Bir kulüp başkanı çıkıp, “Üniversite kuracağız. Banka açacağız. AVM yapacağız” diye kürsüden nutuk atsa, insanlar ne tepki verirdi?..
Kimi seçim yatırımıdır der, bazısı “aslan başkan” sloganlarıyla ayakta alkışlar, ezeli rakipleri ise kıskançlıktan çatlardı!
Biz de ne oldu? O sözlerin mürekkebi kurumadan, ülkemin Başbakan’ı “Kimden izin aldınız? O kadar borçla nasıl banka açarsınız? Şuraya AVM kuracağım demek doğru değil” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Başbakan bu çıkışı kime yaptı? 10. kez Fenerbahçe kulübü başkanlığına seçilen Aziz Yıldırım’a..
Şike sürecinde cezaevinde yatan, takımı 3 yıl Avrupa’dan men edilen, yöneticileri cezalandırılan ve Yargıtay kararı Demokles’in kılıcı gibi başının üzerinde sallanan Yıldırım’a. Bir başkası söylese, aynı tepkiyi alır mıydı? Bilemem!
Peki, Yıldırım bu vaadleri niye verdi? Seçilemeyeceği kaygısıyla mı? Delegelerin gözünü boyamak, yoksa diğer adayı sindirmek için mi?
Aziz Yıldırım’ın, tarihi farkla kazandığı o kongrede verdiği sözlerin sandığa yönelik bir yatırım olduğunu düşünmüyorum. Samimiyetine ve ciddiyetine ise inanıyorum. Neden mi? Yıldırım’ın bugüne dek kurumsallaşma ve tesisleşme adına yaptıkları ortada. Sağladığı kaynaklar belli. Bunları nereye kullandığı da hakeza!
Hedef Yıldırım mı?
O Yıldırım, bu ülkede hangi koşullarda banka açılacağını, kimlerden icazet alınmadan AVM inşaa edilemeyeceğini, üzerinde kulüp amblemi bulunan bir üniversitenin, ha deyince kurulamayacağını bilmiyor mu? Gündeme getirdiği her projeye devlet onayı gerektiğini idrak edemiyor mu?
Hepsinden önemlisi, onu Fenerbahçe kulübü başkanı olarak görmek istemeyen bir Başbakan’ın varlığından habersiz mi? Öyle olması için Yıldırım’ın ya başka bir boyutta yaşaması veya farklı bir gezegenden gelmesi gerek!
Haklıdır, haksızdır. İnanmak ve güvenmek (!) zorunda olduğumuz yargı kararını verinceye dek, itham edilen insanlar masumdur.
Aziz Yıldırım’ın 3 Temmuz sürecinin ilk gününden bu yana savunduğu tez, ortaya koyduğu iddialar ve vazgeçmediği düşünceler bir yana, kendisini hedef aldığına inandığı güçlerle mücadelesi, okyanus ötesinden gelen barış çağrılarına verdiği yanıtlar gerçekten cesaret gerektiren bir tavırdır! Zaten bugünki tartışmaya yol açan da, bazılarına göre fütursuzca dile getirilen projeler, gösterdiği anlamsız direnç ve itaatsizliktir!
Adalet duygusu zedelenmemeli
Açıkça söyleyelim; 30 seneye yaklaşan mesleki deneyimlerimiz ve bu dönemde bizzat tanıklık ettiğimiz olaylara dayanarak, şike sürecinde adı geçen onlarca başkan, yönetici, futbolcu veya teknik adamdan hiç birinin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu düşünmüyorum.
Lakin dünyanın diline düştüğümüz bir davada suçlu yaftası iliştirilecek sadece bir kaç yönetici ve iki kulüp olması gerçekten garip bir durum. Şike, ikinci ve üçüncü şahıslar olmadan yapılamaz. Teşvik primi tek taraflı verilemez. En ilkel zamanlarda bile tarlaları sürerken sabana, hasatı toplarken ortakçıya ihtiyaç vardı. Ürünü pazara taşıması da cabası!
Suç ortaklarının görmezden gelindiği, aykırı seslerin susturulmaya çalışıldığı, kişisel ihtirasların öne çıktığı, dayatmaların hakim kılındığı bir düzenin toplumları mutlu ettiği nerede görülmüş?
Ortalığın yangın yerine döndüğü günlerde şöyle demiştik: “Makam sahibi insanların hırsı aklın önüne geçerse, ortada ne adalet kalır ne güven.” Bugün değişen bir şey var mı?..
Ölene dek devam!
İki hafta önce Vücut Geliştirmeci bir sporcunun kullandığı ilaç nedeniyle yaşamını yitirmesi yürekleri dağlamıştı.
İşin içine doping sözcüğü girdiğinde hop oturup hop kalkan spor teşkilatı, ibretlik bu olaydan sonra üzerine düşen vazifeyi yerine getirmek için kollarını sıvamış.
Kestirme yolları ve kesin çözümleri seven spor yöneticilerinin ilk girişimi, Vücut Geliştirme Federasyonu’nun faaliyetlerini durdurmak olacakmış.
Sek Sek, İp Atlama, Köşe Kapmaca gibi federasyon olma yolunda başvurusu bulunan sportif gruplar sırasını beklerken, unvan dağıtıcı Merkez Danışma Kurulu’nun gündemine Vücut Geliştirme Federasyonu’nun kapatılması da gelmiş. Konu geçen hafta daha üst bir kuruluda tartışılmış. Gerekçesi merak edilmiş. Teşkilatın bir zamanlar sağlık memuru olan kurul başkanı buyurmuş: “Büyüklerimiz öyle istiyor.”
Biz de soruyoruz; Halter ve Atletizm gibi doping yüzünden dünyaya rezil olduğumuz spor dalları için büyüklerinizin herhangi bir talebi yok mu? Acaba beylerin dopingle mücadele kriterinin ilk maddesi ölüm mü?..