Deniz Çoban karmaşık ruh hali içinde erteleyemediği vicdan muhasebesini canlı yayında, milyonlarca insanın gözü önünde yapmayı tercih etti.
“Hatalıyım, her iki takımdan da özür diliyorum” dediği anda, malumu da ilan etmişti aslında. 48 saat sonra bu kez göz yaşları içinde hakemliği bıraktığını açıkladı.
Yıllardır hakem camiasını takip eden ve onlarla iyi diyaloglar kurmaya çalışan bir spor gazetecisi olarak, Deniz Çoban’ın 3 gün içinde yaşadıklarına gerçekten üzüldüm. Final böyle olmamalı idi.
Bitti mi? Hayır... Hoca bir taraftan fair-play ve centilmenlik kulvarında prim yaptı, öte yanda hakem camiasının tam göbeğine bıraktığı bomba, fitili kimler ve ne zaman çekileceği bilinmeyen bir tuzağa dönüştü. Şu çok net; Çoban’ın istemeyerek de olsa yaratmaya çalıştığı içtihat, yöneticinin, futbolcunun, medyanın ve taraftarın, “özür” üzerinden hakemi sorgulayabilmesi gibi bir tehlikeye yol açtı. Bundan sonra dürüstlüğün ölçütü, maçtan sonra kameranın karşısına geçip özür dilemek olacaksa, vay Türk futbolunun haline!
Neden mi Türk futbolu? Hakem oyunun en önemli parçalarından biri. Kulüp başkanı, yöneticisi, teknik direktörü, milli takımı, futbolcusu, taraftarı ve medyası olmazsa olmaz diğer unsurları. Demek ki, pazılın parçalarını birleştirmek gerekecek.
Çoban doğru yaptıysa!
Bugün genel kanı Deniz Çoban’ın doğru yaptığı yönünde ise; iyi insan olmak, adaletli ve dürüst davranmak, hata yaptığında özür dilemek gibi erdemler bir “ayrıcalık” değil, gerekliliktir. Aksini düşünmek ise toplumsal bir travmanın eşiğine geldiğimizi kabullenmektir!
O halde ne yapacağız? Çok basit! Örneğin, bir kulüp başkanı veya yöneticisi yaptığı isabetsiz transfer sonrası kulübü maddi zarara uğratıyorsa, sezon sonunda çıkıp milyonlarca taraftardan özür dileyecek. Futbolcu kötü oynadığı, gol kaçırdığı, hakemi aldattığı, emek hırsızlığı yaptığı vakit, kameraların önüne geçip herkesten özür dileyecek.
Bir teknik adam yanlış oyuncu tercihleri ve taktik nedeniyle maçın kaybedilmesine yol açıyorsa, basın toplantısında hatasını kabul edip özür dileyecek.
Doksan dakika boyunca hakeme, rakip takım futbolcusuna, federasyona küfür edip, oyunu kirleten psikopatlar, yaptığının çirkin olduğunu kabul edecek ve incittiği insanlardan özür dileyecek.
Yalan haber yazan gazeteci, kalemşör yorumcu, aynı sütunlarda veya ekranda zarar verdiği kişilerden özür dileyecek.
A Milli Takımı 2 yıl gibi uzun bir organizasyon sürecinde hedefine taşıyamayan teknik direktör, ulusun beklentilerine yanıt veremediği için özür dileyecek.
Merkez Hakem Kurulu Başkanı, hakem hataları ligin ve takımların kaderini etkiledi ise, sorumluluk alıp özür dileyecek.
Bu özürler dilendikten sonra, nihai kararları toplumun vicdanı ve mantığı verecek.
Özür dilemek, iç hesaplaşmanın, ruhsal rahatlamanın, hatalarla yüzleşip muhasebe yapmanın en insani şeklidir.
Bugün Deniz Çoban’ın gündeme damga vuran tek kişilik eylemini sütten çıkmış ak kaşık gibi sahiplenip, kendi doğrularını teyid için algı yaratmaya çalışanlar da hata yaptıklarında özür dilemeyi bilecekse...
Ancak o zaman, Deniz hocanın verdiği mesajlar ve hakemliği bırakmasının bir anlamı olabilir.