Yine halter, yine doping skandalı.
Skandalın büyüğü küçüğü mü olur? Bal gibi oluyormuş, gördük.
Ne diyor eski Halter Federasyonu başkanı Hasan Akkuş?
"Bazı sporcular bunun şahsıma yönelik bir komplo olduğunu söylüyorlar."
25 yıldır halteri takip ederim, "komplo" sözcüğünün bu kadar yakıştığı bir başka spor branşı daha tanımadım.
Sporcu antrenörden, antrenör kulüplerden, kulüpler federasyondan, federasyon milli takım ahçısından şüphelenir de, doping skandallarında gerçek suçlular bir türlü ortaya çıkarılamaz. Kapalı kapılar ardında olup biten ne varsa fısıldanır. Herkes kimin ne yaptığını bilir de (!) "ulusal dava" uğruna ulu orta konuşamaz.
Sayın Akkuş, ortada iddia ettiğiniz gibi bir komplo varsa size değil, Türk halterine karşı yapılmış bir ihanettir bu. Yaşları 23'ü geçmeyen onlarca sporcu aynı yasaklı madde ile yakalanıyorsa, soruşturulması gereken asıl konu başka demektir. Sporculara yurt dışından getirtilen protein, vitamin gibi destek maddelerin bu skandala yol açabileceği geçti mi aklınızdan? İthal ürünlerin içeriğini analiz ettirmek, ilgili firmayı soruşturmak, onlara aracılık edenleri konuşturmak, antrenörleri sorgulamak geldi mi fikrinizin bir yanına?
Siz yapamıyorsanız, istifanızın ardından göreve talip olanların da sorumluluğudur bunu ortaya çıkarmak.
Dikkat edin. Bu maddeyi kullandığı saptananların tümü milli takım sporcusu. Bunların beslenmelerinden, sağlığından, antrenmanından, performansından kim sorumlu? Milli takım antrenörleri, doktorları ve yöneticileri. Dolayısıyla Halter Federasyonu'nun bizzat kendisi.
Şu bir gerçek sayın Akkuş; 2004 yılında federasyon başkanı olduğunuzda "halteri doping illetinden kurtaracağınızı" vaad ettiniz. Dünya görüşünüz ve idarecilik vasıflarınıza itibar etmesem de, iyi niyetle yola çıktığınıza ve çaba gösterdiğinize inananlardanım.
Lakin sekiz yılı aşkın sürede Türk halterini hem idari, hem sportif anlamda çok gerilere götürdünüz. İstifanız geç de olsa doğru bir karar.
Ancak ne yazık ki, bundan sonra geleceklerin işi zor değil, çok çok zor.
Uluslararası platformda kaybolan prestij, çöken alt yapı, kişiliksiz milli takımlar, ödüle endeksli antrenör zihniyeti ile halteri yeniden inşa etmek, deveye hendek atlatmaktan beter.
Bir sözümüz de spor üzerinden siyaset yapanlara. Gördünüz. 2004 yılında başlayan "yapılanma hamleniz" sadece haltere değil, olimpik branşların çoğuna dip yaptırdı.
İşi bilmeyen, ancak "bizden" dediklerinizle gelinen nokta ortada.
2020 olimpiyatına aday bir ülkede, sporun siyaset odaklı çıkar çevrelerince yönetiliyor olması ne acı değil mi?
Daha acısı var; kendini politik manevraların dışında tutmayı becerebilen bir kaç federasyon dışında, olası İstanbul olimpiyatına kadar Türk sporunun fiziken ve ruhen ayağa kalkıp kürsüye çıkması neredeyse mucize.
Varsa elinizde sihirli değnek, buyrun yıllardır at koşturduğunuz meydan sizin! Gösterin maharetinizi!..
Çünkü bu mevta sizin eseriniz ve cenazeyi kaldırmak da size düşer!
Asıl komplo Fener'e
Söz komplodan açılmışken futbolla devam edelim.
Fenerbahçe en kritik maçını niçin boş tribünlere oynadı? Defalarca uyarı yapılmasına karşın sahaya atılan meşaleler nedeniyle.
Ya BATE müsabakasında yaşananlara ne demeli? Gördüklerine inanamayan İtalyan gözlemcinin tabiri ile "geri zekalılık."
Eğer ortada bir komplo varsa, bu akıl yoksunu insanlar gitmesini istedikleri Aziz Yıldırım'ı değil, kendi takımlarını hedef alıyor.
Fenerbahçe üç kulvarda kıyasıya bir mücadele yaşıyor, lakin en büyük zararı seyircisinden görüyor.
Bayrak yakan o havai fişekler para cezası bile getirirse, dünyada bir ilk yaşanır ki, pes doğrusu!
Hadi kulüp hukukçuları görev yine sizin!
Al Arena'yı vur Avni Aker'e
Cluj ve Shalke maçları. TT Arena'nın zemini önce su havuzu, sonra patates tarlasına döndü. Bu ortamda Avrupa'nın en önemli futbol organizasyonunu oynamaya çalışıyorsunuz.
Galatasaray da şikayetçi, rakipler de.
Dönüyoruz Saraçoğlu stadına. Başka bir sorun da Fenerbahçe'nin mabedinde. Sararan çimler, sürekli kelleşen saha.
Ya Avni Aker? Futbol oynamak adeta işkence.
Gidiyoruz A Milli Takım'ın, Çek Cumhuriyeti ile oynadığı hazırlık maçına. O maçı oraya aldıran zihniyet ile sergilenen komedi aynı.
Manisa 19 Mayıs Stadı'nın zemini o kadar berbat ki, sivri akıllılar ellerinde yeşil boya, toprağı çime çevirmeye çalışıyor! Hem de sporcu sağlığını hiçe sayarak.
Örnekler çoğaltılabilir. Biraz araştırın, adam gibi futbol oynanacak 3 statı zor bulursunuz bu ligde.
Transfere yüz milyonlarca lira harca, ama ilkel oyun alanlarına çözüm bulama. Ne yaman bir çelişki değil mi?
Para var, teknoloji emrinizde, ama vizyon yok. Eskiden kulüpler herşeyi devletten beklerdi. Devlet baba yaparsa ne âlâ.
Bugün en kötü durumdaki süper lig kulübünün sadece yayın gelirinin onda biri, o zeminleri dünya standardına çıkarmaya yeter.
Peki yetmeyen ne? Olup bitene seyirci kalan o kafa!
Bravo Anadolu Efes'e
Yasa, yönetmelik dediler yılların Efes Pilsen'inin adını değiştirdiler. Değişti de ne oldu? Kurumsallıktan, basketbolun bayraktarlığından bir şey mi kaybettirdiler?
Ha Efes Pilsen, ha Anadolu Efes. Ruh aynı, anlayış aynı, çağdaşlık bir adım daha ötede.
Bugünlerde Anadolu Efes'li basketbolcular için çekilen reklam filmi sosyal medyayı sallıyor.
Yaratıcılık, benzersizlik ve kompozisyon mükemmel. Film, insanın tüylerini diken diken edecek cinsten.
Hâlâ izlemedi iseniz kaçırmayın.
Bravo Anadolu Efes'e, alkışlar bu farklılığı yaratanlara!