Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen pazar akşamı NTV’nin konuğu oldu. Sporda şiddet, sponsorluk, alt yapı, amatör branşlar, tesisleşme, yabancı kontenjanı, kulüpler yasası konuşuldu.
Sayın Erdoğan’ın spora yakın ilgisini biliyoruz. Özellikle de futbola. Ancak memlekette bu kadar sorun varken, her konuyu detaylarıyla takip etmesi olağanüstü bir çaba gerektirir.
Bol reklamlı söyleşide, vereceği mesajların ilgili yerlere gidecek talimat gibi algılanmasına yol açabilecek cinsten sorular da geldi. Bu kez siyasetçi kimliği ile savuşturdu çoğunu. Milli takımın yeni forması ile ilgili, “Federasyonun takdiridir” dedi. Kulüpler yasası konuşulurken “Maliye ve spor bakanlıkları ilgileniyor” diye yanıtladı. Yeni sınav sisteminden sonra “sporculara ayrıcalık tanınacak mı?” dendi, “A’dan Z’ye her şeyi bilme noktasında değilim” ifadelerini kullandı. Yani istenen malzemeyi vermedi.
Efendim, Cumhurbaşkanı her konuda racon kesiyormuş. Doğrudur. Bu ülkede kurumlar ve kuruluşlar, yasaların belirlediği çerçevede kendi görevlerini eksiksiz yapsalar, Cumhurbaşkanı’na da racon kesmek düşmezdi herhalde!
Araba camındaki filmden taşıt vergisine, sınav sisteminden banka faizlerine, devşirme sporculardan stat isimlerine, vergi borçlarından ırkçılığa... Her şey Cumhurbaşkanı’na soruluyor, herkes onun ağzından çıkacak söze bakıyor. Nerede ise izinsiz adım atamayacaklar.
Korkudan mı, beceriksizlikten mi, işgüzarlıktan mı bilinmez ama, dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde liderlerin (kendi istekleri dışında) bu kadar çok polemiğin içine dahil edildiği görülmemiştir.
Kimler bu hâle getirdi konjonktürü? Sorunlara çözüm üretemeyen, üzerine yeni sorunlar ekleyenler. Doğru inisiyatif kullanamayan ve vizyonlarını geliştiremeyenler. Sırtını devlete ve siyasetçilere dayayıp, kulüp yöneticiliği yaptığını sananlar. Ehliyet, liyakat, sadakat kavramlarını hiçe sayanlar.
O zaman ne oluyor? Bu olumsuzlukları fırsat bilip, dış kulvardan müdahale isteyenlere kalıyor meydan! Ne demiş Fransız düşünür Montespuieu? “Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir.”
Yapma be Kaptan!
Rüştü Reçber’in kaleciliğini de beğenirdim, şimdilerde yorumculuğunu da. Lakin hafta içindeki yazısını okuyunca çok şaşırdım. Futbolun mevcut yapısı ve işleyişi ile ilgili, çoğuna katıldığım haklı şikayetlerini sıraladıktan sonra, “FIFA ve UEFA siyasetin futbola karışmasını pek istemez ama” deyip, “TFF devlete bağlansın” önerisini dile getirdi. Federasyon başkanını ise Cumhurbaşkanı veya Spor bakanının atamasını önerdi.
Yapma be kaptan! Sevgili Şenes Erzik duydu ise tüyleri ürpermiştir. Rahmetli Turgut Özal’ın kemikleri sızlamıştır. Özerklik için yapılan bunca mücadeleden sonra, zaten yıllardır kol kola gezen futbol-siyaset ilişkisini meşrulaştırmak, Türk futbolunu dünyadan soyutlamak anlamına gelir. Futbolun evrensel kuralları, ülke yönetimlerinin de üzerinde yaptırımlar içerir. Sen de biliyorsun, önce UEFA yapar gereğini, sonra FIFA! Tereddüt etmeden koyarlar kapının önüne.
Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilk 4 maddesi değiştirilemeyeceği gibi; Türkiye Futbol Federasyonu yasasından da “özerklik” kelimesinin çıkarılması, teklif dahi edilemez!
Bu mu adalet anlayışınız?
Merkez Hakem Kurulu’nun atamalarda ne kadar özensiz ve etki altında olduğunu anlatmak adına veriyorum bu örneği. Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında 6. haftada oynanan maçı anımsıyorsunuz değil mi? Hakem Ali Palabıyık ve kıdemli yardımcısı Cem Satman’ın iki önemli hatası günlerce konuşulmuştu. Sonra ne oldu? Merkez Hakem Kurulu doğal olarak ikisini de kızağa çekti.
Ali Palabıyık iki hafta dinlendirildikten sonra Kayserispor-Konyaspor maçıyla geri döndü. Yola devam ediyor. Peki Cem Satman? Tam 6 lig haftası bekledi. FİFA kokartlı yardımcı, yarın oynanacak Altınordu- Giresunspor maçına çıkacak.
Şimdi; hangisinin hatası daha büyüktü diye kıyaslama yapmadan soruyorum. Bu mudur adalet anlayışınız? Zaten ödül-ceza standardınız olmadığını biliyoruz da, hakemler görmüyor mu, anlamıyor mu niyetinizi?
Karşılıklı güvenin yitirildiği, insanların sınıflandırıldığı, fitne fesatın hakim olduğu bir ortamda hakemden performans bekleyenler ne kadar yanıldıklarını gördüklerinde çok geç olacak. Yazık!
Milliler yoksa Çakır var
Beklenen haber dün geldi. Elit kategori hakemimiz Cüneyt Çakır, A Milli Takım’ın havlu attığı Rusya’daki 2018 Dünya Şampiyonası’nda düdük çalacak. Bahattin Duran ve Tarık Ongun ekibi tamamlayacak.
Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde en kritik karşılaşmalara çıkan, Dünya Kupası elemelerinde deve dişi gibi ülkelerin maçlarını yöneten, özel maçlara ismen davet edilen Çakır’ın, Türkiye’de hak ettiği değeri göremese de, FİFA ve UEFA’nın en güvendiği isimler arasında yer alması, bir kez daha onunla gurur duymamazı sağladı.
2014’de Brezilya’daki bu büyük organizasyonun yarı finalinde düdük çalan Çakır’ın bu kez bilgisi, donanımı ve deneyimi ile finale kadar gitmesini beklemek hayal değil.
Şimdiden başarılar, hakem şansı yanınızda olsun kardeşim...
Güzel insanlara veda
Çok değerli iki spor adamını yitirdik hafta içerisinde. 80’li yılların ortalarında tanımıştık ikisini de. İsmet Iraz, tekvandoyu Türkiye’de yoktan var eden ve bugünlere taşıyan bir efsane, Fahri İkiler TRT- Sporda iz bırakmış deneyimli bir spiker ve muhabirdi.
İsmet ağabey ile kitaplara sığmayacak güzel anılar biriktirmiştik. Ona saygı duymayan yoktu camiada. Son yolculuğuna uğurlarken, o da görmüştür ne kadar sevildiğini ve önemsendiğini.
Sevgili Fahri İkiler mütevazı, örnek alınacak ve gösterilecek gerçek bir spor emekçisi idi. Meslektaşları için duayen bir isimdi. Her ölüm zamansızdır, o da çok üzdü geride bıraktıklarını.
Çarşamba günü Iraz’ı Ankara’da, İkiler’i İstanbul’da, gözyaşları ile sonsuzluğa uğurladık. Işıklar içinde yatsınlar. Sevenlerine sabırlar.