Başakşehir’in başarılı teknik direktörü Abdullah Avcı, katıldığı bir televizyon programında çarpıcı açıklamalar yaptı: “İlk on hafta sevimliydik, sonra siyasi algı yapıldı. Başakşehir’in siyasi olarak kayırıldığı algısı, Beşiktaş şampiyon olunca bitti. Herkes devletin takımı. Statlar, krediler, vergi borçları. Ligin ana sponsoru devlettir.”
Sevgili hocamın söylediklerinin çoğuna katılmakla beraber bir noktada itirazım var. Başakşehir ilk 10 hafta değil, ligin 28. haftasına kadar sevimliydi!
Taa ki Çaykur Rizespor maçından sonra yaşanan çirkinliklere kadar. Milli formayı taşıyan futbolcuların da karıştığı kavga ve ardından yaşananlar, kulübün imajına büyük zarar verdi.
Mesela ben; bir meslektaşımızın tekme tokat dövülmesini ve karşılığında verilen göstermelik cezaları sindiremiyorum hâlâ.
Evet, şampiyonluk yolunun son virajında önemli oyuncularından mahrum kalmak dezavantaj olabilirdi. Ancak Başakşehir gibi her alanda örnek gösterilen bir kulübün, kendi dinamiklerini harekete geçirerek gereğini yapması, takdir edilir ve alkışlanırdı.
Algı operasyonu
Mütevazı kadrosu, pozitif futbolu, idealist teknik direktörü ve saha sonuçlarıyla gerçekten övgüyü hak ediyordu bu takım. Şahsen o gün de bugün de, siyasi algı operasyonuna uğradığını düşünmüyorum Başakşehir’in. Zaten günümüz konjonktüründe böyle bir şey mümkün değil!
Başkan Göksel Gümüşdağ’ın dünya görüşü ve kişisel ilişkileri kendisini bağlar. Ve iddia edildiği gibi böyle bir algı yaratılsa, takıma zarar değil fayda getirirdi. Kollanan, yolu temizlenen, siyaseten desteklendiği açık açık gösterilen bir kulüp, sezonu tarihi bir zaferle tamamlayabilirdi.
Avcı ve takımının bunlara ihtiyacı olduğunu hiç düşünmedim, düşünmüyorum da...
Çok içten söylüyorum; ezber bozan, lige renk katan ve her sezon yarışın içinde olan centilmen bir Başakşehir’i izlemek bize sadece keyif verir.
Doğru söyleyeni
Gelelim Avcı’nın diğer tespitlerine: “Herkes devletin takımı. Statlar, krediler, vergi borçları. Ligin ana sponsoru devlettir...”
Ağzına sağlık hocam. Türkiye’deki futbol-siyaset sarmalı son 30 yılda kulüpleri öyle bir kıskaca aldı ki, ipler çoktan el değiştirdi. Ağlasan geri gelmez.
Tablo ortada. Birkaç istisna hariç, statları devlet yapacak (TOKİ marifetiyle), vergi borçlarını devlet öteleyecek, kredileri devlet bankaları sağlayacak, belediyeler kaynak akıtacak, sonra da siyaset niçin futbolun içinde diye şikayet edeceğiz.
Siyasetin iştahını kabartan kulüpler, onları futbola davet eden basiretsiz yöneticiler olunca, Türkiye’de liglerin ana sponsoruna da “devlet” deniyor maalesef!
Artık anlamalıyız. Bu ülkede büyük camialara hükmetmek dürtüsü, dizginlenemez boyutlara geldi. Üzücü olan, bunun iki tarafın da işine gelmesi!
Ankaragücü’ne Erdoğan dopingi!
Ramazan bitti, bayram geçti. Şimdilerde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beştepe Külliyesi’nde verdiği iftar yemeğinde söyledikleri konuşuluyor başkent kulislerinde. Ankaragücü kulübü başkanı Mehmet Yiğiner’in de katıldığı iftarda, Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e “Biz de, sen de Ankaragücü’ne destek olalım” şeklindeki sözleri asırlık kulüpte heyecan yaratmış durumda.
Geçmiş borçlar nedeniyle hak ettiği gelirlerden kasasına bir kuruş girmeyen Ankaragücü’nün 1. ligde kalıcı olabilmesi için ciddi anlamda desteğe ihtiyacı var.
Başkan Yiğiner, Futbol Federasyonu mali genel kurulunda sıkıntılarını dile getirmiş ve “Borç yüzünden paralarımızı hacizden alıyorlar. Gelirlerimizin yarısı bize verilsin. Hem yaşayalım, hem futbol ailesine borçlarımızı ödeyelim” demişti.
Yiğiner bu talebini Cumhurbaşkanı’na da iletme fırsatı bulmuş anlaşılan.
Garip olan şu; futbol ailesi sorunlarını kendi içinde çözemediği vakit, hep siyasetten yardım bekliyor.
Oysa Yiğiner’in önerisinin hayata geçmesi zor değil. Üstelik Ankaragücü gibi onlarca kulüp var benzer sıkıntıları yaşayan.
Futbolu yönetenler, gerçekten hizmet etmek isteyen kulüp yöneticilerine seçenek sunabilir. Kemeri bir diş gevşetmek kimsenin başını ağrıtmaz!
Aziz başkan şaşırttı!
Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım çok sever gazetecilere ayar vermeyi. Bu yüzden hem sevimsizleşir, hem tepki çeker.
Çarşamba günü Mehmet Ekici’nin imza törenine katılarak ona verdiği değeri ve desteği gösteren Yıldırım, uzun zamandır ilk kez pozitif bir tutum sergiledi.
2011 yılında patlayan şike soruşturmasından bu yana Trabzonspor ile arası açık olan başkan, meslektaşlarımıza şöyle seslendi:
“Mehmet’e sormak istediğiniz ne varsa sorun. Ama hiçbir tarafı rencide edecek soru sormayın, ricamız bu.”
Gazeteciye ne soracağı dikte edilemez. Ancak bu defa Yıldırım’ın ricası Trabzonspor’a uzatılmış bir zeytin dalı idi.
Belli ki, Ekici’nin transfer sürecinde yaşananlar iki kulübün arasını daha da açsın istemiyordu. Kızgınlık veya kırgınlıkla kurulacak bir cümle, yeni polemiklere neden olabilir, ilişkileri daha tatsız hâle getirebilirdi.
Ekici ve basın toplantısına katılan meslektaşlarımız bu sağduyulu sese kulak verince, sadece futbol konuşulan bir imza töreni izledik.
Bizi şaşırtmaya devam et Aziz başkan!
MHK mi dediniz?
Şu aralar Merkez Hakem Kurulu’nda tam bir belirsizlik hakim. Başkan Yusuf Namoğlu iki arada bir derede. En yakın çalışma arkadaşlarını feda etmek üzere.
Ya hakem klasmanları? Üç kişi oturmuş çalışıyormuş. Kriterler, talimatlar hak getire. Eğitim seminerleri mi? UEFA danışmanı Roberto Rosetti’nin kulakları çınlıyordur, o da haber bekliyormuş! Hâlâ yatırılmayan hakem ücretlerinden söz etmiyoruz bile. Kurul üyeliği için aportta bekleyenlerin kimleri devreye soktuğunu duysanız dudağınız uçuklar. Ve olup bitenden kimse rahatsız değil. Koltuk ne tatlı şeymiş!