Medyada, batmak üzere olan Trabzonspor’un devlet desteği ile ayakta kaldığı ve kulübe ayrıcalık yapıldığı yolunda saçma sapan bir tartışma başladı.
Bu ülkede futbol, yıllardır siyasetin ilgi alanından çıkmadı. Hep beraber yürüdüler.
İstisnasız, hemen her kulübün siyaset ile ilişkisi oldu. İsteyerek, bilerek, talep ederek...
Genç nesil anımsamaz. Küme düşen kulüpler darbeci paşaların talimatı ile lige döndü. Mahkemeler ligdeki takım sayısına müdahale etti. Devleti yönetenlen Futbol Federasyonu Başkanı atadı. Merkez Hakem Kurulu başkanlarına bile eli uzadı siyasetçilerin.
Gelelim yakın geçmişe ve günümüze.
Burada Fenerbahçe kulübünü ve dönemin başkanı Aziz Yıldırım’ı Şükrü Saraçoğlu’nun yeniden inşaası konusunda ayrı tutarak söylüyorum.
Stat yapmak için siyasetçilerin kapısını aşındırmayan, özel izin çıkarmak adına takla atmayan, tarihi mekanları ranta kurban etmeyen, “Atatürk” isimli tesisleri arenaya çevirmeyen kaç kulüp var?..
Vergi ve SGK borçlarını defalarca erteleten, karşılığında seçim pazarlığına giren, milyarlarca dolar borcu öteletmek, yapılandırmak, affettirmek için tüm değerlerini yok sayan kulüpleri kim görmezden gelebilir?..
Trabzonspor’un avukatı değil, 15 yıldır maçlarını takip eden, kulüple ilgili sorunları hasbelkader bilen bir gazeteciyim.
Siyaseten o kulübü yöneten ve yaptığı işi eline gözüne bulaştıran başkanları da tanıyorum. Yüz milyonlarca lira borcu yaratanların da arkasında güç vardı.
2010-11 sezonunda hakkının yendiğini iddia edenlerin ve hakkının teslim edindiğini savunanların yüzleşmesi gereken onca gerçek dururken, siyasetin gri koridorlarında dolaşmayı zül görmeyen kaç kulüp başkanı ve yönetici çıkar, söyler misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine dinamit konur, yargısından futboluna her kurumundan koşulsuz teslimiyet istenir, ülkeyi yönetenler kandırılırken, kimler bir banka üzerinden dönen dolapları gündeme getirebildi?..
Olan, elektrik su parası için hesap açanlara oldu!
Trabzonspor’un çıkarları için devreye giren ne kadar siyasetçi varsa, başarısız olmasını isteyen ve geçmişteki Anadolu devriminin tekrarlamasınından korkan o denli büyük bir kitle var.
Bunu 35 yıldır mensubu olduğum medya ile sınırlı tutmuyorum. Bir derdiniz varsa, ülke futbolunu bütün üzerinden değerlendireceksiniz.
Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Siyasetin bulaşmadığı, müdahale etmediği, çıkar sağlamadığı bir Allahın kulunu bulan beri gelsin. Bulamayan da konuşmasın!
Milli takım ve hakemler
Merkez Hakem Kurulu’nun ödül-ceza sisteminden uzaklaşmasını yadırgamıyorum.
Hakem atamaları ile ilgili eleştirilerin dozunun artmasına kimse gönül koymasın.
Süper Lig kadrosu 43 kişi ama, görev vereceğiniz hakem sayısı belli.
Dönüp dolaşıp aynı isimler kullanılınca, adalet sözcüğü de tartışılır hale geliyor.
Zekeriya Alp başkana sırtımı döner yürürüm. O kadar dürüst ve iyi niyetli bir insandır.
Lakin “nereden bulaştım bu işe” deme noktasına gelmesinden endişeliyim.
Evet karışanı, hesap soranı yok. Aldığı radikal kararları sorgulayan yok. Ama o da bir yere kadar.
Bu ülkede Futbol Federasyonu’nun başarılı olduğunun söylenebilmesi için iki kriter var.
İlki A Milli Takımın performansı. O şu aralar iyi gidiyor. Eminim Avrupa şampiyonasında var olacağız.
İkincisi hakemler. Maalesef bu konuda sıkıntı çok. Her türlü imkan sunulmasına rağmen şikayetler bitmiyor.
Madem bu iş “profesyonel” düzeyde yapılıyor, hakkını verenler ile beceremeyenleri ayırmak zor olmamalı!
Hakem camiası Ocak ayında her türlü sürprizle karşılaşabilir!..
Futbolu yönetenlerin yeri geldiğinde neleri feda edebileceğini iyi biliyoruz.
Aman sayın Ağaoğlu!
Fikret Orman’ın Beşiktaş Kulübü başkanlığını bırakmasından sonra, Kulüpler Birliği Vakfı başkanlığı görevi de doğal olarak sona erdi.
Vakıf başkanlığı unvanı son yıllarda tam bir angarya. Göksel Gümüşdağ’ın hakkını verelim. Onun döneminde kulüpler ciddi kazanımlar elde etmişti.
Gümüşdağ, Video Asistan Hakemliği (VAR) dahil, pek çok konuya öncü olmuştu. Kurumun ağırlığı ve ciddiyeti vardı.
Sonrası malum. Fikret Orman ile birlikte tabela derneği haline geldi.
Şimdilerde duyuyorum. Vakıf başkanlığı için heveslenen, hatta kulis yapanlar var.
Aman diyeyim. Hele Trabzonspor kulübü başkanı Ahmet Ağaoğlu’na!
Sayın Ağaoğlu; kimsenin dolduruşuna gelmeyin. Neredeyse çeyrek asırdır Golf federasyonunun patronusunuz.
Üstelik Trabzonspor kulüp başkanlığı gibi ağır bir sorumluluğunuz var.
Kulüpler Birliği Vakfını yönetmek, kağıt üzerinde asla bir unvan ve onur değil.
Son seçimde dönen dolaplar sizi hırslandırmasın. Avrupa ligi maçının olduğu gün yapılan genel kurul davetine katılmamanız iyi olmuş.
Bir koltuğa iki karpuz anca sığar. Heveslisi varsa destekleyin, ama önceliğiniz Trabzonspor’un başarısı ve yarınları olmalı.
Boş verin, bu kadar başkanlık yeter...
Annem, annem!
İnsanın sahip olabileceği en büyük servetin sağlık olduğunu anlamak için, alim olmak veya 100 yıl yaşamak gerekmiyor.
Ne para ne pul. Ne saray ne lüks araba. Ne unvan, ne makam.
Rahmetli babam “bir nefes için her şeyimi verirdim” derdi. Anlayamamıştım, geç de olsa öğrendim!
Ya analarımız? Hayattaki en değerli varlığımız onlar.
Bizi doğuran, besleyen, büyüten, Nazım Hikmet’in dizelerindeki gibi “adam eden” anamız.
Sevgi, hoşgörü ve saygı ile ayakta kalacak bir düzenimiz var.
Ailemize, arkadaşlarımıza, dostlarımıza, bu coğrafyada yaşayan insanlarımıza sahip çıkmak için geç kalmayalım.
Kırmayalım, dökmeyelim, üzmeyelim, hak yemeyelim, yedirmeyelim.
İçten bir gülümseme, sıcacık bir günaydın, seni seviyorum demek için geç kalmayalım.
Seni çok seviyorum güzel annem. İki iyilikten biri seninle olsun dilerim!..