Hadi futbolun son günlerdeki “ağır” gündeminden biraz uzaklaşıp, memleket gerçekleriyle ufak bir fantezi yapalım.
Malum, Türkiye’de insanlar takım tutar gibi parti tutuyor. Tribünlerde “yenilsen de yensen de taraftarın seninle” tekerlemesi, siyaset meydanlarında “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganları, sonuca değil aidiyet duygusuna odaklı olunca, saflar da keskin çizgilerle ayrılıyor çoğu kez.
Ekonomiyi düzlüğe çıkarmak, toplumsal barışa katkı sağlayacak politikalar üretmek, demokrasiyi özümsemek, modern dünya ile entegre olmak, teknolojiyi geliştirmek, kültür, sanat ve sporda yol alacak stratejiler uygulamak gibi faktörler seçmen tercihlerinde belirleyici olmadığına göre; bir kulübün parti kurup seçime girmesi de yadırganmamalı bu ülkede.
Peki, en iyi kim yapabilir bu işi? Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe elbette.
Düşünsenize 25 milyon taraftarı olduğu iddia edilen bir kulüp örneklediğimiz.
Hadi indirin, 20 milyon olsun. Bunların 5 milyonu seçme yaşına gelmemiş diyelim, kaldı mı 15 milyon. 5 milyonu da kararsızlara ayırın, elde var 10 milyon!
7 Haziran seçimlerine bakın; AKP 18, CHP 11.5, MHP 7.5, HDP 6 milyon seçmenin oyunu almış.
Demek ki Aziz Yıldırım’ın kuracağı parti, diğerlerinden koparacağı oylarla, bırakın baraj sorunu yaşamayı, ana muhalefet partisi bile olabilir bu tabloda!
Seçmenin ayağına gidiyor
Şaka bir yana, Aziz Yıldırım’ın “1 milyon üye” projesi için harcadığı emek, gösterdiği çaba ve uğraş, pek çok siyasetçiye parmak ısırtacak boyutta şu sıralar.
Sokağa hitap eden, esnafın, öğrencinin, taraftarın ayağına gitmekten gocunmayan, yurt içi ve dışı organizasyonlarda tırnaklarıyla üye toplamaya çalışan Aziz Yıldırım, tam bir lider portresi çiziyor bu süreçte. İstanbul, Van, Kayseri, Ankara derken yakında ABD’de olacak başkan. Hepsi birer miting gibi...
Hafta içinde Fenerbahçe kulübünün Fatih Şubesi açılışında kendisine “efsane” diye hitap edilmesine karşı çıkan Yıldırım, “Kimse efsane değil, Biz görevimizi yapıyoruz” dese de, bir milyonuncu üye imzasını attığında, bu projenin mimarı saha sonuçları ne olursa olsun yarattığı ekonomi ile “efsane” ilan edilecek.
Biraz gevşeyelim diye futbol ile siyaseti harmanlayıp hayali bir senaryo yazarken, Aziz Yıldırım’ın aynı açılışta yaptığı şu cümlesi dikkat çekiciydi aslında; “Biz sivil toplum örgütüyüz. Ülkenin zor günlerinde dayanışma içinde ne gerekirse yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Fenerbahçe inşallah daha çok şube açar ve ülkenin kaderinde rol oynayacak noktalara gelir...”
Bir spor kulübünün sivil toplum örgütü olarak anılması bazı çevreleri rahatsız edebilir. Milyonlarca insanın aynı tepkiyi göstermesi, ortak tavır koyması ve tek ses olması, siyasetçinin hoşuna gitmeyebilir. Lakin, doğudaki bir yurttaş ile Edirne’deki yurtseverin gerektiğinde ulusal çıkarlar için birlikte hareket edebilmesi, ancak ve ancak bir sivil toplum örgütü çatısı altında gerçekleşebilir. Türkiye henüz bu gücü kullanabilmiş değil.
Kimse alınmasın, gocunmasın. Siyasetçiler görevini yaptığında telaffuz etmekten korktukları o sivil toplum örgütleri, sadece ülkesinin ve devletinin yanında olur. Aziz Yıldırım’ın vermek istediği mesaj da budur!
MHK de kararı beğenmemiş
Kayserispor-Trabzonspor maçında çok tartışılan bir pozisyon vardı. Bir sakatlık sonrası oyun başladığında Erkan Zengin centilmence topu Simic’e doğru yollamıştı. Simic’in ayağı ile havalandırıp kafası ile verdiği pası kaleci Hakan Arıkan eliyle tutunca, hakem Hüseyin Göçek kombinasyonun fair-play ruhuna aykırı olduğuna hükmedip, endirekt vuruş vermişti. Bu arada televizyon görüntülerine bakanlar 6. hakem Ali Zağlı’nın Göçek’i yönlendirdiğini düşünmüştü.
MHK, o maçın hemen ardından Ali Zağlı’yı Başakşehir-Akhisarspor karşılaşmasında görevlendirildi. Öğrendik ki, Zağlı’nın pozisyona en ufak bir müdahalesi yokmuş. Hakem hocası değiliz, ahkâm kesemeyiz. Ancak sorarız; bir futbolsever olarak karar ve sarı kart içinize sindi mi? Bizim sinmedi. Erkan Zengin’in karar sonrası son vuruşta topu kaleciye bırakması, Göçek’i zaten yeteri kadar üzmüştür. Bazen körü körüne kural uygulamak yerine, inisiyatif kullanarak vicdani yorumlar yapmak, daha uygun düşmez mi?..
Kartopu çığ olmuş, geliyor!
Korkunç gerçeği TFF Başkan Vekili Hüsnü Güreli açıkladı. Süper ligdeki 18 kulübün toplam borcu 3 milyar 948 milyon liraya ulaşmış. Söz konusu kulüplerin bankalara borcu ise 1 milyar 700 milyon lira imiş. Faiz de yılda 356 milyon lira! Kartopu çığ olmuş, felaket üzerimize geliyor.
Peki, 2015 yılında İçişleri Bakanlığı için öngörülen bütçe ne kadar dersiniz? 3 milyar 898 milyon lira. Sağlık Bakanlığı’nın 2 milyar 721, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ise 1 milyar 489 lira.
Diyeceksiniz ki, futbol dünyanın sayılı ekonomilerinden biri. Rakamı abartmayın. İyi de, bu kadar borca karşın ne üretmiş kulüplerimiz, nasıl bir katma değer yaratmış yarınlar için, hangi yatırımlar devreye girmiş?..
Sonuç ortada. Zaten bu ülkede kulüpler ve futbol ekonomisi doğru yönetiliyor olsa idi, UEFA sıralamasında en iyi kulübümüz 28, en kötüsü 68. sırada bulunmazdı.
Valla ne diyelim; binmişler bir alâmete, gidiyorlar kıyamete!