“Paralel yapı” denince insanların aklına tek şey geliyor artık; “Mevcut düzeni yıkmak, iktidar ve milli iradeye karşı alternatif yönetim tarzı oluşturmak.”
Türkiye’deki 17 Aralık süreciyle ilişkilendirilen bu iki sözcük, siyasetçilerin ardından spor adamlarının da diline pelesenk oldu.
Son örneği Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu.
Eylemleri ve söylemleriyle camiayı adeta ikiye bölen başkan, önceki gün düzenlediği basın toplantısında ağzındaki baklayı çıkardı!
“Trabzonspor’da derin bir paralel yapılanma var. Bu yapı kulübü kendi çıkarları için kullanıyor.”
Artık nereye çekerseniz çekin...
Siyaset bizim işimiz değil. Hacıosmanoğlu’nun “paralel” diye adlandırdığı yapıyla kimleri suçladığı, nasıl mücadele ettiği veya edeceği, aralarındaki hesaplaşmanın Trabzonspor’u nereye götüreceğini biz bilemeyiz.
30’u aşkın meslektaşımızın katıldığı o basın toplantısında, okuduğumuz vakit tüylerimizi ürperten bir iddiası vardı Hacıosmanoğlu’nun. Yetinmedik, toplantıyı bizzat takip eden meslektaşlarımıza teyid ettirdik.
Şöyle demiş başkan; “Gazeteler manşet atıyor, kaos var diye. Kaos yok. Trabzonspor’u nereden aldık, nereye getirdik. Medya böyle devam ederse onların da kimlerle, nasıl gizli ilişkileri olduğunu açıklarız.”
Orada bir dakika durun, başkan!
Kurduğunuz cümleden hem tehdit, hem ağır bir suçlama, hem de medyanın “perdelenmeye” çalışılan bazı çıkar ilişkileri içinde olduğu algısı çıkıyor.
Bu, kabul edilebilir ve yenip yutulabilir cinsten bir suçlama değil!
Başkanın iddialarına suskun kalmak, en azından meslek etiği açısından sorgulanması gereken şeyler varsa eğer, onları gözardı etmek demektir ki, dürüst ve tarafsız bakış açısı bunu asla kabul edemez.
Dolayısıyla biz de kendisine soruyoruz:
Bir; “Medya böyle devam ederse” ifadesi ile ne anlatmak istediniz? Medyada size ve yönetim tarzınıza karşı kasıtlı bir tavır olduğunu mu düşünüyorsunuz? Genellediğiniz spor medyasının bir bölümü ile sizin de yıllardır devam eden ilişkileriniz var mı?
İki; Medyada kimlerin gizli kalmaya muhtaç, hangi tarz ilişkileri var? Varsa eğer, size sorulmasına rağmen o isimleri basın toplantısında neden açıklamadınız? Tehdit ve gözdağı içeren sözcükleri, ithamda bulunduğunuz medyayı susturmak için mi kullandınız?
Üç; “Medyanın istediğiniz şekle gelmesini” beklemeden, Trabzonspor Başkanı olarak bildiğiniz, tanık olduğunuz veya belgelediğiniz her ne varsa, bunları vakit geçirmeden açıklamakla mükellef değil misiniz?
Sayın Hacıosmanoğlu! Siyasi görüşünüz, yönetim tarzınız, yaşam felsefeniz, icraatleriniz, başarınız, başarısızlıklarınız...
Gelinen noktada bunlar bizi ilgilendirmiyor. Şimdi, en azından size karşı olduğunu ileri sürdüğünüz medyanın, iddia ettiğiniz ilişkilerini açıklamak zorundasınız. Yoksa o sözler sadece sizi ve tarzınızı bağlar! Haklı olarak yanıtınızı bekliyoruz...
Başakşehir örnek olur mu?
Süper Lig’in eski, ama “yeni” ekibi İstanbul Başakşehirspor, Büyükşehir Belediyesi ile bağlarını kopartıp futbol kulübü olarak yoluna devam edecek.
Açıklamayı yapan Belediyespor’u çok yakından tanıyan, uzun yıllar kulüp başkanlığını yapan Göksel Gümüşdağ. Şimdi Abdullah Avcı gibi onun da görev yeri değişti.
Bazı belediyelerin profesyonel futboldan elini çekip, olimpik ve amatör branşlara yönelmelerine dair yasa yürürlüğe girmesine karşın, organik bağlarını koparmadan işi kılıfına uydurduklarını biliyoruz.
Tıpkı Ankaraspor ve Keçiörenspor gibi. Büyükşehir’in otopark gelirleri bile adı geçen kulüplere kaynak oluyor. Örnek çok.
İstanbul Başakşehirspor da, futbol hakları Belediyespor’dan alınmış bir kulüp. Gümüşdağ’ın ifadesine göre artık A.Ş. olarak anılacak.
Kurumsal bir yapıya kavuşturulduğu, paralar çarçur edilmediği takdirde, bir Süper Lig ekibinin isim- yayın haklarından elde edeceği gelir ve TFF başarı katkı payı, pekâlâ kendi yağıyla kavrulmasına yetebilir.
Bir futbolsever olarak bunu temenni ediyorum.
Ancak yasa koyucular ve denetleyicilerin de görevlerini eksiksiz yapmaları şart. Hafızalarımızda geçen yıllarda yaşanmış bir Ankaragücü-Ankaraspor örneği var. Kağıt üzerinde ve realitede farklı yapılanmanın bedeli ağır oldu. Umarız herkes gerekli dersi çıkarmıştır.
İşe değil, paraya bakarım!
Yabancı teknik adamlar Türkiye’ye kariyer yapmaya değil, para kazanmaya geliyor. Dolayısıyla cebe inen milyonlar, süper lig şampiyonluğundan daha önemli. Bu aralar ülkemizde çalışma şansı bulamayan Türk teknik direktörlerin rotası ise Azerbaycan. Rasim Kara, Mustafa Denizli, Güvenç Kurtar ve son olarak Oğuz Çetin aynı tercihi yaptı, yani parayı. Avrupalı teknik adam Türkiye’ye nasıl bakıyorsa, bizimkiler de Türki Cumhuriyetlerine öyle gidiyor. CV’lerine bir katkısı olur mu? Dönenlerin oldu mu ki?