Kafalardaki soru şu idi: “Fenerbahçe Şampiyonlar ligi’ne alınmayacaksa niçin transferde tam gaz gidiyor?”
Düne kadar pek çok kişi bunun yanıtını aradı. Çeşitli olasılıklar gündeme geldi. Bir; Fenerbahçe bu sezon da Avrupa’dan men edilebilir. İki; Fenerbahçe ceza alır, ancak ertelenir. Üç; sarı-lacivertlilere hiç ceza çıkmaz ve yoluna devam eder.
UEFA ilk etapta, TFF tarafından adı bildirilen beş takımdan sadece ikisine vize verdiğinde kafalar karışmıştı.
Önce CAS, Bursaspor’un yolunu açtı. Birkaç saat sonra UEFA, sarı-lacivertli ekibin Şampiyonlar Ligi kura çekimine katılmasında sakınca olmadığı yolunda bir bildirimde bulundu.
Kilit ifade bu: “Kura çekimine katılmasında sakınca yok”.
Şimdilik Türk futbolu açısından yürekleri ferahlatan bir haber olarak algılansa da, Fenerbahçe ile ilgili dosyanın kapanmadığı aşikar.
Bardağın dolu tarafından bakarsanız, UEFA’nın ilk günlerdeki hiddetinin yerini sükunete bıraktığı da hâkeza.
Fenerbahçe’nin açıklamasından da anlaşılacağı gibi UEFA disiplin kurulu incelemesini sürdürecek. Bu arada sarı-lacivertli kulüp ek belge ve bilgi sunabilecek.
Kim nasıl algılar bilmiyorum. Gerekçesi her ne ise, UEFA kendi soruşturmasında frene basmış görünüyor. Ayağını pedaldan çeker mi, yoksa konuyu zamana yayıp ateşin küllenmesini mi bekler, hep birlikte göreceğiz.
Gelelim Fenerbahçe’nin transferde kesenin ağzını sonuna kadar açmasına...
Açıkçası bu politikayı yadırgamıyorum.
Ne yapacaktı yönetim? Durumu idare edelim, seneye bakarız mı diyecekti?
Her olasılıkta Fenerbahçe’nin hedefi belli. Güçlü bir kadro oluşturarak şampiyonluğa ulaşmak ve gelecek sezon Şampiyonlar Ligi biletini doğrudan cebine koymak.
Düşünebiliyor musunuz, nadasa bırakılmış bir takımın Süper Lig’de nasıl ve hangi koşullarda mücadele edeceğini?
Fenerbahçe mali tabloları, tesis zenginliği ve taraftar bütünlüğü ile Süper Lig’in ayakları yere en sağlam basan bir kaç kulübünden biri.
Yaklaşık bir yıldır süren şike ve teşvik sürecinde camianın heyecanını canlı tutmak, umutlarını tazelemek, beklentilerine yanıt vermek için bundan daha iyi bir ortam olamazdı.
Stoch, Bekir, Gökhan ve Selçuk ile nikah tazelemek, Kuyt gibi bir yıldızı renklerine bağlamak, Hasan Ali Kaldırım ile uzun vadeli sözleşme yapmak, kabarık transfer listesindeki isimlere birer çentik atmak başka nasıl açıklanabilirdi ki?
Ezeli rakibi Galatasaray şampiyon olmuş kadrosuna güç katarken, Fenerbahçe’nin ağaçtan elma toplamasını beklemek saflık olurdu.
Sarı-lacivertli kulüp dün itibarıyla rahat bir nefes aldı.
UEFA dosyayı kapattığında masaya koyacağı fatura ne olursa olsun, Fenerbahçe büyük düşünmeye, büyük oynamaya ve büyük davranmaya mecbur idi.
Ve Futbol Federasyonu. Ortalığın yangın yerine döndüğü, milli takımların bile tehdit altında olduğu günlerde göreve talip olup, kaosu fırsata çevirmek kolay iş değildi.
