Seksenli yılların ortalarıydı. Mesleğe yeni başlamış tıfıl bir gazeteci iken, mahkeme koridorlarında futbolun çivisini çıkaran hakim kararlarını takip edip, düşen takımların bir günde nasıl lige alındığının haberlerini yapardık.
Yürütmeyi durdurmalar, tedbir kararları, iptal başvuruları...
Belki pek çok insanın yüzünü güldürüyordu mahkemeler.
Lakin Türk futbolunun nasıl siyasallaştığını anlamak ve görmek zor değildi.
Çok sancılı bir süreçti.
Tıpkı özerkliği anlayıp, sindirmek ve uygulamak gibi.
Şenes Erzik o günleri çok iyi bilir. Siyasetin gölgesini futbolun üzerinden kaldırmak, Türk futbolunu Avrupa normlarına kavuşturmak kolay olmamıştı.
Çok mücadele edilmiş, üçüncü dünya ülkesi statüsünden kurtulma vizesini rahmetli Turgut Özal vermişti.
Aradan çeyrek asıra yakın zaman geçti.
Anayasa Mahkemesi’nin önceki gün verdiği karar ve sonrasında yaşanacak olası girişimler, yıllar öncesine götürdü beni.
Küme düşmelerin kaldırıldığı, saha kapatmaların iptal edildiği, kırmızı kart cezalarına hakim nezdinde itiraz edildiği dönemlere...
Peki, Anayasa Mahkemesi gerçekten o günlerin yolunu açacak bir karara mı imza attı?
Kararı yorumlayan hukukçulara göre tablo hiç de medyaya yansıdığı gibi karanlık değil.
Bu alandaki deneyimi ve uzmanlığı ile tanınan Kemal Kapulluoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin kararını şöyle yorumluyor;
Biz de senden yanayız Sadri Başkan!
Hafta içinde Antalya’da yapılan TSYD seminerinin en renkli konuğu kuşkusuz Trabzonspor Başkanı Sadri Şener idi.
Kendine has esprileri, üslubu, açık sözlülüğü ile yine ilgi odağı oldu başkan.
Sadri Şener’i tanıyan bilir.
Lafını esirgemez. Kimseyi kırmak, üzmek adına konuşmaz.
Mesajlarının ucunu açık bırakır, isteyen üzerine alınır.
Faik Gürses’in yönettiği oturumda Sadri Başkan çok önemli bir konuya değindi.
Meslektaşlarımıza hitaben “Ben sizden yanayım. Medya ile köşe kapmaca oynamaya gerek yok. Birlikte kamp yapmalı, antrenman izlemeli ve yakınlaşmalıyız. Buna belki bazı kulüp başkanları karşı çıkabilir. Ancak belli sınırları aşmamak koşuluyla herşeyimizi paylaşabiliriz.”
Bizden birine sorsanız “Yönetici-medya ilişkisi nasıl olmalı?” diye, ancak böyle izah edilirdi emin olun.
Peki neyi eksik Sadri Şener’in diğer büyük kulüp başkanlarından?
Hiçbir şeyi. Biliyoruz ki fazlası var.
En azından insan ilişkileri konusunda çok daha medeni, çok daha usta.
Bizim onu, onun bizleri kendisine yakın görmesi, sevmesi ve zorlanmadan diyalog kurması da bundan.
Burnundan kıl aldırmayan bazı büyük kulüp başkanlarına göre işin raconunu bozan bir kişilik Sadri Şener!
Kalıpların dışına çıkan, aykırı bir insan.
Sempatikliği bile rahatsız ediyordur bir karış suratla dolaşmayı ayrıcalık sananları.
Onlara göre şampiyonluğu kovalayan lider bir takımın başkanı oturaklı davranmalı, “ağır abi“ olmalı.
Aradınız mı telefona çıkmamalı, karşısında gazetecileri görünce azarlamalı, takımı ile ilgili bir haber yapıldığında patronlarını arayıp şikayet etmeli. “Ekmeğinizi bizden kazanıyorsunuz” diye küstahlaşmalı. Hatta, gücü yettiğini işten kovdurmalı.
Buna kısaca “medya fobisi“ diyoruz. Henüz tedavisi yok. Tanrı hepsine acil şifalar versin!
Sözümüz Sadri Şener’e;
Biz de senden yanayız Sadri Başkan. Ağzına, yüreğine sağlık!