Geçen sezon oynanan Fenerbahçe maçı hakem tarafından tatil edildiğinde kulüp başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun ilk yorumu “Cezamız neyse çekeriz” olmuştu.
Aynı başkan, bu sezon Avni Aker’deki Gaziantepspor maçından sonra yöneticilere talimat vererek karşılaşmanın hakemlerini 4 saati aşkın bir süre statta alıkoymuş, uğruna ölmeye hazır olduğunu söylediği bir devlet “büyüğünün” telefonu üzerine, kararından vazgeçtiğini açıklamıştı!
Sonuç; Hacıosmanoğlu’nun kişisel tatmini yüzünden Trabzonspor kulübüne 2 maç seyircisiz oynama, kendisine ise 190 gün hak mahrumiyeti cezası verilmişti.
İki hafta önce tanıdık bir senaryo tekrarlandı. Fenerbahçe mücadelesi 89. dakikada çizgi hakemi Volkan Bayarslan’a yapılan saldırı nedeniyle tatil edildi.
Kulüp başkanı Muharrem Usta olayları şöyle değerlendirdi: “Trabzonspor’un tarihine baktığınız vakit gelinen noktadan üzgünüz. Şiddet ile sporun yan yana gelmesinden üzüntülüyüz. Yaşananları tasvip etmemiz mümkün değil.”
Sonuç; Bir avuç kendini bilmezin öfkesi, Trabzonspor Kulübü’ne 4 maç seyircisiz oynama ve 915 bin lira para cezası kesilmesine yol açtı.
Her iki olayda farklı tarzlar, değişik bakış açıları.
Şunu çok net ifade edebiliriz.
Önce Galatasaray maçında kırmızı kart gören oyuncular, şimdi de hakeme saldırı olayında Trabzonspor Kulübü çok daha ağır cezalardan “ucuz” kurtulmuştur.
Bazı yaptırımlar, alt sınırın da altında uygulanmışsa, bu tamamen Usta’nın göreve geldiği günden bu yana sergilediği duruştandır.
Başkan vekili Ahmet Çubukçu’nun “Kamu vicdanı bu cezayı ağır bir yaptırım olarak değerlendirmedi” sözleri de boşuna değildir!
Diğer başkan yardımcısı Zeki Öztürk’ün cezaya itiraz açıklaması mı? Onun da görevi taraftarın gazını almak.
Bu imaj silinmeli!
Kimse kusura bakmasın. Trabzonspor’a 2.5 yıl boyunca eylemleri ve söylemleriyle zarar veren bir yönetimden sonra, yeni başkanın uzlaşmacı, barışçı ve ılımlı yaklaşımını beğenmeyen taraftar grupları olabilir.
Şiddet ile beslenen, holiganizmi düstur edinen, futbol maçını cehenneme çevirenler için makbul olanı, elbette Usta değildir!
Eski başkandan önce Trabzon’da futbol terörü yok muydu? Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi vardı. Ancak imam-cemaat meselesi.
Siz haklarınızı savunurken, adaletsizlikle mücadele ederken, yanlışları dile getirirken hangi üslubu kullanıyorsanız, öyle karşılık görürsünüz.
Trabzonspor özelinden söz etmiyoruz. Bakın yakın geçmişe, öfkeyle kalkıp zararla oturan nice kulüp başkanı ve kötü örnekler var önümüzde!
Artık camialar, laf değil iş üreten, kavga değil uzlaşma arayan, mevcut kaynakları tüketen değil yenilerini yaratana prim tanıyor.
Dolayısıyla Usta ve ekibinin, kulübün mali durumu, şişirilmiş oyuncu kadrosu, geleceği planlamak, kulübün kötü imajını silmek gibi konulara yoğunlaşması gerekirken, tribün ve saha olaylarıyla uğraşmak zorunda kalması, en hafif tabiriyle Trabzonspor’a ihanettir.
Vur başını taşlara!
Ayrılıkların bir kısmı, Muharrem Usta’nın “acemilik” günlerine denk gelmiş, ya da teknik heyetin raporları başkanı yanıltmış olabilir.
Ne derseniz deyin, Uğur Demirok, Deniz Yılmaz ve Carl Medjani bugün can çekişen Trabzonspor takımında kolaylıkla forma bulabilir, alternatiflerinden daha fazla katkı sağlayabilirdi. Osmanlıspor’a kiralık giden Uğur’un performansı ortada. Takımının en önemli oyuncusu. Trabzon’a dönme olasılığı yüksek.
Deniz Yılmaz, devre arasında sözleşmesi fesh edildi, Bursaspor’a gitti. Golleriyle sivrildi.
Carl Medjani, alacakları ödenmediği gerekçesiyle adeta kaçtı. Kalsa, hem savunmanın hem orta sahanın değişmezi olabilirdi.
Örnekleri çoğaltabiliriz de, kime fayda?
Kiralık gidenlerle birlikte kadroda 50’nin üzerinde futbolcu var. Hepsinin de kapı gibi kontratı hâkeza!
Bunların çoğunluğu eski yönetimin marifeti. Çık bakalım çıkabilirsen işin içinden!
Unutmadan, Fenerbahçe maçı sonrası Cavanda ve Erkan Zengin’in kadro dışı bırakılması nasıl bir stratejik hata ise, 12 gün sonra affedilmesi de yönetim ve teknik heyet adına gemiyi tornistan ettirmektir. Gözden çıkartıkları futbolcuları cezalandırarak değil, oynatarak pazarlamak yeni akıllarına gelmiş, geçmiş olsun!
Yapın, heykeliniz dikilsin
Sezonun en çok tartışılan konuları Süper Lig A.Ş., Kulüpler Yasası ve 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası’nın revizyonu idi.
Kulüpler Birliği Vakfı, Futbol Federasyonu ve Spor Bakanlığı öyle umutlandırdı ki insanları, gelecek sezondan itibaren herşey güllük gülistanlık olacak, kulüplerin gelirleri iki kat artacak, mali disiplin sağlanacak, borçlar ötelenecek, spor alanlarında şiddet bıçak gibi kesilip atılacaktı.
Kusura bakmayın. Biz bu filmi defalarca izledik.
Özellikle Kulüpler yasası ve Süper Lig A.Ş. ile ilgili olanları. Ülkenin yoğun gündeminde futbol ve sporun öncelik alabilmesi, siyaset-kulüpler-bürokrasi üçgeninde tam bir koordinasyon ve görüş birliği gerektirir.
Bu sağlandı mı? Projelerin temeline indiğinizde hayır. Cumhurbaşkanı bile yapılan sunumlarda eksiklere vurgu yaptı, devasa bütçeli konularda kaygı duyduğu noktalar olduğunu söyledi. Bunlar, bir kalem oynatmakla düzeltilecek şeyler değil.
İşte yasama dönemi bitiyor. Siyaset ortamı gergin. Terör belası malum. Başkanlık sistemi tartışmaları, dokunulmazlıklar, erken seçim söylentileri arasında kamuoyuna devrim olarak sunulan projelerin ha deyince hayata geçirilmesi, düşünüldüğü kadar kolay görünmüyor.
Peki ne olacak, boşa mı gidecek bunca emek ve çalışma? Tabii ki hayır.
Makamlar bâki görevler geçici deniyor ya... Aynen çalışmaya devam.
Biz görür müyüz bilmem ama, verdikleri o sözleri tutanların heykeli dikilir bu ülkede!
Saygı ve özlemle...
Hakim: “Niye gülüyorsun?” Deniz Gezmiş: “Duvarda adalet yazıyor, ona gülüyorum.”
44 yıl geçti, saygı ve özlemle anıyoruz!