Burak’a yaptığı muameleyi yapmasın. Onur bu sezon Trabzonspor’un “onurunu kurtaran”, gemisini rotada tutmaya çalışan kaptandır.
Onur adam gibi adamdır. Genç yaşında koluna taktığı kaptanlık bandının hakkını fazlasıyla vermiş bir Trabzonspor sevdalısıdır.
Taraftar onun gidişine öfkelenmek yerine, bu kulübün geçmişte olduğu gibi nice değerleri niçin bünyesinde barındıramadığını sorgulamak ve bunun hesabını sormak zorundadır. En azından camianın yarınlarda aydınlığa yürüyebilmesi için yapmalıdır bu hesaplaşmayı.
İflas etmiş politikalar
Büyük kulüp olma kıstasının, artık çeyrek asır önce kazanılan şampiyonluklarla ölçülmediği bir dönem yaşıyoruz.
Büyük kulüp olma kriterlerinin yıldız futbolcu satmak değil, yıldızları kadrosuna katmak olduğunu anlamış bir taraftar profiliyle karşı karşıyayız.
Trabzonspor ne yazık ki 2010-11 sezonu hariç, bu ölçülerin çok uzağında kalmış bir kulüp haline gelmiştir. Yönetim tarzıyla, ekonomisiyle, transfer politikalarıyla sıradanlaşmış, buna katkı sağlayanlar Trabzonspor’u Trabzonspor yapan değerlere ihanet etmiştir!
Siyasetten medet uman ve kişisel çıkarları için asli yükümlülüklerini bir kenara bırakan yönetim tarzı çoktan iflas etmiştir. Yerine getirilemeyecek vaadler ile makam mevki sahibi olma çabası bir fiyaskoya dönüşmüştür.
Dolayısıyla artık hedefi olan değil, daha büyük hedefler arayan futbolcuları böyle bir anlayışı sürdüren yapıda zorla tutmanız mümkün değildir.
Onur elbette Trabzonspor’da kalıp, uzun yıllar bu formaya hizmet etmek isteyebilir. Bu onun haklı tercihidir.
Ama Onur, bu formayı temsil eden futbolcular arasında öyle yalnızdır ki, üzerindeki yükün sorumluluğu paylaşılmadığı takdirde, genç file bekçisinin tahammül sınırlarını zorlayacak faktörlerin devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunu hâlâ görememek ve farkına varamamak ise koca bir ahmaklıktır!
O maçtan korkuyorum
Bugün Fenerbahçe ve Trabzonspor kulüpleri arasında yaşanan husumet, futbolun tüm unsurlarını tehdit eder hale geldi.
Gerek kulüp başkanları ve yöneticilerin şike sürecindeki karşılıklı suçlamaları, gerek taraftarın birbirine karşı takındığı tavır, futbolu sahadan alıp çok daha farklı platformlara taşıdı.
Aslında bu durum gerçekten korku verici. Son üç yıla bakın. Ne zaman iki takım karşılaşacak, tansiyon tavan yapıyor. Üstelik her defasında yangına körükle giden yöneticiler oluyor.
Şimdi fırtına öncesi sessizlik var. Fenerbahçe gelecek hafta Trabzonspor’a konuk olacak. Doğal olarak sarı-lacivertli taraftar maça gelemeyecek, ama Avni Aker’deki atmosfer kuşkusuz yine tavan yapacak.
Yıllardır Trabzon’a gidip geliyoruz. Sokaktaki insanın ne hissettiğini, düşündüğünü, bu tarz maçlarda nasıl bir ruh halini içine girdiğini iyi biliyoruz. Onların enerjilerinin saha içine nasıl yansıdığını da hâkeza.
Lakin şunu unutmayalım. İki kulüp arasında başlayan kavga ve gerilimin sorumlusu futbolcular değil. Mahkemelere, UEFA’ya, CAS’a gitmiş bir davanın çözüme ulaşacağı, hakların teslim edileceği mecra da yeşil sahalar değil.
Ne maçı kazandığın vakit haklılığın ispat olur, ne kaybettiğin zaman o sürecin sorumluluğu sana aittir. On yıllara dayanan ezeli ve ebedi rekabet, bilinmeli ki dün olduğu gibi yarın da sürecektir.
Trabzonspor taraftarı öfkesini kontrol edemediği takdirde, en büyük zararı camianın göreceğini bilmeli. Tüm motivasyonunu takımının başarısı için kullanmalı.
Ve koas, kavga, yeni krizler isteyenlerin ellerini ovuşturarak beklediği o maçta, olası provokasyonlara alet olmamalı!