Şampiyonluk sözü
Melih Gökçek’in hiçbir yetkisi olmadığı halde genel kurulda kürsüye çıkıp, Ankaragücü için verdiği söze dikkat edin;
“Bu takım üç yıl sonra şampiyon olacak.”
O zaman sormazlar mı Sayın Gökçek’e, “Her türlü desteği verdiğiniz Ankaraspor’u dört yıldır niçin şampiyonluğa oynatamadınız?” diye.
Şimdi daha kısa bir sürede, üstelik Ankaraspor dönemindeki para kaynakları (!) teker teker kurumaya başlamışken, borç batağındaki bir kulübün nasıl düzlüğe çıkarılacağı, olsa olsa üniversitelerin iktisat kürsülerinde tez konusu olabilir!
Dün dündür
Sayın Gökçek küme düşürme kararından sonra pek çok yerde konuştu, federasyondan hesap soracağını söyledi.
Beni hayrete düşüren nokta ise, Futbol Federasyonu’nun tavrını, Haluk Ulusoy’a destek vermesiyle ilişkilendirmesiydi.
Evet, Ayhan Bermek’in 7 oyla kaybettiği seçimde Gökçek AK Parti iktidarına karşın rahmetli Hasan Doğan ile girdiği “etek kavgası” yüzünden Ulusoy’un yanında yer almıştı.
Zaten Başbakan ile arasına kara kedi girmesinin sebebi de buydu.
Ancak hatırlayın, aynı Gökçek çok değil bir yıl sonra, Ulusoy federasyonuna kayyum atanması için başlatılan operasyonun başrolündeydi.
Özel avukatı Mehmet Ali Alan, Ankara Adliyesi’nde Ulusoy muhaliflerinin vekilliğini üstlenip “Kulüpler bu federasyon başkanını istemiyor” açıklaması yapıyor, bir anlamda Gökçek’in günahlarını temizlemeye çalışıyordu.
Gökçek ise işadamı Hamdi Akın’ın olası bir seçimde başkan adaylığı için siyaset koridorlarında kulis yapıyordu!
Bu nasıl Ulusoy yandaşlığı idi?
Gerçek Ankaragüçlüler!
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi aslında.
Ankaragücü son yıllarda kötü yönetiliyor, kaçınılmaz son yaklaşıyordu.
Borç gırtlağa dayanmış, takım küme düşmekten zor kurtulmuştu.
Kulüp üzerinden rant sağlayanlar da köşelerine çekilmişti.
Bu tabloya bakıp el ovuşturanların başında ise Melih Gökçek geliyordu.
Ankaragücü’ne sahip olmak için bundan iyi fırsat bulunamazdı.
Bu öyle bir fırsattı ki, Cemal Aydın ile yakın geçmişte girdiği diyalogları dahi unutturabilir, iki onursal başkanı aynı masaya oturtup Ankaragücü üzerine planlar yaptırabilirdi.
Ya gerçek Ankaragüçlüler?
Onlar ne yapıyordu?
Ya kafalarını kuma gömüyor, ya Cemal Aydın’ın şerrinden korkuyor, ya da devlet sırrı gibi saklanan kulüp tüzüğü ve hesaplarının, yarın başlarına nasıl bir iş açabileceğinden çekiniyorlardı.
Tribünden inme cesareti gösteren Cengiz Topel Yıldırım kadar olamadılar.
Başkentte bugün yaşanan kaosun sebebi ne yazık ki bu.
O yüzden kimse ahlayıp vahlamasın.
100 yıllık kulübü adına yakışır bir şekilde yönetmek yerine, şike dedikodularına meze yaptırıp, sevimsiz hale getirenler utansın!
Kır, dök parçala!
Dün Bursa Atatürk Stadı’ndaydı, yarın bir başkasında olacak.
Futbol alanlarının konforu, fiziki yapısı, insanca maç seyredilebilir olması, medeniyetin bir göstergesi.
Ancak bırakın medeniyetten nasibini almalarını, insan denemeyecek bazı yaratıklar girdikleri her yeri yıkıp tahrip ediyor.
Tuvaletlerin pisuvarlarını kırıyor, camlarını indiriyor, tribünde koltukları parçalayıp birbirlerine atıyor.
Sadece rakip takım oyuncusuna, taraftarına değil, onun sahip olduğu herşeye zarar vermekten sadistçe zevk alıyor bu tipler.
En büyük darbeyi de kendi kulüplerine vuruyorlar umursamazca.
Kırıp döktükleri herşeyin faturası “uğruna ölürüz” dedikleri kulüpleri tarafından ödeniyor ardından.
Ne ölün, ne statlara gelin.
Türk futbolunun ve kulüplerinin sizin gibi psikopatlara ihtiyacı yok.
İyi bayramlar
Yabancı futbolculara gösterdiğimiz hoşgörünün onda birini kendimizden esirgiyoruz.
Yıllardır Noel tatillerinde tanık oluyoruz.
Lig oynanıyorsa, lejyonerler ya bir hafta önce kart cezalısı durumuna düşüp ülkesinin yolunu tutar, ya da sezon planlaması yapanlar ilk yarı maçlarını bu tarihten önce bitirir.
Yarın bayram.
Oyuna devam.
Futbolcusu, teknik adamı, malzemecisi, masörü şimdiden yollarda.
Gazetecisi, medya mensubu peşlerinde.
Bir nefes, küçük bir soluklanma yok.
Herkese ve özellikle futbolun gerçek emekçilerine iyi bayramlar!