Dünya kupasında yarı final yönetmiş, son Şampiyonlar Ligi finaline adını kazımış bir hakemden söz ediyoruz. Malumunuz, adı Cüneyt Çakır.
Onun uluslararası arenada Türk futbolunun yüz akı olduğunu kimse inkar edebilir mi? Kötü maç yönettiğini düşünüp Çakır’a isyan edenler dahil, sorunun yanıtı bellidir; hayır!
Ancak şu sıralar Cüneyt Çakır için bir tehlike gündemde. Camiayı yakından takip edenler, FİFA kokartlı hakemimize zarar vermeye başlayan konuyu gayet iyi biliyor.
Tehlikenin adı ise Serdar Çakır. Deneyimli hakemin, eski hakem babası.
Cüneyt Çakır’ın gelişimine, yükselmesine, bir dünya hakemi olmasına kuşkusuz en büyük katkıyı o sağladı. Yolu üzerindeki engelleri o kaldırdı! Oğluyla ne kadar gurur duysa, iftihar etse haklıdır.
Ama bir yere kadar. Cüneyt kardeşim gönül koymasın.”Koruyucu baba” rolü artık sıkıntı yaratmaya başladı.
38 yaşında, kariyer merdivenlerini emin adımlarla tırmanan bir hakeme babası nasıl gem vurabilir ki demeyin. Bal gibi de vurur. Serdar Çakır’ın hakemlik yaşamında ulaşamadığı, elde edemediği, başaramadığı her unvana bugün oğlu sahip.
Boynuz kulağı geçti!
Cüneyt Çakır ayakları üzerinde durmayı bilen bir insan. Hedefinin ne olduğunun farkında. Kendini geliştirmeyi seviyor. Dünyası Türkiye ile sınırlı değil. Kararlarını tek başına verecek ve uygulayacak olgunlukta. İnisiyatif alacak ve doğru kullanacak kadar da zeki.
Hâl böyle iken, işleyen düzene çomak sokmak, “Türk hakemliğine ben yön veriyorum, benim projelerim uygulanıyor” diye onun üzerinden pozisyon yaratmaya çalışmak, FİFA kokartlı hakeme yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Baba, oğlunu kollayacak, koruyacak, adına kararlar verecek, onun adını kullanacak konumda değil. Cüneyt Çakır’ın mâl olduğu kitle, aile sınırlarını çoktan aştı bile...
Bırakın Cüneyt Çakır da kötü maç yönetsin. Düşük not alsın. Dinlendirilsin. Kadrodaki her hakem gibi kredisinden yesin. Etten ve sinirden yaratılmış olmanın doğasını yaşasın. Oynayacağı reklam filmini kendi seçsin. Profesyonel sözleşmeye imza atarken, emeğine kendi değer biçsin!
Yeryüzünde kusursuz ve hatasız canlı yoktur. Bunu en iyi bilenlerden biri de Serdar Çakır’dır!
Cüneyt hoca FİFA ve UEFA’nın gözdesi, TFF’nin iftiharıdır. Şemsiyeye ihtiyacı yoktur. Onu diğerlerinden daha “ayrıcalıklı” konuma getirme çabası nasıl polemiklere yol açıyor, kime zarar veriyor görüyoruz. Haa unutmadan. Nasıl bir güven ve cesaret ise... Kimse mesleğin emekçilerini işten attırmakla filan tehdit etmesin. Eski defterler açılırsa mahcup olur, sadece bunu bilsin!..
Hakem değil, yabancı gözlemci!
Kulüp yöneticileri, hakem yorumcuları, futbol otoriteleri ve sokaktaki adam pek sever şikayet etmeyi; “Bıktık hatalardan, yabancı hakem gelsin ligimize...”
Bu söylemi dillerine pelesenk edenlere katılmıyorum. Yabancı hakem değil, yabancı gözlemci gelsin!
Avrupa’da aslanlar gibi maç yönetip, içeride standart sapması yaşayan hakemlerin suçu değil bu. İddia ediyorum TFF 4 hafta parasını cebinden ödeyip Avrupalı gözlemci getirsin, ya hizaya girer hakemlerimiz ya da mesleğini bırakır!
Türkiye’de en kolay işlerden biri gözlemci olmak. Hakemliği mi bıraktın, kriterlerin talimata uyuyor mu? Biraz da durumu idare etme yeteneğin varsa. Kral olursun, kral!
Bilgi, deneyim, üst akıl, donanım, objektif bakış açısı, cesaret kimin umurunda. Bu ülkede hakemliğin gelişim kaydetmesinin önündeki en büyük engellerden biri gözlemci kadrosudur. İşini hakkıyla yapan dostlar alınmasın, gücenmesin. Hayatında derbi yönetmemiş, elini taşın altına sokmamış, her daim durumu idare etmiş sonra da gözlemci olmuş isimler, süper ligde hakem değerlendirirken ya komplekslerinin esiri oluyor ya da konumlarını muhafaza adına eyyama kaçıyor.
Sevgili Kuddusi Müftüoğlu. Prensiplerine saygımız var. Kanayan yaraya parmak basacaksan, önce şu gözlemci müessesesini hizaya sok. Zor biliyorum ama, işe kırılan kolu tedavi etmekten başla!
Alan razı, satan razı
Uğur Meleke perşembe günü köşesinde yazdı. Teknik direktör öğütmekte, bununla övünmekte dünya lideriyiz. Meleke’nin Gençlerbirliği üzerinden örneklediği bu kıyım, futbol yöneticiliği ve futbol kültürümüzün aynası aslında. Türkiye Futbol Antrenörleri Derneğini göreve davet ederken şöyle bir öneri getirmiş Meleke; “Nasıl her teknik direktör bir sezonda iki takım çalıştırabiliyorsa, kulüplere de aynı kısıtlama konmalı.”
Katılmamak elde değil. Ancak uygulama aşamasında önce teknik adamlar karşı çıkar bu teze. Neden mi? TÜFAD verilerine göre Süper Lig’de görev yapabilecek yeterlilikte 328, profesyonel liglerde toplam bin 400’ün üzerinde teknik adam var. Sanmayın ki tümü mesleğin değerlerini korumak için birlikte hareket eder, haklarını savunmak adına örgütlenip tek yumruk olur.
Kim ne zaman bırakır, bana ne zaman teklif gelir diye bekleyenler çoğunluktadır. O şartı getirdiğinizde, sıra bekleyen yüzlercesi pastadan mahrum kalır! Sirkülasyon olacak ki, herkes “ekmek” yesin! Maalesef gerçek bu. Kovulanların durumuna gelince. Bu ülkede teknik adam ve futbolcu kontratları artık kapı gibi. Kimse mağdur olmaz. Taahhüt edilen parayı er geç faiziyle cebine koyar! Alan satan razı iken, sistemi niye sorguluyorsun be sevgili Uğur?..