Hiç boşuna kafa yorup papatya falı açmayalım. Süper ligi yine Galatasaray ve Fenerbahçe forse eder, diğer 16 takım sinirden tırnaklarını yer.
Kahin olmaya gerek yok. Bakın yaptıkları transferlere.
Para ise para. Yıldız futbolcu ise âlâsı. Rekabet desen on numara.
Cim-Bom da Fener de hırs yapmış, ötekilerin ağzı açık kalmış.
Aralarındaki fark dağlar kadar.
Fenerbahçe’de Kuyt, Mehmet Topal, Hasan Ali, Egemen tamam, bombalara devam.
Galatasaray çıldırmış olmalı. Dany, Hamit Altıntop, Umut Bulut, Burak Yılmaz ve Amrabat.
Hepsi nokta transferler.
Bu iki takım geçen sezon rakiplerine 5 boy fark atıp, zirvenin tadını tuzunu kaçırmamış mıydı?
Şimdi ikisi de daha güçlü, daha iddialı ve rakiplerini titretecek silahlarla donatıldı.
Takım büyüdükçe ekonomiler güçlenecek.
Ekonomi düzeldikçe tribünler dolacak.
Kombineler tükenirken lisanslı ürünler kapışılacak.
Doğru transferlerin sağlayacağı değer giderek yükselecek.
Sonrasında kim tutar Cim-Bom ve Fener’i?..
Ya diğerleri?.. Kimse kusura bakmasın.
Beşiktaş deseniz tükenmiş. İçine düştüğü açmazdan kurtulabilmesi ve yarışa ortak olabilmesi için bir fırın ekmek yemesi gerek.
Trabzonspor ‘da para var, huzur ve geleceğe dönük ışık yok.
Geçen sezondan beri tüm yıldızlarını teker teker elinden kaçıran bordo-mavililer, gidenlerin kalitesinde transfer yapmak yerine elde kalanların verimini artırmaya çalışıyor!
Bursaspor ise kapalı kutu. Yatırımları daha çok geleceğe dönük. Kısa vadede tıpkı Trabzonspor gibi tepedeki iki takıma rakip olma ihtimali düşük.
Bir terslik olmazsa bu sezon sahada iki güçlü kadronun kapışması, kulübede ise usta Fatih Terim ile çıraklık dönemini geride bırakan, sorunlarından arınan Aykut Kocaman’ın taktik savaşları yaşanacak.
Hiç iş kazası olmayacak mı?
Olmaz mı? Elbette mütevazı kadrolarıyla onlara kafa tutanlar çıkacak, yollarına taş konulacak.
Lakin, uzun lig maratonunda Galatasaray ile Fenerbahçe’nin yaratacağı farkı kapatmak hiç de kolay olmayacak.
İçerideki bu tablo büyük bir adaletsizlik gibi görünse de, yapılan her iyi transfer temsilcilerimizin Avrupa hedefleri için umut aşılayacak.
Zaten amaç yerel rekabetten çok Şampiyonlar Ligi değil mi?
Umarız bu kadar para, çaba ve gösteriş oralarda iş yapar.
İspanya’da Real-Barcelona, bizde Kanarya-Aslan. Şimdilik gerisi yalan!
Size niye inanalım ki?
İşin çivisi çıktı da, bizim kulüp yöneticileri insanları ahmak yerine koymaktan vazgeçmedi.
İşte trasfer döneminin akıllara kazanan o iddialı söylemleri:
“Falanca oyuncumuzu asla o takıma vermeyiz.”
“Kulüp futbolcumuzu ayartmaya kalktı. Gideceği son yer orasıdır.”
“5 milyon euro’yu getiren alır. Ama bu paraya asla G.Ö.y’a vermeyiz.”
“B...k söz verdi, giderse sadece Avrupa’ya gider...”
“AÖ..t’ı isteyen 15 milyon euro’yu getirir...”
“Yaptıkları ahlaksızca. Filanca kulübü federasyona şikayet edeceğiz..”
“Biz burada iken o futbolcu ancak PAF takımı ile antrenmana çıkar...”
“Ben bu kulübün başkanı olduğum sürece o takımdan ne futbolcu alırım, ne veririm..”
Eeee, Sonra?..
Burak Galatasaray’da.
Amrabat aynı takımda.
Hamit de hakeza.
Verilen sözlere, kesilen ahkamlara, boyundan büyük laflara ne oldu?
Dün dündür, bugün bugün.
Ne diyor bir büyük kulübümüzün başkanı?
“İki kulüp arasındaki köklü dostluğun geçmişte yaşanan sorunlar nedeniyle zedelenmemesi konusunda mutabakata vardık. İyi niyet gösteri olarak da bu transferi müspet neticelendirdik...”
Yöneticileri şekilden şekile, menajerleri kılıktan kılığa sokan şu paranın gözü kör olsun.
İnsanda ne kıble bırakıyor, ne ilke!
Bu saçmalığa son verin
Türk futbolu tarihinin en büyük kaosunu geçen sezon yaşadı.
Umarız bir daha aynı tartışmalar tekrarlanmaz ve gerekli dersler çıkarılır.
Şimdi Futbol Federasyonu’ndan yayıncı kuruluşuna, kulüp başkanından teknik adamına herkesin ortak bir mesajı var: “Futbolumuz için yeni bir dönem ve fair-play yılı olsun...”
Olsun da nasıl?
Yasakları devam ettirerek mi? Yoksa koskoca camiaları potansiyel suçlu göstermeye devam ederek mi?
Uygulama 2 sezondur devam ediyor.
Dört büyüklerin maçlarına rakip takım taraftarı alınmıyor.
Gerekçesi güvenlik ve olay korkusu.
Oysa bu taraftar yarım asra yakın bir süre aynı statta, yan yana maç seyretmiş, rekabetin dozu bugünkü gibi şiddet boyutlarına hiç ulaşmamıştı.
Ta ki kulüp yöneticilerinin yangına körükle gidip, futbol oyununu yeşil sahalardan farklı mecralara taşıdıkları sürecin başlangıcına kadar.
Futbolumuzda gerçekten beyaz bir sayfa açıp, centilmenlik ve dostluk tohumlarını yeniden ekmek istiyorsak, bu sezon en iyi fırsat.
Atılacak ilk adım ise, düşmanlıklara son vermek adına statları rakip takım taraftarına açmak.
Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi gibi gösteren bu uygulamaya son vermek futbolun paydaşlarının ortak amacı şeklinde algılandığında, camialar arasındaki husumetin dozunun düşeceği aşikar.
Görev federasyon, kulüpler ve medyanın.
Tribünlerin tansiyonunu kontrol altında tutmak, seyirciyi statlara çekmek ve milyar doları aşan futbol ekonomisine katkı vermelerini sağlamak elbette kolay değil.
Yeni bir başlangıç, temiz bir futbol söyleminde samimi isek, önce tarafların bilinçlenmesini ve futbolun güzelliklerini görmesini istememiz gerek.
Bunun tek yolu yasakları kaldırmaktan geçer.
Çünkü rekabet sahada ve tribünde güzel.