Sezonun derbisi döndü dolaştı yine Cüneyt Çakır’a geldi.
Nasıl gelmesin ki? Elinde yedi tane FİFA hakemin var, lakin bu maçı yönetecek üç isim sayamazsın.
Sadece bugünkü Merkez Hakem Kurulu’nu suçlayamayız. Geriye, çok daha gerilere gitmek gerek. Neden üst düzey hakem yetiştiremiyoruz, niçin ligin en zor maçları bir kaç isim arasında gidip geliyor, bunu sorgulamalıyız.
Gelelim yarınki maça.
Günlerdir Fenerbahçe-Galatasaray derbisini kim yönetecek diye fal açılırken, favoriler doğal olarak Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus idi.
Peki kriter neydi?
Bir; Saracoğlu geriliminden etkilenmeyecek, kararları kabul görecek, cesur davranacak, inandığını çalacak, futbolcu ve tribün baskısına aynı dirençle karşılık verecek bir hakem olmalıydı tercih. İki; iş hakemle kalsa iyi. Yanına ülkenin en kıdemli yardımcılarını ekleyeceksin. Çizgilere de deneyimli, güvendiğin hakemleri yerleştireceksin. Bir de kulübeleri kontrol edecek (!) çelik gibi sinirlere sahip dördüncü hakemin olacak.
Eee, 20 kusür kamera ile takip edilen, her pozisyonu defalarca irdelenen bir maçtan söz ediyorsak, MHK’nin başında kim olursa olsun Çakır ve Aydınus’dan başkasını düşünemezdi herhalde. Ortada bir başka gerçek daha var. Her sonuçta hakemlerin eleştirileceği, bir taç atışının, kart renginin, çalınacak faul düdüğünün günlerce konuşulacağı, yorumcuların reytingleri tırmalayacağı bir derbi izleyeceğiz.
Ne garip değil mi? Bir kez daha maçı değil, hakemleri konuşuyoruz. Sanki sonucu sahadaki 22 futbolcu ve teknik adamlar değil, hakemler belirleyecek.
Çakır ve ekibine bol bol “hakem şansı” diliyorum...
Trabzon’a bu gözle bakın
Trabzonspor, yaptığı pahalı transferlerle ters orantılı sonuçlar almaya başlayınca, doğal olarak başkanından teknik direktörüne eleştirilmeye başlandı.
Çok normal. Kupa ve UEFA gitti. Ligde şampiyonluk ihtimali ise şimdiden bitti.
Peki, bir de bardağın diğer tarafından bakalım.
Bordo-mavili ekip 22. hafta sonunda 37 puanla altıncı sırada.
Fenerbahçe ve Galatasaray ile birlikte ligin en az yenilen (3 maç) üç ekibinden biri.
18 takım içinde en fazla beraberlik (10 maç) Trabzonspor’da.
Süper ligin en çok gol atan (41 gol) ikinci takımı.
Bu istatistiklere bakınca ortaya farklı bir tablo çıkıyor. On beraberliğin altısı, 9 hafta görevde kalan Vahid Halilhodziç döneminde alınmış. Bugün o 10 maçın yarısını kazanmış olsa, Fenerbahçe ile aynı puanda olması kaçınılmazdı.
Kazanabilirdi de. Bu kadar iddialı bir kadronun Kasımpaşa, Balıkesir, Akhisar, Erciyes ve Gaziantepspor’u yenmesi herhalde sürpriz sayılmazdı!
Ersun Yanal’ın tarzını, yaşam biçimini, futbol bilgisini beğenmeyebilirsiniz.
Lakin, Halilhodziç ile 9 maçta toplanan 12, Yanal ile 13 haftada kazanılan 25 puan var.
Tamamen farklı iki oyun sistemi ve sersemlemiş bir takım. Üstelik neredeyse tamamı yenilenmiş, birbirini tanımayan oyunculardan kurulu bir ekip.
Dünyanın neresinde böylesi değişim geçiren bir takım, ilk sezonunda şampiyonluktan söz edebilir? Patagonya’da bile edemez.
Yanlış nerede? Suç kimin? Bu gerçekleri görmezden gelip taraftarın beklentilerini tavan yaptıran yöneticilerde.
Sadece para harcayarak başarı geleceğini yanılgısına düşenlerde.
Bir hesaplaşma olacaksa az sabredin. 12 hafta sonra yapılır muhasebesi!
Tribün kapatmayın, yasayı uygulayın
Önce seyircisiz oynama cezası vardı. Sonra tribün kapatma geldi. Amaç, küfür nedeniyle koca bir stadı cezalandırmak yerine, suç kapsamını daraltarak hakkaniyet sağlamak. Benzer uygulama UEFA’da yapılıyor.
Bizim elimizde UEFA’da olmayan bir koz var. Şiddet yasası. Hani uygulamasında sıkıntılar yaşanan, sağından solundan çekiştirilen meşhur yasa var ya...
Aslında 6222 sayılı yasa ve yönetmeliğinin, çirkin- kötü tezahüratı önlemeye yönelik ciddi uygulamaları mevcut.
TFF, kulüpler ve yasa koyanlar bunu atlıyor veya görmezden geliyor. Dolayısıyla tribün kapatmayı “gerektirmeyecek” bir sistem mevcut, ancak işletilmiyor.
Yasa, statlarda güvenlik kameraları ve anons sistemlerinin yönetildiği bir kontrol odasını zorunlu tutuyor.
Kontrol odasında federasyon ve kulüp temsilcisi bulunması gerekiyor. Bunlar kayıt altına alınan tüm görüntü ve dökümanların birer örneğini müsabaka sonunda güvenlik birimine vermekle sorumlu. Artı, aynı bilgiler federasyona ve iki kulübe de iletilmeli.
İşte sorun tam bu noktada yaşanıyor. Yani kontrol odaları işlevsiz kalıyor. Elinizde onlarca kamera görüntüsü var. Küfür edeni, olay çıkaranı anında belirleme ve müdahale etme yeteneğine sahipsiniz, ama yapmıyorsunuz.
E-bileti eleştiriliyor ya. Kimin hangi koltukta oturduğu belli. Bu görüntüleri kullanarak suç işleyeni saptamak çocuk oyuncağı. 10 bin kişilik koca bir tribünü kapatmak yerine, 300-500 holiganın maça girişini engellemek daha çağdaş ve adaletli bir uygulama olmaz mı?
Son örneği Ankara’da oynanan Beşiktaş-Balıkesir maçı. Karşı tribün bomboş. Hem kulüplere yazık, hem günahsız taraftara.
Uygulama federasyon ve kulüplere angarya gelmesin. Zaten gelmemeli, çünkü yasa öyle diyor!