Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları

Aşk varsa huzur yoktur diye bir laf var mıdır bilmiyorum?

Kalamış’a Galatasaray Fenerbahçe gündüzkondu

Yoksa da...
Artık var.
Yine aşığım, yine huzurum muzurum yok.
***
Bizim iki büyüğe ve aşka bağlayacağım.
Bağlayabilirsem tabii...
İyi niyetliyim.
Valla.
Aksi halde başka şeylere bağlamam lazım.
Ve bilmiyorum neye bağlayacağımı açıkçası.
Bu kadar manasızlığa, saçmalığa ne demem lazım.
Bunu da bilmiyorum.
Bu da açık saçıkçası...
***
Bir şampiyonluk kutlaması sebebi ne olursa olsun bu hale gelmemeli.
***
100 yıldır süren bir aşk mı bu?
Farkına mı varmadık?
Bu kadar nefretin sebebi bu mu?
Her an huzursuz olmalarının, her an birbirlerini, bizi huzursuz etmelerinin sebebi de mi bu?
***
Devlet, spor yaptırsınlar, sporcu, spor adamı yetiştirsinler diye zamanında burayı onlara vermiş.
Avantadan, lavantadan.
Büyüklükleri hatrına.
Önce sporu azaltmışlar, sonra sporcuyu, sonra spor adamını.
Sonra hastaları, fanatikleri çoğaltmışlar.
Babalarının tapulu malı da değil.
Susup otursalar ya.
Car, car, car konuşuyorlar.
Hala...
Utanmadan sıkılmadan.
***
Birbirlerinin yerinde bile gözleri var.
Gözleri doysun.
Yakışmıyorlar Kalamış koyuna...
Ruhuna.
Tabii Galatasaray, Fenerbahçe ruhuna da...
Sporun ruhuna da...
***
Kadıköylüyüm, ilkokul da lakabım mikroptu.
Batur abi (Mehmet Baturalp) bizi Kalamış kıyılarından topladığında 11 yaşındaydım.
9 yaşında sünnet olurken babam bir makaralı teyp almıştı. Galatasaraylı ablalarım da Metin Oktay’ın 3 gol attığı bir maçı kaydetmişti.
Batur abi ile karşılaştığımda iki senelik Galatasaraylıydım yani.
***
Takımımızın yarısı Galatasaraylıydı.
Her sene şampiyon yapardık Fenerbahçe’yi, Galatasaray-Fenerbahçe maçında bile tribünün en önünden-üstelik Batur abi Fenerbahçe’de oynuyordu-Galatasaray’a tezahürat yapardık.
Batur abi görürdü, karışmazdı.
Ertesi gün hep beraber antrenmana çıkardık.
Sporcuyduk.
Sporcu ruhluyduk.
***
Fenerbahçe Lisesi basketbol takımının neredeyse hepsi takım arkadaşımdı.
Hocaları yaşlarını küçültmüş onlardan habersiz.
Ben de Alman Lisesi takım kaptanıyım.
İtiraz ettim.
Oynayamadılar.
Fena yendik.
Fenerbahçeli arkadaşlarım beni haklı buldular.
Ertesi gün antrenmanda hep beraberdik.
Sporcuyduk,
Sporcu ruhluyduk.
***
O dünlerin ‘mikrobu’ bile böyleydi..
Düşünün gerisini...
***
Fenerbahçe tesislerinde denize girerdim arkadaşlarımla.
Gece yan tarafa geçip Galatasaraylı arkadaşlarımla yerdim, içerdim.
En sıkı Galatasaraylılar Fenerbahçeliler birbirlerinin tesis- lerine gidip gelirlerdi.
Çaya, kahveye, rakıya...
Tavlaya,
Filan falana...
Bahaneydi hepsi,
Şahaneydi hepsi...
***
Kalamış bir kültürdür, bir felsefedir.
Müziktir, edebiyattır,
Kalamış entellektüeldir.
Kalamış Münir Nurettin’dir, Selahattin Pınar’dır...
Todori’dir.
Timur Selçuktur...
Meşhur ‘Köhne’dir...
Mahzar Fuat Özkan’dır, Barış ağabeydir, İlhan Şeşen’dir...
Fikret Kızıloktur...
Kalamış sinemadır, tiyatrodur
Kalamış Sahil Sineması’dır.
***
Yıllar sonra Şansal abi (Büyüka), MFÖ Fuat ve ben bir öğlen buluştuk Kalamış’ta.
Her köşesindeki hatıralar boğdu bizi,
Sırayla ağladık.
Valla...
Önce Şansal abi, sonra Fuat sonra ben.
Yaş sırasıyla.
Kalamış saygısıyla...
***
Sadede gelelim;
Konu Galatasaray’ın bu sene şampiyonluğu Fenerbahçe’de kutlaması veya kutlamaması değil.
Konu Galatasaray’da değil.
Bir gün bu ülkede hiçbir takım şampiyonluğunu hiçbir yerde kutlayamayacak.
Bu gidişle...
***
Büyükler sahada büyüyorlar belki.
Yavaş yavaş olsa da...
Dışarıda küçülüyorlar...
Son sürat.
Ve...
Farkında değiller.

