Allah selamet versin, İlhan ağabey (Cavcav) yaptı yine yapacağını. Kulüpler Birliği Vakfı toplantısına temsilci göndermeyen Fenerbahçe kulübünden başladı, başkan Aziz Yıldırım’ın cürmünden çıktı. Ateş oldu yaktı ortalığı!
Ertesi gün de devam etti salvolarına. Vakıf başkanı olduğu günden bu yana sarı-lacivertli kulübün sergilediği boykot tavrını, doğrudan kendi üzerine alındı.
Kimse kusura bakmasın. Çıkarılan onca gürültü, karşılıklı atışmalar ve bu gerilimin nereye varacağını zerre kadar merak etmeyenler arasındayım.
Yıllarca aynı senaryoları izlemiş, benzer kavgaları defalarca görmüş ve sonuçlarına tanıklık etmiş bir gazeteci kimliği ile Kulüpler Birliği Vakfı denen bu oluşumun bir tiyatro sahnesinden farksız olduğunu düşünüyorum.
Başrol oyuncuları değişir, tarz değişir, mekan değişir. Lakin zihniyet hep aynı kalır.
Kurulduğu günden yana Türk futboluna ne yararı oldu bu birliğin?..
Geleceğe yönelik proje mi üretti? Futbol barışına katkı mı sağladı? Alt yapı sorunlarına çözüm mü getirdi? Teknik adam ve futbolcu eğitimine önem mi verdi? Toprağa diktiği ve bugün ağaç olan tek bir fidanı var mı?
Geçiniz efendim. Tam tersi yıllardır bir sorun yumağı olarak kamuoyunu meşgul etti. Seçim dönemlerinde “birlik” adını futbolun değil, kulüplerin çıkarları için kullandı. Özerkliğin en önemli unsuru olması gerekirken, özerkliğe çelme taktı. Genel kurulun özgür iradesini tehdit etti. Göbekten bağlı olduğu siyasetin emirlerine boyun eğdi. Futbola biat kültürünü soktu.
En önemlisi rahmetli Özhan Canaydın dönemi hariç, 18 kulüp başkanı neredeyse aynı masa etrafında bir araya gelemedi. Sürekli gerilim.
Dün Aziz Yıldırım, bugün İlhan Cavcav, yarın bir başkası oturacak o koltukta. Neyi tatlı geliyor ve nesi insanları cezbediyor bilemem ama, sizin çekişmelerinizden ve kavgalarınızdan millete bıkkınlık geldi artık.
Yapamıyorsanız bu işi, ki yapamadığınız belli; lağvediverin Birliğinizi, siz rahat edin, Türk futbolu rahat etsin!
İmam cemaat meselesi!
Sadece bu sezonun ceza istatistiklerine baktığınızda ortaya çok çarpıcı bir sonuç çıkıyor. Dört büyüklerin küfür ve kötü tezahürattan aldığı cezalar, ezeli rekabetin tribünde çirkinliğe dönüşmesinden kaynaklanıyor.
Fenerbahçe henüz 11. hafta geride kalırken tam üç kez aynı gerekçeyle ceza aldı. İlk tekrarında seyircisiz oynama cezası kapıda. Cezaları, Eskişehirspor, Trabzonspor ve Galatasaray maçlarında almış. Galatasaray’ın şimdilik tek cezası süper kupada Fenerbahçe ile oynadığı final.
Beşiktaş’ın küfürden cezası Galatasaray mücadelesi. Trabzonspor’un durumu daha ilginç. Henüz kendi sahasında üç büyüklerle oynamadığı halde, Elazığspor karşılaşmasında taraftarının Fenerbahçe kulübü ve başkanıyla ilgili kötü tezahüratı, hanesine bir çentik attırmış durumda. İkinci yarıdaki üç maç için durum kaygı verici. Hani derbi maçlarına rakip takım taraftarı alınsın diyen zihniyet var ya, onların da kulakları çınlasın.
Peki nedir, seyirciyi tahrik eden ve kendi takımlarına zarar verir noktaya getiren psikoloji? Ezeli rekabeti ebedi düşmanlığa çeviren, sportif rekabette makasın açılması mı?
Yıllardır aklı başındaki insanların dilinde tüy bitti. Bakın gazete manşetlerine, spor programlarının ana temasına. Dört büyük kulüp başkanı, her gün sırasıyla ağzını bozuyor, rakibini hedef gösteriyor ve başarısızlığa ilkel yöntemlerle kılıf arıyorsa... Gerisi... İmam cemaat meselesidir!
O fotoğrafa iyi bakın!
Fevzi Tuncay’ın o fotoğrafını görüp de, içi cız etmeyen futbol sever var mıdır?
Ben çok üzüldüm. Bir dönemler Beşiktaş’ın kalesini de koruyan milli oyuncunun saçları bembeyaz olmuş. İki polis memurunun arasında o dev gibi adam küçüldükçe küçülmüş. Bakışları mahcup. Kelepçeli (!) iki elinin arasında ise cezaevi günleri için hazırladığı naylon bir poşet.
Peki ne suç işlemişti de 3 aylık esareti hak etmişti Fevzi? Dolandırıcılık mı? Hırsızlık mı? Yoksa adam yaralama mı?
Eski eşine 150 bin liralık nafakasını ödeyemediği için polise kendi ayaklarıyla gidip, “param yok, hapis yatmaya razıyım” demişti milli kaleci!
Banka borçlarını ödeyememiş, evleri haciz yoluyla satılmış, hatalarından arınamamış, ikinci evliliği de hüsranla sonuçlanmıştı. Kısacası yaşadığı sorumsuz hayatın bir yıldız oyuncuyu sürükleyebileceği son noktaya gelmişti Fevzi. Daha acısı, sıkıntılarını paylaşacak tek dostu kalmamıştı etrafında.
Onun ibretlik öyküsü, aslında tüm futbolculara ve sporculara örnek olmalı. Para, şöhret ve büyülü yaşam üçgenine sıkışıp kalan, tükendiği vakit de bir safra gibi dışarı atılan yüzlerce insan var bu ülkede. Fevzi onlardan sadece biri.
Genç futbolcu kardeşlerim. O fotoğrafa iyi bakın. Dikkatlice bakın. Henüz yolun da başında iken belki çıkaracağınız dersler olur bu trajediden!