Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu başarıyı Cüneyt Çakır ve yardımcıları Tarık Ongun ile Bahattin Duran yaşattığı için, onların özelinde aynı seviye gelecek tüm hakemler adınadır yazacaklarımız.
Dile kolay, tam 40 yıl sonra bir Türk hakem Dünya Kupası’na çağrılacak ve hayatında ilk kez katıldığı böylesi dev bir organizasyonda yarı final maçı yönetecek.
Onların emeklerine mi teşekkür etsek, ülke tanıtımına yaptıkları katkıyı mı alkışlasak, yoksa milyonlarca insanın izlediği yarı final maçında Cüneyt Çakır ve yardımcılarının isimlerinin her dilden yüzlerce defa tekrarlanmasına mı sevinsek?
Lakin yazın bir kenara... Onlar tarihe geçse de, kısa bir süre sonra ne göğsümüzü kabartan başarıları, ne de FIFA patronu Blatter’den aldıkları övgüler konuşulacak.
Brezilya unutulacak, burada aynı tas aynı hamam olacak. Galiba böylesi duyarsızlıklar insanımızın geninde var.
Duyarsızlık dedik de... Ülkemizi dünyanın en büyük futbol organizasyonunda temsil eden hakemlerimize gereken değeri, önemi ve karşılığı verebildik mi?

Haberin Devamı

Devlet Nişanı, Jeep ve Kravat..

Özbekler daha mı duyarlı?

Hiç sanmıyorum. Üzülerek söylüyorum, bir Özbekistan kadar olamadık.
Nereden mi çıktı Özbekistan? Tabii ki aynı Dünya Kupası’ndan! Özbekistan’ın da Brezilya’da temsilcileri vardı. FIFA’nın son yıllarda parlayan yıldızı Ravşan İrmatov ve yardımcıları, 2014 Dünya Kupası’nda tam dört maç yönetti. Ama Cüneyt Çakır ve arkadaşları gibi yarı final göremedi.
Göremedi de, ülkelerine döndüklerinde ne oldu? Özbekistan Devlet Başkanı tarafından kabul edilen İrmatov’a ülkenin en önemli liyakat nişanı verildi. Yardımcıları Rasulov ve Koçkarov’a ise son model birer jeep armağan edildi.
Neden? Özbekistan’ın dünya çapında tanıtımına katkı sağladıkları ve parayla ölçülemeyecek oranda reklamını yaptıkları için.
Başta da söyledik. Özne Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, Bülent Yıldırım veya Halis Özkahya değil. Altını çizmek istediğimiz konu, Türk hakeminin kendi ülkesinde ne kadar kıymet gördüğü...

Niçin akıl edemezler?

Biliyorsunuz, Dünya Kupası’ndaki gururlarımız, Türkiye’ye döndükten bir hafta sonra Başbakanımız tarafından kabul edildi. Çakır kendisine Brezilya maçındaki formasını, Başbakan ise hakemlerimize birer plaket ile kravat hediye etti.
Net söylüyorum. Daha fazlasını düşünmek bir Başbakanın görevi de değil, sorumluluğu da. Hatta bu kadar yoğun gündem içinde Çakır ve ekibini kabul etmesinin ayrıcalık olduğunu savunanlar bile çıkabilir.
Ancaaak... Memleketin Spor Bakanı, müsteşarı, Spor Genel Müdürü, anlı şanlı danışmanları, muhalefet partilerinin temsilcileri veya her konuda ahkam kesen yol göstericileri neredeydi?
Uluslararası organizasyonlarda dereceye giren sporculara çuval dolusu altını, ekstradan ev ve arabaları, dünya ikincisi basketbolculara 1’er milyon lira ödülü akıl edenler, gerektiğinde kılıf uyduranlar, sembolik de olsa Dünya Kupası’nda yarı final yönetmenin maddi bir motivasyonu olması gerektiğini niçin düşünemezler?

Haberin Devamı

O fon ne işe yarar?

Bırakın mevzuatı, talimatları, bürokrasiyi. Bu ülkedeki tek “Hakem Derneği’nin Başkanı” Kültür ve Turizm Bakanı’nın yardımcısı. Bakanlığın tanıtma fonu acaba böyle zamanlarda devreye girmeyecek de, ne zaman ve kimler için kullanılacak?
Futbolcuya, sporcuya, teknik adama verilen değer niçin Türk hakemine gösterilmez? Onlar neden oyunun asli unsuru değil de figüranı olarak sürekli eleştirilerin odağına konur?
Aslına bakarsanız ücretlerine yapılacak zammın yüzdesi bile tartışma konusu edilen hakemlerimizin, devletten böyle bir beklentileri olduğunu sanmıyorum. Şeytanın avukatlığına soyunduk, o kadar!
Biz bu kadar laf salatası yaptık, noktayı Cüneyt Çakır koydu:
“Sokakta 80 yaşında bir teyze gelip boynuma sarıldı. Oğlum belki yarın öleceğim ama, senin başarını gördükten sonra huzurluyum dedi. İşte bizim ödülümüz, bu sevgidir...”

Haberin Devamı

Terim ve Yanal arasındaki fark!

Galatasaray Kulübü başkanı Ünal Aysal yakın geçmişte Fatih Terim için “eleman” yakıştırması yaptığında sözleri aylarca tartışılmıştı.
Terim gibi apoletinde yıldız takacak yer kalmamış bir teknik direktöre “eleman” demek, sonuca giden yolu kısaltmaktan başka ne olabilirdi ki? Ne olduğunu gördük!
Bu kez benzeri bir yıldırma operasyonu Fenerbahçe’de yaşanıyor. Başkan Aziz Yıldırım daha sezon başlamadan sazı eline alıp, Ersun Yanal’ın futbolcular, taraftar ve kamuoyu nezdinde patron değil, “eleman” olduğu imajı yaratmaya çalışıyor.
O dönem Galatasaray’da Aysal ve Terim arasında bir güç savaşı vardı. Bugün Fenerbahçe’de Yıldırım ve Yanal arasında bilek güreşinden bile söz etmek saflıktır.
Şike sürecindeki yargı kararlarıyla rahatlayan Yıldırım’ın mesajı açık: “Bu takımın başkanı, hocası, yöneticisi, masörü, doktoru, malzemecisi benim...”
Bu şartlarda Yanal’ın yapması gereken ne? Yeni bir darbe yemeden bırakıp gitmek. Direnirse “eleman” sözcüğü bile az kalır!
Galatasaray’da camianın “imparatoru” vardı. Fenerbahçe’de ise ilk günden beri “kendilerinden görülmeyen” Yanal...
Ancak bu kez kaçınılmaz sonda tercih yapmak Ersun hocanın elinde!