Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Avrupa’daki tek temsilcimiz Beşiktaş, gelecek hafta Olympiakos ile deplasmanda önemli bir maç oynayacak.
Gidip gördük. Bir önceki turda Osmanlıspor’u eleyen Yunan ekibinin taraftarına mutlaka dikkat derim. Karaiskakis stadının ambiyansı müthiş. Seyirci kapasitesi Vodafone Arena’dan az olsa da, Osmanlıspor maçına gelen 20 bin civarındaki ateşli taraftar bile müthiş bir ortam yaratmaya yetmişti.
Beşiktaş karşılaşmasında stat, muhtemelen dolacak.
Hem rakip takım, hem hakemler üzerinde öyle bir baskı kuruyorlar ki, etkilenmemek mümkün değil.
Taraftarın yarattığı bu atmosfer, kendi takımlarını da hırçınlaştırıyor. Futbolcular daha agresif oynuyor. Tribünlerin hemen her pozisyona verdiği tepki, ister istemez hakemi de etkiliyor.
Osmanlıspor maçında sağ bekleri Figueiras’ın ilk on dakika içinde ikinci sarıdan atılması gerekiyordu. Fransız hakem gözünün önündeki sert hareketi bir düdükle geçiştirirken, seyirci bu karara bile tepki göstermişti. Daha onlarca yanlış düdük ve bayrak vardı.
Cehennemden çıkmak
Beşiktaşlı futbolcular Fenerbahçe ile oynadıkları kupa maçında tahriklere kapılıp, zaman zaman kontrolü kaybetmişti.
9 Mart’da Karaiskakis stadında seyircinin ve Olympiakoslu futbolcuların çok daha fazlasını yapmaya çalışacaklarına kuşku yok. Avrupa futbolunun şımarık ve bir o kadar da hırçın çocuğu Olympiakos, sicili bozuk bir kulüp. Vukuatı çok. Bu yüzden UEFA’nın her iki maça da rakip takım taraftarının alınmaması yönündeki karar, şiddete karşı alınmış bir önlem.
Bir doğru daha yapması gerek UEFA’nın, o da perşembe gününe deneyimli bir hakem atamak.
Evet. İki takım arasındaki kalite ve güç farkı Beşiktaş lehine görünüyor. Bu yüzden şanslı kura olarak değerlendiriliyor. Lakin bu sınavı hasarsız atlamak ve rövanş için oyuncu kaybetmeden, cezalı duruma düşmeden dönmek, önemli.
Şenol Güneş elbette rakibi analiz etmiş ve riskleri oyuncularına anlatmıştır. Bizim naçizane önerimiz, Karaiskakis cehenneminde sakin kalınması, provokasyona gelinmemesi ve mutlaka gollü bir skor yakalanması şeklinde.
Başarılar Beşiktaş...

Haberin Devamı

Aziz bey büyük konuşmuş!
Çok değil, bir yıl önce şöyle diyordu Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım: “Hoca ile kupayı konuştuk. Gençleri ve diğer oynamayanları oynattık. Yayıncı kuruluş üzülür, ağlar falan yok. Federasyon yüzünden zarar ediyoruz. Türkiye Kupası yüzünden zarar ediyoruz. Ya federasyon bu sorunu çözer, ya da kupaya katılmayız. Ceza da alsak katılmayız.”
Son yılların en kötü performansını sergileyen Fenerbahçe’nin şampiyonluk umudu, artık bir mucize kadar uzak.
Lider Beşiktaş’la puan farkı 12. UEFA Avrupa ligi de erken bitti.
Ne kaldı geriye? Türkiye Kupası.
Hani sayın başkanın gereksiz, angarya, zarar ettiren organizasyon olarak gördüğü kupa var ya... İşte o!
Yıldırım hafta içinde klasik Samandıra baskınlarından birini daha yaparken, futbolcuları sert biçimde uyarmış: “Türkiye Kupası’nı mutlaka kazanmalıyız. Kupaya sarılın.”
Nereden nereye değil mi? Pusula şaşmaya görsün!
Seneye Avrupa bileti için tek ve en kestirme yolun “ceza alsak da katılmayız” dediği Türkiye Kupası olacağını nasıl öngörebilirdi sayın Yıldırım?
Ama gerçek bu. Kabul etseniz de, etmeseniz de, acı da olsa, tatlı da gelse bu!
İşin içinde para var. Prestij var. Avrupa var. Mevki makam var. Var da var...
İster misiniz, Aziz Yıldırım kupayı kazanmaları için bir de futbolculara ve Dick Advocaat’a ekstra prim versin?
Ne demiş atalarımız? Büyük lokma ye, büyük konuşma!
Sayın başkan ve Fenerbahçe’nin durumu aynen böyle!

Haberin Devamı

Şampiyon mu dediniz?..
Derbi sonrası ezeli rakipleriyle açılan puan farkına bakıp, Beşiktaş’ı mart ayı sonunda şampiyon ilan edenler, eminim en çok Fikret Orman ve Şenol Güneş’i rahatsız ediyordur.
Hatırlayın, aynı tuzağa 2009-10 sezonunda Fenerbahçe düşmüştü. Son haftaya girilirken Galatasaray ve Beşiktaş’a 9’ar puan fark atmış, takipçisi Bursaspor’un bir puan önünde yer almıştı.
Sonuç? Fenerbahçe adına büyük hüsran ve pişmanlık!
Şimdilerde benzer bir senaryo yazılıyor. İnsanlar bilerek veya bilmeyerek, şampiyonluklar dört büyüklerin tekelindeymiş gibi Başakşehir’i görmezden geliyor. Tıpkı 7 sezon önce Bursaspor’u dikkate almadıkları gibi!
Oysa ligin geri kalan 12 haftasında fikstüre dikkatlice baksalar, Beşiktaş’ın hiç de iddia edildiği gibi rahat bir konumda bulunmadığını anlayabilirler.
29. haftaya kadar
Takipçilik, lider olmaktan ve onu korumaktan her zaman daha avantajlıdır. Üstelik Başakşehir gibi taraftar ve medya baskısından tamamen uzak bir takım söz konusu ise.
Şu mantıklı; Nisan sonundaki Başakşehir maçına kadar (29. hafta) aradaki fark korunur, Beşiktaş bu karşılaşmayı kazanırsa, şampiyonluk sözcüğü yerli yerine oturur.
En iyi kadroyu barındırması, en iyi takım oyununu oynaması, en motive teknik direktörle çalışıyor olması, en inanmış taraftar grubunu arkasına alması, Beşiktaş’ı elbette ligin favorisi yapar.
Ancak geçmiş, trajik deneyimlerle dolu. En iyi Şenol hoca iyi bilir. Bir yanda Süper Lig, diğer tarafta beklentilerin tavan yaptığı UEFA Avrupa ligi hedefi duruyor.
Aynı disiplin, coşku ve performansla iki kulvarda birden mücadele etmek kolay iş değil. Bu yükü ve sorumluluğu taşımak da öyle hâkeza...
Gazete manşetlerinin ve futbol yorumcularının kehaneti, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın içler acısı durumu üzerinden yapılsa da, Başakşehir başka bir ligde oynuyormuş algısı yaratmak, en azından o takımın teknik direktör ve futbolcularının emeğine saygısızlık anlamına gelir.
Unutulmasın ki, orada da alın teri ve her türlü övgüyü hak eden bir yarışmacı var!