O daha 22 yaşında. Galatasaray gibi büyük bir camianın takım kaptanlığı unvanını taşıyor.
Gelin görün ki, üstlendiği sorumluluk performansına olumsuz yansıyor.
Eski Arda olamadığı için eleştiriliyor.
Hırçın tavırları tartışılıyor.
Genç oyuncu gözle görülür bir moral bozukluğu yaşıyor.
Takımının kazandığı maçlarda bile gol sevincini dilediği gibi paylaşamıyor.
Peki Türk futbolunun bu nadide yeteneğine niçin Galatasaray takımı kaptanlığı veriliyor?
Deneyim gerektiren böyle ağır bir görevi sürdürürken, futbolunu geliştirmesi ve liderlik yapması neden isteniyor?
Aziz Yıldırım’ın “Seni 15 milyon euroya Fenerbahçe’ye alacağım” hamlesini bertaraf etmek için mi?
Ya da takımın en değerli oyuncusuna jest yapıp ödüllendirmek adına mı?
Belki de gerçekten hak ettiği düşünüldüğünden!
Gerekçesi ne ise; zamanlamanın doğru olmadığı besbelli.
Özel yaşamından tutun da, saha içindeki mimiklerine kadar büyüteç altına alınan Arda yıpranıyor, yıpratılıyor.
Bir yanda medya baskısı, öte tarafta başkan ve yönetimin kamuoyu önündeki çıkışları, gencecik çocuğu üst üste kroşe yemiş boksör gibi sersemletiyor.
Galatasaray başkanı ya da teknik direktörü bu saatten sonra Arda’dan kaptanlığı geri alamaz.
Yakışıksız olur.
Arda’yı bitirir.
O halde?..
Geriye bir seçenek kalıyor;
Arda’nın geldiği noktaya bakıp, kaptanlığı iade etmesi!
Bu bir ayıp değil.
Prestij kaybı hiç değil.
“Arda’yı takım kaptanı olarak mı görmek istersiniz, yoksa geçen sezon ki gibi mi?” diye sorsanız, ben dahil çoğunluğun yanıtı “Gerçek Arda” olacaktır.
Bu birliktelik uzun yıllar sürdürülecek ise Arda’nın Galatasaray’a, Galatasaray’ın Arda’ya katacağı daha çok şey var.
Denendi, görüldü;
Arda’dan Alex yaratmaya çalışmak, ona yapılacak en büyük haksızlıktır.
Artık yüzü gülen, fazlasını değil, yaşının gereklerini yaşayan, futbolu ve golleri konuşulan Arda’yı istiyoruz.
Ziya Doğan nereye koşuyor?
Seksenli yıllarda, Ankaragücü’nde top oynadığı dönemde tanıdım Ziya Doğan’ı.
Hırslı, mücadeleci bir futbolcu kimliği vardı.
Sonra teknik adamlığı döneminde kesişti yollarımız.
Yıllar onu da değiştirmiş, geliştirmiş, deneyim kazandırmıştı.
Ancak bu kez kazanma isteği agresifliğe dönüşmüş, tepkilerinin dozu artmıştı.
Özellikle hakem ilişkileri tartışılacak boyuta gelmişti.
Zaman zaman kontrolü elinden kaçırıyor, pişmanlık duyacağı eylem ve söylemlere giriyordu.
İşte bu Ziya hoca Diyarbakırspor takımında “tavan” yaptı.
Hakemlerle diyalogları başına çok iş açtı.
Hem kendine hem takımına büyük zararlar verdi.
Bursa’daki olaylı maçta hakemlere karşı sarf ettiği sözler nedeniyle 3 maç ceza aldı.
Hem de ne ceza?
Soyunma odasına giremeyecek, saha içinde ve yedek kulübesi yakınında bulunamayacaktı.
Ziya hoca cezasını çeker çekmez yine sahneye çıktı.
Bu kez çok konuşulan Gaziantepspor maçı sonrası federasyonu hedef alan ifadeleri yaktı onu.
Sonuç; 2 maç soyunma odası ve yedek kulübesine girmeme cezası.
Etti mi 5 maç?
