Kolay değil. Gruba birinci torbadan katılan Villarreal’den biri deplasman galibiyeti, 4 puan çıkarmak. İkinci favori Steaua Bükreş’i Ankara’da yendikten sonra, Zürih kazası da olmasa, işi çoktan bitirmiş olacaktı Osmanlıspor.
Dün gece de Steaua karşısında iyi başladı temsilcimiz. Tempoyu istediği gibi ayarladı, basit ama etkili oynadı. Rakibin orta alanda top yapmasını engellerken, o çok iyi bildiği hızlı hücumlarla rakip kalede tehlikeli olmaya başladı. Nitekim böyle bir organizasyon 30. dakikada Ndiaye ile gole dönüştü. Maher bu yarıda iki net pozisyondan birini daha gole çevirebilse, Steaua’nun gardı daha o dakikada düşecekti.
İkinci yarıda önce rakibin baskısına karşılık vermek, sonra topa sahip olmak gerekiyordu. Lakin deneyim faktörü girdi devreye. 69. dakikada basit bir savunma hatası Steaua’yu maça geri döndürdü.
İşte bu bölümde yapılması gereken sakin kalabilmek ve direnmekti. Osmanlıspor orta alanda kontrolü rakibe kaptırınca baskı yemekten bunaldı. 86. dakikada ilk golün benzeri bir atak yine sağdan başladı ve tüm savunmacılarıyla kalemizi bunaltan Steaua, Tamaş ile tura tutundu.
Açık söyleyelim, bu yenilgiye karşın Osmanlıspor son maçta Zürih karşısında kendi göbeğini kesebilirse ki, bu noktadan sonra tüm beklenti bu, tarihinde ilk kez katıldığı bir uluslararası organizasyonda, çantada keklik değil, her takım için ciddi bir rakip olduğunu kanıtlayabilir.
Unutmayalım, UEFA Avrupa Ligi kuraları çekildiğinde Osmanlı adını tarih kitaplarından duyanlar dışında, “kim bu takım, nereden çıktı?” diye soranlar çoktu kuşkusuz. Temsilcimizin son hafta maçlarına lider girerken, kim olduğunu ve nereden geldiğini öğrenenlerin sayısının, onu hiç tanımayanlardan fazla olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz artık. Osmanlıspor’un kaybettiği birşey yok. Yeter ki o son dakikaya tüm gücünü ve benliğini yansıtabilsin.