Terörün künyesi de yok, belirli bir hedef kitlesi de.
Türkiye, son yıllarda birden fazla örgütün alçak saldırılarına maruz kalıyor.
Alışmayacağımızı haykırdığımız bu illet, şimdi de Avrupa Birliği’nin kalbini vurdu.
Belçika’daki facia ortada. Onlarca masum insan canını yitirdi. Yüzlercesi yaralandı.
Bu arada, ülkemizde yaşananları fırsat bilip, terör sözcüğünü sporla özdeşleştirenlere gün doğdu.
Uluslararası organizasyonlar birer birer iptal ediliyor. Bize de tepkisizce seyretmek düşüyor.
Kimlikleri farklı olsa da, amaca giden yolda kol kola yürüyen ve dünyaya korku salmayı planlayan terör örgütlerinin geçmişte onları destekleyenler de dahil, küresel bir tehdit oluşturacağı aşikârdı. Öyle de oldu.
Sporu hedef aldılar
Madem spor konuşuyoruz, hadi gelin hafızalarımızı yoklayalım.
1972 Münih olimpiyatını anımsayın. Arap eylemcilerin hedefinde İsrailli sporcular vardı. Saldırıda 11 sporcu yaşamını yitirdi. O günlerde de Alman ve İsrail istihbaratının zafiyeti konuşuluyordu.
2002 yılında Karaçi’de Pakistan ile Yeni Zelanda milli kriket takımlarının karşılaşması öncesinde, Yeni Zelandalı oyuncuların kaldığı otelin dışında intihar bombacısı kendini patlattı. 14 kişi öldü.
2008 yılında bir intihar bombacısı Sri Lanka’nın yeni yılını kutlamak için düzenlenen maratonun hemen öncesinde pimi çekti. On iki kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
2013 yılında Boston maratonu. Bomba masum insanların arasında patlatıldı. 6 ölü yüzlerce yaralı vardı, terörle yaşamaya alışan ABD şaşkındı.
2002 yılında Madrid’de, geçen yıl Fransa’da on binlerce insanın bulunduğu statların yanı başında bombalar patladı.
Dünyayı yöneten güçlerin, askeri, siyasi, dini ve ekonomik çıkarlarının çatışmasından türeyen örgütler, yaşamın her alanında terör silahını kullanıyor.
Propagandaları ise eylemin ne kadar ses getirdiği ve ne kadar insanın canını yitirdiği ile paralel gidiyor.
İnadına hayır
Öyleyse ne yapacağız?..
Haziran’daki Avrupa futbol şampiyonası’nı, ya da Rio’da yapılacak yaz olimpiyat oyunlarını iptal mi edeceğiz?
Şampiyonlar ligi finali ne olacak?
Futbol maçlarını seyircisiz, salon sporlarını bomba korkusu ile mi izleyeceğiz?
Elbette hayır. İnadına hayır.
Bugünden yarına çözülecek bir sorun değil karşımızdaki. Zaman, cesaret, kararlılık ve “amasız” işbirliği gerek.
Önce terörü besleyen, ondan nemalanan, on binlerce kilometre uzaklıktaki coğrafyayı bölmeyi hedefleyen, kirli silah tüccarlığı ile milyonlarca insanın ölümünü teşvik eden, dünyayı sadece kendisi için yaşanabilir kılmaya çalışan zihniyet sorgulayacak kendini, ardından elindeki kanın hesabını verecek.
Terör, dünyaya tepeden bakan ve medeniyetten dem vuranların 20. yüzyılda yerkürenin kucağına bıraktığı bombadır.
Dün “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyip sırt sıvazlarken, bugün dövünenlere sözümüz.
Barış içinde bir dünya, eşitlik, insanca bir yaşam, sosyal adalet ve hakça bölüşüm isteyenler aynı tarafta saf tuttuğunda, kimin terörden yana durduğu çıkacaktır ortaya.
Hodri meydan o zaman!
Uçak pistten çıktı mı?
Bundan bir yıl önce A Milli Takım kadrosunu say bakalım deseler, beş tane ismi yan yana yazmaya zorlanırdık.
Grup maçları kötü gidiyor, Fatih Terim’in rotasyonları eleştiriliyordu.
Kadro istikrarsızlığı saha sonuçlarına yansıyor, 2016 Fransa umutları tükenip gidiyordu.
Ta ki, kaleci krizinin damgasını vurduğu Kazakistan maçına dek.
Bir Volkan’dan diğer Volkan’a devredilen milli takım kalesi, tam 12 maçtır yenilgi yüzü görmüyor.
Fransa vizesini alan Fatih Terim ise artık çok rahat.
İsveç maçının ardından, “Herkes her an kadroya çağrılabilir” dese de, zorlu süreçte yaptığı oyuncu tercihleri, haklı olarak hocanın yüzünü güldürüyor.
Aynı soruyu bugün sorsalar, Terim gibi futbol kamuoyunun da kafası net.
Herhangi bir sakatlık yaşanmazsa, Volkan Babacan’dan kim vazgeçebilir?
Arda’sız milli takım olur mu?
Selçuk İnan, Mehmet Topal, Hakan Balta, Caner Erkin ve Gökhan Gönül’ün tecrübesi yeter.
Şenol Güneş’in ilk tercihi olmasa da, kulübede hazır kıta bekleyen Cenk için söylediği “Fransa’nın yıldızı olacak” öngörüsü yabana atılabilir mi?
İsmail Köybaşı ve Şener’siz bir kadro düşünülebilir mi?
Yükselen yıldız Oğuzhan, Nuri, Hakan Çalhanoğlu ve Volkan Şen ilk 11’in en güçlü adayları değil mi?
Ligde gol krallığı yarışı lejyonerler arasında geçerken, sakatlığını atlatmış formda bir Burak’a kim hayır diyebilir?
Terim’in İsveç ve Avusturya maçları kadrosu Haziran’a kadar ufak tefek revizyona uğrayabilir.
Ancak yüksek tonda seslendirilen, “milli takım olgusu”na uyum sağlayan isimler, artık bellidir. Tıpkı 2002 Dünya kupası ve 2008 Avrupa şampiyonası ruhu gibi. O turnuva öncesi şöyle konuşmuştu Terim: “Uçağımız pistten çıktı, yükselişe geçtik.”
Gün, o gün müdür?..
Volkan’ı affetmeli, Mİ?
İki hafta önce Volkan Demirel ve milli takıma dair düşüncelerimizi dile getirirken, başlıkta “mi” soru ekini kullanmadığımız için, Fatih Terim’in içerlediğini öğrendik.
Mi’yi kullanmayınca ne oluyor?..
“Fatih hoca Volkan’ı affetmeli.”
Terim bunu “emir kipi” olarak algılamış ve hassasiyetini dile getirmiş.
Öncelikle altını çizelim; Fatih Terim’i 30 yıla yakın süredir tanırız, o da bizi.
Ankaragücü’nden, Türkiye Futbol Direktörlüğüne giden yolda en ufak bir sorunumuz olmadı. Olamaz da.
Bırakın Terim’i ve bugün sahip olduğu unvanı, hiçbir teknik adama “emir vermek” haddimiz de, gazetecilik tarzımız da değildir.
Bunu en iyi bilenlerden biri Fatih hocadır.
Yazının içeriği dikkate alınmamasına karşın, soru ekinin eksikliğinden kaynaklanan özür borcumuz varsa...
Hiç gocunmaz, dileriz!