Bu kadar çatlak sesin arasında aklı başında tek değerlendirme Trabzonspor kaptanı Tolga Zengin’den geldi.
Burak Yılmaz’ın Galatasaray’a transferi sonrası iki kulübün yöneticileri birbirlerini ağır ifadelerle suçlarken, Tolga “futbolcunun derdinden futbolcu anlar” misali tartışmalara nokta koyacak bir değerlendirme yaptı:
“Genç bir kardeşimiz. Bu forma için ter döktü. Kendisinden Trabzonsporluluk beklemeyin. O profesyonel bir futbolcu, tepki göstererek bir yere varılamaz.”
Ağzına sağlık Tolga.
Son açıklaması dışında transferi sürecindeki söylemleri ile eylemleri çelişki yaratsa da, Burak da diğerleri gibi profesyonel bir futbolcu.
Üstelik renk aşkı, özveri, fedakârlık gibi kavramları yok sayan ilk isim Burak değil ki!
Trabzonspor’dan başlamak gerekirse, bu takımdan kimler gitti bir düşünün.
Abdullah, Ogün, Gökdeniz ve Fatih Tekke Trabzon’dan kopup kendilerine yeni rotalar çizmedi mi?
Yakın geçmişe bakın.
Selçuk, Umut, Engin, Egemen, Ceyhun tercihlerini farklı kullanmadı mı?
Dün onlar bugün Burak.
Ya Türk futboluna damgasını vurmuş yıldızlar? Sergen, Emre Belözoğlu, Rüştü, Aurelio, Servet, Emre Aşık, Tümer ve diğerleri!
Hepsi asla olmaz denilen transferlerin baş rol oyuncuları değil miydi? Bir dönem manşetleri onlar süslemedi mi?
Dönelim konumuza.
Galatasaray’ın Burak transferindeki tavrını eleştirirken en doğru saptamalardan birini de Asbaşkan Nevzat Şakar dillendirdi aslında: “Geçen yıl sözleşmesini uzatırken yurt içi, yurt dışı ayrımı yapamadık. Yoksa Burak imzalamayacak ve bu sene ücretsiz gidecekti.”
Burak zaten Trabzonspor’dan ayrılmayı kafasına koymuşken, onu takımda tutamamanın faturasını yanlış adreslere kesmeye çalışmak ne kadar hata ise, iki camia arasında yeni düşmanlıklar yaratmaya ortam hazırlamak da o denli tehlikeli bir girişim.
Trabzonpor Başkanı Sadri Şener “Galatasaray artık bizim dostumuz değil” açıklaması yaptı.
Sayın Başkan, bu ülkede hangi kulüp bir diğerinin dostu söyler misin lütfen?
Dün ortak çıkarlar gündemde iken aynı hedeflerin peşinde koşanlar, bugün kendi menfaatleri söz konusu olunca elbette farklı davranışlar içerisine girecekler.
Kurtlar sofrasında sırtını dayayacak, birlikte hareket edecek yoldaş arama dönemleri çok eskilerde kaldı.
Gerçek şu: Ne Trabzon’un, ne Galatasaray’ın, ne Fenerbahçe’nin, ne de Beşiktaş’ın kendinden başka dostu olamaz.
Milyar dolarlık bir futbol ekonomisi söz konusu iken, herkesin kendi doğrularını savunmaya, önündeki engelleri aşmaya, gerekirse ezeli rakiplerine zorluk çıkarmaya çalışmasından doğal ne olabilir ki?
Sözün özü, Burak Yılmaz’ın transferi bir kez daha bu saptamayı yapmamızı sağladı o kadar!..
Fenerbahçe Spor Kulübü
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olimpiyat heyecanını yaşamaya bir hafta kaldı.
Türkiye, tarihinin en kabalık kafilesi ile Londra’da yer alacak. 16 branş ve 114 sporcu.
Dikkat çeken önemli bir detay Fenerbahçe ile ilgili.
Futbol dışı branşlardaki iddiasını her zaman ortaya koyan sarı-lacivertliler, olimpiyat kafilesine de damgasını vurmuş durumda.
Fenerbahçe’nin tam 18 sporcusu ay-yıldızlı formayı temsil edecek. Hem de 6 ayrı dalda.
Atletizm, basketbol, boks, yelken, masa tenisi ve voleybol.
Sporu futbola endeksli yaşayan ülkemizde tescilli adında da yazdığı gibi “spor kulübü” olmasının gereklerini yerine getiren Fenerbahçe, takdirin ötesinde bir övgüyü hak ediyor.
Ezeli rakipleri amatör branşların kapısına kilit vurmak zorunda kalırken, futbol dışı yatırımlarının karşılığını fazlası ile alan Fenerbahçe kulübü, Türk sporunun geleceği adına umut verici bir önderlik üstleniyor.
Bu başarıyı sadece paraya ve ekonomik güce endekslemek ciddi hata olur. Öncelik, spor kulübü olmanın sorumluluğunu yerine getirmekte.
Doğru politikalar belirlemek, kaynak yaratmak, tesis sorunu çözmek, isabetli seçimler yapmak, bilinçli eğitimcilerle çalışmak, sporcunun kendisini güvende hissedeceği ortamı hazırlamak ve taraftarın önüne hedef koymak, futbola harcayacağınız enerjiden çok fazlasını gerektirir.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün amatör branşlarda geldiği noktayı kıskanmak yerine örnek almak, elbette bir tercih sorunudur.
Ancak rekabet futbol dışına taştı. Darısı diğer “spor kulüplerimizin” başına!
Yattara klasiği!
Olmadı Yattara. Hem de hiç olmadı!
Sen yıllarca Trabzonspor’un ekmeğini yiyeceksin, o kulüp senin her türlü kaprisini çekecek, o kentin halkı kırdığın cevizleri görmezden gelecek, sonra da kalkıp koca bir camianın başkanını yakışıksız sözlerle eleştireceksin.
Keşke hiç ağzını açmasa idin. İnsanlar keşke seni Trabzon’dan ayrıldığın gibi hatırlasaydı.
Konuşmaktan top oynamaya fırsat bulursan, yeni sezonda Mersin İdman Yurdu forması giyeceksin. Peki o forma ile Avni Aker stadında seni bir zamanlar göklere çıkaran taraftarın önüne nasıl çıkacaksın?
Kader birliği yaptığın eski takım arkadaşlarına ne diyeceksin?..
Olur ya, Sadri Şener ile karşılaşırsan yüzüne nasıl bakacaksın?
Kim bilir, belki de o maç öncesi aniden sakatlanır, kadro dışı kalırsın!
Nasıl olsa alışığız bu tip Yattara senaryolarına!
Kendin çal kendin oyna
Hafta başından bu yana bir komediye tanıklık ediyoruz.
Önce UEFA Disiplin Kurulu’nun salı günü Fenerbahçe ile ilgili kararını vereceği yazılıp çizildi.
Sonuç? Konu gündeme bile gelmedi.
Ne Fenerbahçe’den yeni belge ve bilgi istendi, ne ucu açık bırakılan soruşturmanın kapağı açıldı.
Haa, yarın farklı bir gelişme olur mu? Dosya kapandı deninceye kadar evet.
Ardından UEFA sitesinde Fenerbahçe’nin olası rakipleri yayınlandı.
Rutin açıklama, yeni bir habermiş gibi Şampiyonlar Ligi müjdesine döndü!
Sıcak havaların etkisi galiba, kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz.