Başlığa bakıp, Cüneyt Çakır’ın hakemliğini sorguladığımızı sanmayın.
Bu konuda ahkâm kesmek ve görüş belirtmek, kulüp yöneticilerinin işi!
Hafta içinde Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın derbi maçının hakemiyle ilgili yaptığı “Çakır’ı maçlarımızda istemiyoruz” açıklamasından sonra aklıma geliverdi.
Malum, FİFA kokartlı hakem Beşiktaş gibi Trabzonspor’un da istenmeyenleri arasında.
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ise Çakır için “hakem değil” yorumu yapmıştı. Cüneyt hoca derbide Fenerbahçe’nin beğenmediği düdükler çalmış olsa, “O” sesin dozu da, tonu da yükselebilirdi.
Eeee, ne kaldı geriye?
Bir tek Galatasaray...
MHK’de, Çakır’ın daha fazla yıpranmasını istemiyorsa kısa vadede, ortaya şöyle bir tablo çıkar; FIFA’nın gözbebeği, UEFA’nın bir numarası, kendi ülkesinde derbi diye nitelendirilen zorluk derecesi yüksek maçlarda görev yapamayacak!
Ben istedim tek göz!..
Galatasaray-Beşiktaş maçını “zorla kabul ettiği” ileri sürülen Çakır’a, bu süreçte yaşadıklarını da dikkate alarak sorsanız, “Ben istedim bir göz, tanrı verdi iki göz” diyebilir!
Adamın bir ayağı zaten yurt dışında.
Dünya kupasında yarı final, şampiyonlar liginde final, 2016 Avrupa şampiyonası finalleri, Şampiyonlar liginin en üst düzey maçları bir yana, lige yabancı hakem gelmesini isteyenlere inat, Kazakistan ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden prestij davetleri alıp, işin keyfini de çıkarıyor belki de...
Bu satırları okuyanlar sakın yanlış anlamasın.
Çakır’ın veya herhangi bir hakemin avukatı değiliz. İhtiyaçları olduğunda âlâsını(!) bulduklarını biliyoruz.
Türkiye’de futbolu ve hakemliği el birliği ile ne hâle getirdiğimizi anlatabilmek için verdik Çakır örneğini.
Haa sadece Çakır mı?..
Torbadan çıkan hakemler!
Şimdiki MHK Başkanı dahil, yakın geçmişte Ali Aydın, Cem Papila, Bülent Yıldırım, Fırat Aydınus, Halis Özkahya ve nicelerinin kulüpler tarafından “kara listeye” alındığını, “istenmeyen adam” ilan edildiğini ne çabuk unutuyoruz?
Yine bir zamanlar, racon kesmeyi seven bir federasyon başkanının hakemleri “torbaya” sokup, tombala çeker gibi atama yaptığı günleri ne çabuk siliyoruz hafızalarımızdan?
Aradan çeyrek asrı aşkın bir vakit geçse de, milyarlarca dolarlık sektörün “günah keçisi” olmaktan kurtulamadı hakemler.
Futbolun kısmi özerklik kazandığı 1989 yılından önce, TFF başkanlarını siyasi otorite atıyordu.
MHK’leri federasyon seçiyor, MHK’ler de önemine (!) göre maça gönderiyordu hakemleri!
Gelin görün ki, ne şikayetler değişti, ne kafalar!
Aynı dönemde, A milli takımı yurt dışına çıkarken borç para istiyordu devletten.
Bugün de kulüpler, 4 milyar lirayı bulan borçlarının ötelenmesi için aşındırıyor devletin kapısını.
Kulüp yapıları, başkanların hırs ve ihtirasları, yöneticilerin saldırgan tarzları mı değişti de, hakemlerin tüm bunların önüne geçmesi bekleniyor?
Masadan kalkamazsınız!
İddia ediyorum, bunca ağır eleştiriye karşın, futbolun paydaşları arasında kendini en çok geliştiren, çağdaş dünya ile entegre olan, uluslararası arenada yer edinen kesim, hakemlerdir!
Lafı uzatmayalım. TFF, MHK ve kulüplere açık bir çağrı yapıyorum:
Sezonun bitimine kaldı dokuz hafta.
Etapları yaparken alın birer tane kulüp temsilcisini yanınıza, koyun listeyi, beraber belirleyin hakemleri!
Bakalım kalkabiliyor musunuz o masadan?..
Trabzonlu yöneticiler!
Gökhan Saral ve Coşkun Bülbül.
İkisi de Trabzonspor yöneticisi.
Bülbül, Galatasaray maçının hakemine yönelik sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle 25 bin lira ceza aldı.
Saral’a ise sportmenliğe aykırı açıklamaları yüzünden 30 bin lira ve 45 gün hak mahrumiyeti cezası verildi.
Her kulüpte gördüğümüz, alışıldık, bildik eylemler!
Alışık olmadığımız, iki yöneticinin de PFDK tarafından verilen para cezalarını ceplerinden ödeyeceklerini açıklamaları!
Hiç karışmasalar kim ödeyecekti bu paraları?
Trabzonspor kulübü.
Tıpkı bundan önceki başkan ve yöneticilerine 2.5 yıl içinde kesilen toplam 2 milyon liraya yakın cezayı ödediği gibi!
Umarız Saral ile Bülbül’ün bu tavrı, Mevlana’nın dediği gibi “Bozuk olunca maya, ne ar tanır ne hayâ...” tarzını seçen tüm kulüp başkanı ve yöneticilerine örnek olur!
Hukuk ve vicdan arasında!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Galatasaray’ın UEFA’dan aldığı cezayı yorumlarken şike sürecine gönderme yapıp, şöyle konuşmuştu:
“Başbakanlığım dönemimde Platini ve Infantino’ya da söylemiştim. Ceza verecekseniz kulüplerin başkanlarına, suçu işleyenlere verin demiştim. Galatasaray meselesinde de kulübe ceza verilmesine karşıyım. O zaman 20-25 milyon taraftarını da cezalandırıyorsun...”
Lakin şöyle bir durum var...
Ülkelerin, kurumların ve özellikle futbolda, üst yapıların kendi hukuk kuralları var.
Diyelim ki Platini, o dönemde Fenerbahçe’yi değil, yöneticilerini cezalandırdı.
Peki, adı geçen kişiler Türk adaleti tarafından beraat ettirilmedi mi?
Şimdi hepsi aynı kulüplerde yöneticilik yapmıyor mu?
UEFA, bu isimleri futboldan men etse idi, mahkemenin beraat kararı nasıl yorumlanacaktı.? Pirincin taşını kim ayıklayacaktı o vakit?
Cumhurbaşkanı’nın şu görüşüne katılıyorum. Ekonomik olarak kulüplerini zarara uğratan başkan ve yöneticiler hatalarının bedelini ödesin. Hatta, on milyonlarca dolarlık tazminatı ceplerinden versinler.
Versinler de... Hangi hukuk sisteminde var, böyle bir yaptırım?
Futbolun kanayan yarası, basiretsiz, yetersiz, sorumsuz, öngörüsüz başkan ve yönetici profili değil mi?
Sonuçta, kurunun yanında yaş da yanıyor maalesef.
Çözebiliyorsak, önce bu sorundan başlayalım!.. Gerisi kolay!