Lakin bir yıldır yaşananlar her kulübe, her başkana, her yöneticiye ve her futbol adamına ders olmalı. Kafamızı kuma gömme devri geçti!
Çakır tamam, devamı gelmeli
Cüneyt Çakır şimdiden tarihe geçti. Avrupa Şampiyonası’nda üst üste iki maç yöneten FIFA kokartlı ilk ve tek Türk hakemi.
Devamı gelebilir mi? Beklentilerimiz yüksek.
Biraz duygusallıktan, biraz da şampiyonadaki diğer hakemlerin performansından diyelim, Çakır’a bir maç daha verilmesi olasılığı hepimizi heyecanlandırıyor.
Çakır’ın böylesi büyük organizasyonda yoluna devam etmesi, meslektaşlarının kalan maçlardaki karnesine bağlı.
Nasıl ligimizde bir hiyerarşi var. Kıdem ve deneyim önemli, UEFA için de aynı kriterler geçerli.
Çakır’ın şampiyonanın kalan bölümünde görev yapacak sekiz hakem arasına girmesi elbette çok değerli. Hâlâ orada bulunması gurur verici. Dileğimiz milli takımımızın olmadığı bu şampiyonada onu bir kez daha düdük çalarken görmek. Ancak aksi, hayal kırıklığı yaratmamalı. Çakır şu ana kadar görevini eksiksiz yerine getirdi. Kimlerin valizini toplayıp evine döndüğünü düşünürseniz, yönettiği iki maçta da ona güvenenleri mahçup etmedi.
Türk hakemliği açısından Cüneyt Çakır’ın geldiği nokta milat olmalıdır. Ona gösterilen özen, sağlanan imkanlar ve destek, başta Fırat Aydınus olmak üzere listede yer alan diğer hakemlerimize de sunulursa, bu başarı anlam kazanabilir.
Yoksa oralarda bir başka Türk hakemini görmek için 16 değil, 26 yıl daha beklemek zorunda kalabiliriz!
İlahi komedya!!!
Gündemdeki konulardan biri Beşiktaş’ın maçlarını yeni sezonda Türk Telekom Arena’da oynayıp oynayamayacağı.
Galatasaray teklife şimdilik (!) sıcak bakmıyor. Beşiktaş bastırıyor, sarı-kırmızılı yönetim karşı çıkıyor. Ortada Galatasaray ile GSGM arasında yapılmış 49 yıllık protokol var. O protokol yetkiyi Galatasaray’a veriyor. Lakin bu ülkenin de bazı gerçekleri var.
Ne gibi mi?
Tüm bu tartışmalar sürerken Spor Bakanı Suat Kılıç’ın Olimpiyat Stadı’nın 1 yıllık bakıma alınacağını açıklaması sizce rastlantı mı?
Beşiktaş’a sunulan alternatiflerden birinin aniden ortadan kalkması, psikolojik savaşın bir parçası olamaz mı?
İki kulübün anlaşması yönünde siyasetin devreye girdiğini hepimiz biliyoruz. Bakan Kılıç bu konuda aktif rol oynuyor. İyi niyetinden zerre kadar şüphemiz yok. Türk futbolunun şike ve teşvik soruşturmasıyla dibe vurduğu bir dönemde yeni kaos yaşanmasını istememesi çok doğal.
Ancak görünen köy kılavuz istemez. Kimse kimseyi kandırmasın. Galatasaray Yönetimi ne kadar direnirse dirensin, işin içine “hatırı kırılmayacak” kişiler girdiğinde ortada ne protokol kalır, ne kullanım hakkı!
Zaten en büyük sıkıntılarımızdan biri de bu.
Sorunları karşılıklı oturarak çözmeyi, birbirimizi ikna etmeyi beceremiyoruz. İlla birileri başımıza dikilecek ve yapılması gerekenleri dikte ettirecek.
İşte o zaman ne geçmişte söylenen sözler anımsanıyor ne de yöneticilik ciddiyeti ve karizma kalıyor.
İlahi komedya!!!