Haberin Devamı

Müsaadenizle 2008’de millet takımını sevmek istiyor
Galatasaray’ın bir Avrupa maçını, bir tenis kulübünde seyrettim bu sene.
Salonda 20-25 kişi vardı, 4’ü pişti oynuyordu.
Ya Galatasaraylı değillerdi ya da futbolla ilgili değillerdi.
Olabilir.
Birisi ‘maç varken pişti oynanır mı’ dedi.
* * *
Fenerbahçe’nin Avrupa maçında aynı tenis kulübünde 40-50 kişi vardı.
O dörtlü yine pişti oynuyordu.
***
Milli maçlarımızdan birini de orada seyrettim.
Yine 20-25 kişi vardı, yine bir 4’lü, pişti oynuyordu.
2 kişi  bilardo oynuyordu, 2 kişi de tavla.
2 kişi bilardoyu, 3 kişi de tavlayı seyrediyordu.
“Maç varken pişti oynanır mı?” diyen de 3 arkadaşıyla king oynuyordu.
* * *
Ne milli takımın sistemi, ne 11’i, ne şusu, ne busu, o kadar önemli değil 2008 öncesi.
Teknik kadro ve futbolcular bunları çözer.
Milli Takım’a olan ilgi azalıyor.
Önemli olan bu.
Millet takımını sevmiyor...
***
Bir milli maçı da, başka bir Tenis Kulübü’nde seyrettim. Yeni bitmiş, masalarda 50-60 kişi, sohbet ediyorlardı.
Sadece 10-15 kişi televizyonun önündeydi.
Kortların yanındaki salona geçtim, orada durum daha  feciydi. Oradakiler korttaki göbekli veteranların  iddialı(?) maçını seyrediyordu.
Televizyonun sesi bile kısıktı.
Oynayanlar rahatsız oluyormuş...
***
Milli maçın saatine, bir veteran double’ı konması bile başlı başına bir yazı konusu ya...
* **
Terim destek istedi maçlardan birinin sonunda kamuoyundan. Haklı...
Gerçi seyirci, her iki tenis kulübünde de gol olduğu anlarda, kendine göre  destek verdi.
-Gol mü oldu!!!
-Kim attı!!!
***
Destek veriyorlardı, bu kadar veriyorlardı ve destek vermeyende değildi, alamayandaydı sorun.
Bence ...
* * *
Sıkılmışız, milli takımdaki kısır polemiklerden, hesaplaşmaya dönen gol sevinçlerinden, mesaj üstüne mesaj verilen basın toplantılarından sıkılmışız .
“Bizi destekleyenler” dendiğinde, onları desteklemeyenlerin de bulunduğu iması, en hafifinden ikiye bölüyor bizi.
Zaten üç büyükler üçe bölmüş milleti
Belki ayıp ediyoruz ama.
Sıkılmışız.
***
Önce bir 2008’lik biz olabilir miyiz acaba?
Şimdilik.
Sonrasına sonra bakarız.
2008’den sonra.
***
Bu milletin başka takımı yok, sevmek istiyor takımını.
Müsaade etsinler.
Lütfen?