Doğan’ın dürüstlüğüne, iş disiplinine kimse söz söyleyemez.
Diyarbakırspor’da ne gibi güçlükler içinde çalıştığını hepimiz biliyoruz.
Fakat gün geçtikçe Ziya hocanın bu ruh halinden endişe duyuyorum.
Kendisine bu kadar zarar verebilmesini anlayamıyorum.
Düşünebiliyor musunuz? Bir teknik adam ligin ilk 15 haftalık maratonunun 5 maçında takımının başında bulunamıyor.
Kontrol edemediği öfkesinin kurbanı olarak cezalandırılıyor.
Ziya hocam!
Sen Türk futbolu içinde kalmalısın.
Sinirlerine hakim olmalısın ki, eğer gerçekten var olduğuna inanıyorsan o adaletsizlikle mücadeleni kuralları çerçevesinde yapabilesin.
Bu son olsun diliyorum.
Beşiktaş maçında ve sonrasında seni takımının başında görmek istiyorum!
Yanal, Kafkas ve Avcı milli göreve!
Futbol Federasyonu’nun Fatih Terim’den boşalan görevi yabancı bir teknik adama teslim edeceği aşikar.
Peki Alman ya da Hollanda ekolünden gelecek yabancıya eşlik edecek Türk teknik adam kim olacak?
Gündemde iki isim var.
Tolunay Kafkas ve Abdullah Avcı.
İkisinin de vizyonu geniş. İkisi de Terim olabilecek yeterlilikte.
Geçmiş yıllarda Ümit Milli Kakımı’nda elde ettiği başarı Avcı’yı bir adım öne çıkarıyor.
Kafkas ise hırsı, inatçı kişiliği ile sivriliyor.
Bir de Ersun Yanal var.
Araştırmacı, genç yeteneklere önem veren Yanal’a U-19’dan başlayarak tüm yıldız ve genç milli takımların teslim edilmesi düşünülüyor.
Yıllardır “dokunulamayan” alt kadrolarda ise Abdullah Ercan dışında köklü bir revizyon bekleniyor.
Süreç sancılı. Titizlik gerektiriyor.
Yeni dönemin tüm vebali ve sevabı federasyonun olacağına göre, telkinlere, baskılara değil, sağduyu ile mantığın sesine kulak vermek en doğrusu olacak.
Sarvan’ın “Cinliği” tescillendi
Geçen hafta “Sarvan kendini cin Ali, milleti aptal mı sanıyor?” diye sormuştuk ya.
Sayın MHK Başkanı’nın cinliği resmen tescillendi.
Neden mi?
Sayın Oğuz Sarvan derbi maçının hakemi Bünyamin Gezer’i kurtlar sofrasına attıktan sonra müthiş bir manevra ile geri döndürdü de ondan!
Gezer bu hafta Bank Asya liginde oynanacak Giresunspor- Altay maçıyla yeşil sahalarda olacak.
Ama kafalarda soru işaretleri bırakarak.
İlk soru şu; Gezer maçın gözlemcisi Yavuz Karaozan tarafından 8.3 notu ile ödüllendirildi ise, niçin kendisine geçen hafta Süper Lig’de görev verilmedi?
Öyle ya, Kayserispor- Fenerbahçe maçının hakemi Tolga Özkalfa başarılı bulunup tüm gözlerin üzerinde olacağı Diyarbakırspor- Galatasaray maçına atanıyorsa, Gezer’e yapılan büyük bir haksızlıktır!
İki; Gezer MHK Başkanı’ na göre hatalı ise, neden hemen bir hafta sonra ceza dönüşü olarak nitelendirilen Bank Asya’ya gönderildi.
Acaba Sayın Sarvan “Ligde haftaya maç yok. Bünyamin’i biraz daha dinlendirir, 14. haftada geri döndürür, işin içinden sıyrılırız” diye mi düşündü?
Bu arada; Duyduk ki MHK Başkanı “Cin Ali” benzetmesine çok alınmış.
Aman hocam niye alınıyorsunuz?
Kendinizi cin yerine koyup milleti aptal sanmaya devam ettiğiniz sürece, asıl alınması gereken siz değil, bizleriz!