Türkiye’nin üst düzey hakemlerinden Fırat Aydınus, Şampiyonlar Ligi maçı için İngiltere’ye giderken havaalanında 4 sivil polis tarafından korunuyor.
Sahasında Trabzonspor’a kaybeden Orduspor takımı stattan ayrılırken kendi taraftarının saldırısına maruz kalıyor. Yabancı oyuncusu ölümden dönüyor, teknik direktörü yaralanmaktan kıl payı kurtuluyor.
Aynı maçı izlemek için Trabzon’dan gelen gazetecilerin “61 plakalı“ aracı hurdaya çevriliyor, içindekiler canlarını zor kurtarıyor.
Şampiyonlar Ligi gibi Avrupa’nın en önemli organizasyonu öncesi Manchester kafilesi İstanbul Atatürk havaalanında öfkeli kalabalığın gazabına uğruyor.
Fazla geriye gidip sokak savaşları, tribün terörü, adam bıçaklama gibi çirkin örnekleri tekrar gündeme getirmeyelim. Son bir hafta içinde yaşanan şu olaylar bile Türkiye’de futbolun nasıl algılandığını anlatmaya yetiyor.
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kulakları çınlasın! Ne diyor sayın Kılıç? “Ülkemizdeki deplasman yasağı ayıbından bir an önce kurtulmamız gerekir.”
Sayın Bakan, endişe duyulacak çok daha önemli konular var. Futboldaki anarşinin boyutu iki takım taraftarı arasındaki gerilimi çoktan aştı, statlardan sokaklara taştı.
Gözü dönmüşler artık kendi futbolcusu ve teknik adamını hedef alıyor.
Görevinin başındaki gazetecilere saldırıyor. Aleyhine hata yaptığını düşünen hakemi her platformda linç etmeye kalkıyor. Devletin polisiyle çatışıyor, önüne geleni yakıp yıkıyor. O güzelim statlar tahrip ediliyor.
Daha iki hafta önce yaşadık. Trabzon’a doğru yol alan rakip takım otobüsünden döner bıçakları, palalar, zincirler, muştalar çıkıyor. Bu adamlar sözde futbol maçına gidiyor.
Çok daha vahimi, “medya mensubu” unvanı taşıyan bazı patavatsızlar, yerlerde sürünen reytinglerini kurtarabilmek için tüm ahlaki değerleri ayaklar altına almaktan çekinmiyor.
Evet deplasmana taraftar gidememesi futbol adına bir ayıp. Ancak, daha büyük ayıplar yaşanırken söylemlerde bu noktaya takılıp kalmak, çözüm ararken çözümsüzlüğe sürüklenme tehlikesine yol açabilir. Dikkat edin, şiddetin boyutları değişiyor ve hareket alanı genişliyor.
Zamanı çoktan geçti de... Devleti, federasyonu, kulüpleri, yöneticisi, medyası ve futbolun tüm unsurları “bu işin sonu nereye varacak?” diye kendini sorgulamaktan kaçtığı sürece, Türk futbolu yakasına iliştirilen ayıplarla yaşamaya mahkum olacak ve öyle kalacaktır.
UEFA yaptı, biz de yaparız
FIFA ve UEFA önemli organizasyonlarda denedi, olumlu sonuç aldı.
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp de gelecek sezon süper ligde 6 hakem uygulamasına geçebileceklerini açıkladı.
Hakem kararlarının bu kadar tartışıldığı bir ligde, sadece hataları asgariye indirebilmek değil, futbolun gelişimine katkı sağlamak açısından da yararlı olabilir.
Peki federasyon ve MHK bu uygulamaya hazır mı?
Aslında MHK sezon sonunda 37 kişilik üst klasman kadrosunu 20’ye indirip süper lig maçlarında daha az hakeme, daha çok maç yönettirmeyi planlıyordu.
6 hakem uygulamasına geçilirse proje rafa kalkacak. Çünkü mevcut 37 kişilik üst klasman kadrosu yetersiz kalacak.
Bir orta, iki çizgi bir de dördüncü hakem. Her hafta 9 maçta 36 hakem demek.
Üst klasman kadrosundaki en az 12 hakemin PTT 1. ligin yükünü çektiği dikkate alınırsa, mevcut sayıya takviye gerekecek.
MHK Başkanı Alp yeni sistemde ulusal hakemlerden yararlanılabileceğini söyledi. Mantıklı.
Ancak şu faktörü dikkate almak gerek. Çizgi hakemi de en az hakem kadar deneyimli olmalı ki, maç içerisindeki tartışmaları pozisyonlara doğru müdahalelerde bulunabilsin.
Dolayısıyla yeni sistemin sağlıklı işleyebilmesi için sezon öncesi kapsamlı bir eğitim şart. Eğitimde deneyim sahibi FİFA kokartlı hakemlerin katkısı sağlanabilir.
Hakem İşleri Müdürü Burçin Keskin geçen hafta UEFA’da düzenlenen 6 hakemli sistem projesini dinledi. UEFA hakem komitesi üyesi Pierluigi Collina’nın İtalya’daki uygulamayı anlattığı toplantı, bir anlamda üye ülkeleri de teşvik amacı taşıyordu. Keskin’in gözlemleri MHK’nin yol haritasına katkı sağlayabilir.
Konunun ekonomik boyutuna gelince. TFF’nin 2012-13 yılı bütçesi 165 milyon lira. Bunun yüzde 11’i, yani 19 milyon lirası hakem gideri.
6 hakem uygulaması kuşkusuz bu oranı daha da yukarı çekecek. Federasyon başkanı defalarca tekrarladı: “Paramız var, kaynak sorunu yok.”
Kaybedecek bir şey yok. Uygulama hataları sıfıra indirmese de, pozisyonların defalarca irdelendiği ligimizde her kesime fayda sağlayacağı kesin.
Kime ‘ulan’ dediğine bağlı!
Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Fırat Aydınus’un Caner Erkin’i oyundan attığı pozisyon hakkında ilginç bir yorumda bulundu: “ Ulan kelimesi hakaret içermeyen, küfür olmayan, sadece kaba bir sözcük. Bu sözcükten bir futbolcu atılamaz, atılmamalı”.
Kocaman uzun yıllar futbol oynadı. Saha içinde hakemlere çok daha ağır ifadelerle hakaret edildiğini bilen biri olarak “Ulan” sözcüğü Kocaman gibi pek çok teknik adam ve futbolcuya sıradan gelebilir.
Lakin Kocaman’a sormak gerekir. Antrenmanda herhangi bir futbolcunuz size sinirlenip “Hadi oradan ulan” şeklinde hitap etse, nasıl olsa hakaret içermiyor diye sırtınızı dönüp gider misiniz, yoksa o oyuncuyu anında antrenmandan kovar mısınız?
Sanırım yanıtınızı en çok Fırat Aydınus merak ediyordur!
Sonuç olarak “ulan” sözcüğü belki küfür değildir. Ancak yakışıksızdır, öfke ve nefret anlatır ki, bazıları tepki gösterir bazıları da içine sindirir!