Futbol ailesinin paydaşları yılda bir kez de olsa aynı çatı altında toplanır.
Hafta başında Ankara’da yapılan Futbol Federasyonu olağan mali genel kuruluna da 200’ün üzerinde delege katıldı.
Gündem 20 maddeden oluşuyordu. İlk 19 maddenin okunması ve oylanması sadece bir saat sürdü.
Dilek ve temenniler başlıklı 20. maddede Trabzonspor Kulübü Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu geldi kürsüye.
Başkanın gündeminde şike süreci, Fenerbahçe’ye yönelik suçlamalar, federasyona eleştiri, delegeler ile Başbakan arasında köprü kurma gibi fasıllar vardı.
Hacıosmanoğlu’nun kullandığı ifadeler süt liman görünen genel kurulun tansiyonunu yükseltse de, TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in kapanış konuşmasıyla toplantı sona erdi. Salon dışındaki kısa sohbetler bitince de herkes evinin yolunu tuttu.
Oysa koca bir yıl boyunca futbolun onca sorunundan şikayetçi olmuştu hepsi.
Hakemlerden, federasyondan, kurul kararlarından, yabancı kontenjanından, milli takımlardan, teknik adamlardan, futbolculardan rahatsızlık duyanlar, genel kurulda ağızlarını açıp tek kelime etmez mi?
Tokatlı’ya yapılan ayıp
Etmedi beyler! Etmemekle kalmayıp kürsüye gelen eski federasyon başkanı Yılmaz Tokatlı’ya dahi tahammül gösteremedi bazıları.
Tokatlı’nın konuşması biraz uzayınca salonda homurdanmalar başladı. Divan başkanı bir kaç kez sözlerini tamamlaması için Tokatlı’yı kibarca uyardı. Bazı delegeler her cümle sonunda alkışlayarak akılları sıra sözlerini bitirmesi için kendisini teşvik etti. Lakin Paşa ısrarla direndi ve konuşmasını tamamladı.
Ne anlattı Tokatlı? Gözlemlerini, taleplerini ve futbol adamı olarak tespit ettiği eksikleri dile getirdi.
Çok daha fazlasını o salonda bulunan kulüp temsilcilerinin yapması gerekiyordu aslında. En doğru zaman ve mekan bu değil miydi?..
Yıl boyunca birbirleriyle didişenler, futbolu kaosa sürükleyenler, rekabeti düşmanlığa çevirenler ne konuşabilir ki diye düşünenler çıkabilir.
Bunun adı riyakârlık
Doğrudur... Mesajlarını futbolun genel kurulu yerine medya üzerinden vermeyi alışkanlık haline getiren kulüp yöneticileri, yüzyüze geldiklerinde susuyor ve ağızlarını açmıyorsa, yaşanan riyakârlığın futbolun iliklerine kadar işlemesinden daha doğal ne olabilir ki?
Pazartesi günü genel kurulda el kaldırıp indirmekten başka fonksiyonu olmayan delegelerin, yarın camialarının karşısına çıkıp futbolu yönetenlerden, hakemlerden, hatta birbirlerinden şikayetçi olup bas bas bağırdıklarını gördüğünüzde sakın şaşırmayın.
Türkiye’de kulüp yöneticisi olmak, böyle bir yetenek gerektiriyor işte!..
* * *
UEFA risk mi aldı?
İsviçre Federal Mahkemesi Fenerbahçe’nin UEFA ve CAS kararlarının yürütmesinin durdurulması talebini reddetti.
Ret gerekçesi, UEFA’nın tazminat garantisi. Peki UEFA neye güvenerek böyle bir sorumluluğun altına girdi? Öyle ya, işin sonunda yüklü bir tazminatın yanı sıra prestij kaybı da söz konusu. Bunu anlayabilmek için mahkemenin red kararındaki şu ifadeye dikkat edin: “İleride telafisi imkansız zararlar oluşmamıştır...”
Nihai kararın Eylül ayında açıklanması bekleniyor. Mahkeme Fenerbahçe’yi haklı bulursa, dosya CAS’a geri gidecek.
CAS ya ilk kararının arkasında duracak, ya da mahkemenin tespit ettiği eksikleri giderecek. Sonuç?.. Fenerbahçe’ye bu sezon da Avrupa kapıları kapalı kalacak.
* * *
Fırtına öncesi sessizlik...
Trabzonspor kafa karıştırıcı bir süreçten sonra teknik direktörü Vahid Halilhodziç’e kavuştu.
Boşnak hoca sözünde durdu, bordo-mavili takımın başına geçti.
Şu günlerde kafasının dağınık olduğunu okuyoruz medyadan.
Avusturya kampında zaman zaman derin düşüncelere dalan Halilhodziç’in belli ki bazı rahatsızlıkları var.
Elindeki kadroyu gördükten sonra mutlaka transfer istiyor. Forvete, savunmaya takviye bekliyor.
Anlaşılan bu transferler için bizzat çalışıyor. Son basın toplantısında söylediği gibi antrenman sonrası gece yarılarına kadar elinden telefon düşmüyor Halilhodziç’in.
İyi de, transfer görüşmesi yapmak hocanın işi midir? Bu kulübün başkanı, transferden sorumlu yöneticisi yok mu? Hoca isim verir, yöneticiler ilgilenir.
Kamp bitecek, UEFA maçları başlayacak, ortada doğru dürüst transfer yok. Alınan yerli futbolcuları asla küçümsemiyoruz. Aralarında mutlaka takıma katkı sağlayacak oyuncular var. Ama yönetimin sözünü verdiği yabancı “yıldızlardan” henüz (bu satırların yazıldığı saate kadar) ses yok. Heyecan yaratacak, kombine sattıracak, küskünleri tribüne çekecek hamleler bekliyor taraftar.
Halilhodziç “Buraya onuncu olmaya gelmedim” diyor. Diyor da, zirveye oynayacak bir takım havası veremiyor Trabzonspor.
Elbette kulübün mali tabloları önemli. Geçmişteki hesapsız harcamaların, bilinçsiz transferlerin faturasının ne kadar ağır olduğunu görüyoruz. Lakin, en azından geçen sezon takımın skor yükünü üstlenen “Henrique ve Olcan gibi oyuncuları ikame etmek için geç kalınmıyor mu?” sorusu da acil yanıt bekliyor.