Aziz Yıldırım’ın normal hali bu ise kızdığı vakit neler söyleyebileceğini kestirmek gerçekten zor.
Eğer tribünler yola gelmezse, Aziz bey 10 yıl daha Fenerbahçe kulübü başkanlığını bırakmazmış.
Allah, Allah.. Taraftar kal diye yalvarsa ne olacak acaba?..
Yıldırım’ın şike davasında beraat ettikten sonraki söylemleri, kararın Yargıtay tarafından onanmasının ardından görevi bırakacağı yönünde değil miydi?
Ne değişti o günden bu yana?..
Sevgili Ercan ağabey (Güven) yazmıştı bir süre önce; “Çık konuş başkan” diye.
Zamanlama manidâr da olsa, çıkıp konuştu Aziz başkan!
Ercan Güven’in öngördüğü gibi medyaya bir haftalık malzeme verirken, yine hedef şaşırttı!
Paralelden başladı, terörden dem vurdu, köşe yazarlarına veriştirdi, yayıncı kuruluşun yorumcularını eğitime gönderdi, gazetecileri aldıkları ücretler üzerinden yermeye çalıştı.
Öfkesini pay etti!
Ersun Yanal’a demediğini bırakmadı. Ahlâktan söz ederken, 1994-95 sezonunda Beşiktaş’ı şampiyon yapan, ancak daha sonra Almanya’da kokain davasından yargılanan Christoph Daum’u Fenerbahçe takımının başına getirdiğini unuttu, ahlâk kavramını taca attı.
“Ben varken o olamaz” dedi, camianın en sevilen isimlerinden Aykut Kocaman’a kapıları kapattı.
Halefi ilan ettiği 1907 derneğinin kurucularından Ali Koç’un, ÜNİFEB ile ilişkisine çattı.
Ligde puan kaybettiği takımları, şampiyonluktaki rakibi Beşiktaş ile oynayacakları maçlar öncesi motive etti.
Alkollü taraftara savaş açtı, yayıncı kuruluşu antrenör pazarlamakla suçladı.
Kısacası 1.5 saat içinde Yıldırım’dan nasiplenmeyen kalmadı!
Oysa basın toplantısı düzenleyeceği duyurulduğunda, başkanın biriktirdiği öfkesini bu kadar adaletli pay edeceğini düşünememişti kimse.
Neticede, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında niçin geride kaldığını öğrenmek yerine, Aziz beyin o günkü ruh haline tanıklık etti izleyenler.
Türkiye uzunca bir süredir yönetimsel anlamda sistem tartışması yaşıyor. Nereye gideceğini kestirmek zor.
Lakin Mahmut Uslu’nun Konya’da söylediği gibi, Fenerbahçe çoktan geçmişti “Başkanlık” sistemine!
Hayırlı olsun millete.
Trabzonspor’un başı dertte!
Hami Mandıralı Fenerbahçe maçı öncesi futbolcularına şu mesajı verdi: “Kalan haftalar takımdan kimin gideceğini belirleyecek.”
Yani, “mücadele eden, takıma katkı sağlayanlar kalacak, diğerleri ile yollar ayrılacak” demek istemişti Mandıralı.
Peki, kulübün mali yapısı böyle bir racon kesmeye uygun mu?
Cazip bir teklif gelmediği takdirde, istediğin oyuncuyu gönderip, dilediğini alacak imkanlara sahip misin?
Örneğin, Cardozo’ya “güle güle” diyebilir misin? Adamın bir sezon daha sözleşmesi var. Nasıl ödeyeceksin 2.5 milyon euroyu?
Ya da performansından memnun olmadığın Sefa Yılmaz’a “Git kendine kulüp bul” önerisi getirebilir misin? Yılda 3.5 milyon lira garanti paraya imza attırmışsın. Bu koşullarda nasıl gönderebilirsin Sefa’yı?
İşiniz bunlarla bitse kolay. Yüksek rakamlara sözleşme yapılan oyuncu sayısı o kadar fazla ki!
İbrahim Hacıosmanoğlu deyim yerinde ise tam bir enkaz bıraktı Trabzonspor’da..
Böyle motivasyon olmaz!
Hami hocanın sözleri motivasyon amaçlı ise karşısında “kül yutmaz” bir futbolcu topluluğu olduğunu unutmasın.
Bu devirde kimse tehdide pabuç bırakmıyor. Hakediş neyse onu kovalıyor.
Hani değerinin çok üzerinde ücretlerle yapılan transferler, o forma ile üst düzey performans göstermiş ve talipleri sıraya girmiş olsa, Mandıralı’nın çıkışını anlarız.
Bu kadrodan herhangi futbolcuya bırakın fazlasını, ödediğiniz kadarını verecek tek bir kulüp var mı şu ana dek?
Lafla peynir gemisi yürümüyor. Başkan İbrahim Usta göreve gelirken, taraftarı tatlı hayallere sürükleyecek pek çok söz verdi.
Bunların en önemlisi 50. yılda şampiyonluk vaadi idi. Eminiz bugün kendisi de gerçeklerle yüzleşmenin sıkıntısını yaşıyordur.
Zaten o yüzdendir, “Geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması, ben ve arkadaşlarımın taraftara sözüdür” ifadeleri...
Takımı sil baştan yaratmak, mevcut borçları ikiye katlayacak bir bütçe gerektirir ki, aklı başında hiçbir başkan ve yönetimi Trabzonspor’u uçuruma sürükleyecek böyle bir hamleye cesaret edemez!
Şimdi anlayabildiniz mi, Hacıosmanoğlu’nun “siyaseten” kulübü hangi noktaya getirdiğini, nasıl bir açmaza düşürdüğünü?
Şahin gibi müdür!
Geçtiğimiz hafta Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde önemli bir görev değişikliği yaşandı. Yıllardır hakem işleri müdürlüğünü başarıyla yürüten Burçin Keskin gitti, yerine Baki Şahin geldi. Şahin’i hakem camiası yakından tanır. 1979-1994 yılları arasında Ankara İl Müdürlüğü’nde hakem işleri şefi ve deplasmanlı amatör lig hakem işleri müdürlüğü yaptı. 1994 yılında TFF bünyesinde yönetim kuruluna bağlı olarak gözlemci ve temsilciler sorumlusu olarak çalıştı. O tarihten bu yana gözlemci ve temsilci işleri koordinatörü ve temsilci işleri direktörlüğü görevlerini üstlendi. Şimdi de yakından tanıdığı hakem camiasına “ağabey” olarak atandı. “Adam gibi adamdır” sözü, kişiliği, iş ahlâkı ve yaşam tarzı ile Şahin’e çok uyar. Biz de zorlu görevinde kendisine başarılar diliyoruz.
23 Nisan kutlu olsun
Çocukluğunu “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” şarkısını söyleyerek geçirmiş bir neslin evlatlarıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağanı “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı, onu bir kez daha şükranla anarak kutluyoruz. Ve Atatürk’ün şu sözlerini asla unutmuyoruz:
“Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”